Kürdistan Bölge Hükümeti Sözcüsü Sefin Dizayi, PYD\'nin Suriye\'nin kuzeyinde partilere hayat hakkı tanımadığını, sadece kendisini empoze ettiğini belirterek,bunu kabul etmeyeceklerini söyledi. Dizayi,Türkiye\'deki Çözüm Süreci\'nde de müzakere masasına dönülmesi gerektiğini söylüyor. All Jazeera Türk muhabiri Ayşe Karabat\'ın Dizayi\'yle yaptığı röportaj.
Kürdistan Bölge Hükümeti Sözcüsü Sefin Dizayi, Türkiye’nin Suriye’de kurulmasını istediği güvenli bölgenin yasal temelinin olması gerektiğini söyledi. Dizayi’ye göre, uluslararası toplumla koordine edilmeden böyle bir bölge kurulursa, bölgesel devletler duruma daha fazla müdahil olabilir.
PYD ile bir çok konuda hemfikir olmadıklarını söyleyen Dizayi’ye göre, PYD ve IŞİD aynı sepete konulmamalı; PYD daha gerçekçi davranmalı. Dizayi, PYD ile görüş ayrılıklarına rağmen, ABD’nin PYD’ye IŞİD’e karşı mücadelede yardım etmesine de karşı çıkmadıklarını anlattı.
\"Umarım Türkiye’deki çözüm süreci yalnızca donmuştur, ölmüşse ve gömülmüşse hayat öpücüğü vermek mümkün olmaz\" diyen Dizayi’ye göre Türk hükümeti daha fazla adım atabilirdi; PKK de daha açık olabilirdi, siyasi liderler daha sabırlı olabilirdi. Dizayi, hâlâ müzakere masasına dönmek için fırsat olduğu görüşünde.
Dizayi ile bir yandan da IŞİD ile savaşan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin içinden geçtiği ağır siyasal krizi, bu krizi İran’ın ve Türkiye’deki gelişmelerin nasıl etkilediğini de açıkladı.
All Jazeera Türk muhabiri Ayşe Karabat\'ın Dizayi\'yle yaptığı röportaj.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde belirli bir bölgede kurulmasını istediği güvenli bölge için hükümetiniz ne düşünüyor?
Bütün Suriye için güvenli bölge olmalı. Evlerini terk eden herkesin geri dönmesi sağlanmalı ve öncelik bunda olmalı. Ama bunun nasıl olacağı ayrı bir konu. Bölgesel ve küresel güçler dünyanın güvenliğini ve uygarlığı tehdit eden IŞİD tehlikesini ortadan kaldırmak için ortak hareket etmek üzere ortak bir strateji geliştirmeli. Türkiye’nin bu konudaki durumuysa uluslararası perspektiften bakıldığında çok hassas bir konu. Suriye’de kaotik bir durum var. Türkiye’nin Suriye ile çok uzun bir sınırı var ve bu konuda endişelenmekte çok haklı. Türkiye’nin bu konuda yapacağı girişim muhaliflerle, uluslararası toplumla koordineli bir biçimde yapılmalı ve tek taraflı olmamalı. Çünkü bu daha fazla sorun yaratabilir ve bölgesel güçlerin daha da müdahil olmasını beraberinde getirebilir. Bu da mevcut durumu daha da karmaşıklaştırır. Türkiye’nin endişelerini anlıyoruz ve saygı duyuyoruz. Sınır güvenliği sorunu var ama yine de gelecekte alınacak önlemlerle ilgili daha fazla koordinasyon olması gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir alan tıpkı bizde 1992’de olduğu gibi ve yerinden edilmiş insanların geri dönüşünü sağlayan güvenli bölge gibi uluslararası destekle kurulursa daha iyi işlev görebilir. Bu uluslararası destek Avrupa seviyesinde, uluslararası seviyede ya da Birleşmiş Milletler\'le olabilir. Hangi formül uygulanırsa uygulansın bunun bir yasal altyapısının olması gerekir. Evet, Türkiye’de iki milyon sığınmacı var. Bu Türkiye’nin ekonomisi ve sosyal yapısı için ağır bir baskı oluşturuyor ama bu insanların geri dönmesi sorunu tam olarak çözmeyecek, sorun Suriye içinde yaşanmaya devam edecek. Bu insanların hâlâ barınmaya, yiyeceğe, sağlığa, eğitime ihtiyacı olacak.
Ama Türkiye’nin talebi bu bölgeye IŞİD ve PYD’nin girmemesi.
PYD ve IŞİD karıştırılmamalı. Bizim PYD ile farklı görüşlerimiz var. PYD ile sorunlarımız var ama biz ikisini bir tutmuyoruz. Türkiye’nin de PYD ile sorunları var ama aralarında temas da var. Aynı sepete konulmamalı IŞİD ile. PYD ve Türkiye arasında birlikte çalışmak ve PYD’nin IŞİD’e karşı verdiği mücadeleden faydalanmak için bir anlayışa ulaşılmasının mümkün olduğunu düşünüyorum. PYD bunu doğrudan ya da dolaylı olarak Amerika ile koordinasyon içinde yapıyor. PYD’nin davranışları, kendilerini empoze etmeye çalışmaları, diğer partilerin çalışmasına izin vermemeleri konularında bizim de rezervlerimiz var ama yine de PYD ve IŞİD’i aynı sepete koymak çok ideal bir durum değil.
Türkiye ile PYD arasında bir çeşit arabuluculuk yapma çabanız var mı?
Başlangıçta bazı çabalarımız oldu. İki yıl önce Türk yetkililer burada Suriyeli diğer muhalif Kürt partilerle görüşmeye başladıklarında biz onları PYD ile görüşmeleri için de ikna etmeye çalıştık. Sınır bölgesinde belli bir düzeyde bazı temaslar oldu. (PYD Başkanı) Salih Müslim düzenli olarak Türkiye’ye geldi. Bazı diplomatlarla ve güvenlik yetkilileriyle görüştü. Ama yeniden söylemek gerekirse PYD makûl ve gerçekçi davranmalı. Suriye muhalifleriyle birlikte hareket eden, onların bir parçası olduğunu gösteren bir biçimde davranmalı, yanlış ya da doğru, rejimle hâlâ ilişkileri olduğu yönündeki suçlamalara yol açmayacak bir biçimde davranmalı.
Sizin PYD ile sorununuz ne?
PYD’nin PKK ile yakın bağlantısı var. Türkiye’de PKK, İran’da PJAK ve bazen burada da bir şeyler kurmaya çalışıyorlar. Zihniyetleri aşağı yukarı başka partilere izin vermemek ve kabul etmemek yönünde. PKK, 1980’lerde kurulduğunda yaptığı ilk şeylerden biri Türkiye’deki diğer Kürt partilere karşı olmaktı. Bunu Batı Kürdistan’da (Rojava) diğer partilere karşı da yapıyorlar. Kendilerini empoze etmeye çalışıyorlar. Bu konuda onlarla hem fikir değiliz. Orada 40-50 yıllık geçmişleri olan siyasi partiler var. Biz herhangi bir partinin tek parti olmasına karşıyız. Bu amaçla Başkan Barzani bütün bu partilerin birlikte çalışmak üzere Hewler ve Duhok’ta bir araya gelerek bir anlaşma yapmalarına ön ayak olmuştu. Bu Suriye Kürtlerine altın tepside sunulan bir fırsattı ama maalesef PYD bunu yok saydı, kendisi dışındaki herkesi marjinalize etmeye, kendileriyle aynı fikirde olmayanları hapse atmaya kalktı. Diğer partilere de demokratik bir biçimde çalışmaları için fırsat tanımalılar.
ABD ve PYD ilişkileri için ne düşünüyorsunuz?
Yine aynı ironi ile karşı karşıyayız. PYD ile birçok konuda anlaşamıyor olmamıza rağmen onların çıkarlarının tersine de çalışmadık. Onlara yönelik bir yardımı da engellemedik. Tersine, geçen sene bizim verdiğimiz silahlar, ABD uçakları tarafından paraşütlerle onlara atıldı. Peşmergelerimizi Kobanê’ye, Kobanê’yi kurtarmak için gönderdik. Biz gittiğimizde Kobanê’nin yüzde 20’si PYD elindeydi ve tamamıyla kurtarılmasına yardım ettik, kendimiz de kayıplar verdik. Evet, PYD ile birçok konuda hemfikir değiliz ama mesele PYD değil, insanlar, onların ve bölgenin güvenliği.
IŞİD ile mücadelenizde hangi aşamadasınız?
Bir sene önce savaş farklı bir formattaydı. IŞİD saldırıyor ve yok ediyordu. İlk zamanlardaki durumdan sonra Peşmerge güçleri durumu kontrol altına aldılar ve cepheyi güçlendirdiler. Birçok bölge kurtarıldı. IŞİD’in kapasitesi tam olarak yok edilmedi, eskisinden daha dar kapsamlı bir biçimde saldırıyorlar ama eskisi kadar da güçlü değiller.
Musul’un kurtarılması için yapılacak olan operasyona katılma şartlarınız neler?
Bizim bir şartımız yok. Ama Musul’u yalnızca IŞİD’den kurtarmak yetmez, bunun ekonomik olarak, siyasi olarak da yapılması lazım. Bunun için kapsamlı bir eylem planı gerekiyor. Musul kurtarıldıktan sonra Musul’u kim, nasıl yönetecek? Irak merkezi hükümetine Irak ordusuyla birlikte, uluslararası koalisyonunun koordinasyonunda, Musul’un kurtarılması operasyonuna katılmaya hazır olduğumuzu Bağdat\'a da söyledik.
Türkiye’de Çözüm Süreci\'nin sekteye uğramasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Umarım yalnızca dondurulmuştur ve ölmemiştir. Donmuşsa, buzunu çözmek mümkün ama öldüyse ve gömüldüyse hayat öpücüğü vermek bir işe yaramaz. Ama ben, sürece hayat öpücüğü vermenin mümkün olduğunu düşünüyorum. Çünkü 1980’lerde, 90’larda, 2000\'lerde askerî çatışmanın bu sorunu çözmediği kanıtlandı. 40 bin kişi öldü. Yüzmilyonlarca dolar harcandı. AKP hükümeti bu sorunun barışçıl yollarla çözülmesi gerektiği sonucuna vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, başbakanken bu konuda attığı adımlar çok cesurcaydı. Ama süreç yavaşladı. Sanırım hükümet daha fazla şey yapabilirdi. PKK daha açık olabilirdi ve Türkiye’deki siyasi liderler, Kürt siyasetçiler daha sabırlı olabilirdi. Yakınlarını kaybetmiş insanları öyle birden bire ikna etmek kolay değil. Bu zaman alıcı bir süreç ve iyi başlamıştı. Devam etmeliydi. Hükümet daha fazla adım atmalıydı, PKK daha sabırlı olmalıydı. Bütün bu son ölümlere rağmen ki çok üzgünüm bunun için, bu süreci canlandırma fırsatı olduğunu düşünüyorum.
Hükümetinizin bu süreci canlandırmak için bir kolaylaştırıcılık çabası var mı?
Eğer bir şey yapabileceğimizi hissedersek, eğer bu bizden istenirse, evet. Ama biz kendimizden bir şey yapmak ya da karışmak istemeyiz. Birkaç sene önce atmosferin uygun olduğunu görmüştük. O zaman hem Türkiye’deki Kürt partileriyle hem de PKK ile konuştuk. Türkiye de Öcalan ile doğrudan görüşmelere hazırdı. Bu doğrudan görüşmelerin başlaması bizim inisiyatif almamızla oldu, biz ikna ettik ve iyi karşılandı. İyi gitti bu. Bu sorunun diyalog yoluyla çözülmesinden yanayız.
Şu anda Türkiye’deki barış sürecinin bulunduğu nokta, buradaki siyasal krizi de etkiliyor. Muhalefet partileri sizi Türkiye ile işbirliği yapmakla suçluyor. Davutoğlu’nun, ‘Barzani, birlikte çalışmaya hazır’ yönündeki sözlerini buradaki muhalefet sık sık hatırlatıyor.
Sayın Başbakan, Başkan Barzani’yi, Türk uçaklarının saldırısından sonra sabah 9.30’da aradı, ama ertesi gün aradı. Saldırıdan önce değil. Davutoğlu, Başkan Barzani’yi bilgilendirdiğini söylediğinde, haklıydı ama saldırıdan sonra bilgilendirdi, önce değil. Fakat bazı yayın organları, PKK’ye yakın olanlar bu görüşmeyi saldırıdan önce olmuş gibi yansıttılar. Bu kesinlikle doğru değil.
Biz, Türkiye’nin endişelerini anlıyoruz. Ama bu yeniden savaş anlamına gelmemeli. Bu geçmişte de denendi ve sonuç vermiyor. Dolayısıyla müzakere masasına geri dönülmeli. Belki bu, beni çok üzen bu son ölümlerden sonra kolay olmayacaktır ama en azından çatışma hemen durmalıdır. Bu yeniden masaya dönmek için pozitif bir atmosfer yaratılmasına yardımcı olacaktır. Bu saldırılar bizim sivillerimizi etkiliyor bazı bölgelerde. Bazıları öldü, bazıları yerinden oldu. Bombalamalar PKK’yi yok etmeyecek, PKK’nin asker polis öldürmesi de Türkiye’yi yıkmaz. Çatışma ne kadar erken durursa o kadar iyi olduğunu düşünüyoruz. PKK’den sivillerin olduğu bölgelere yaklaşmamalarını istedik. Türkiye’den de saldırmamasını ama özellikle sivillerin olduğu alanlara saldırmamasını.
Hükümetinizin ‘PKK buradan gitmeli’ yönünde bir açıklaması oldu. Bunun için somut bir plan var mı?
Türk jetleri vurduğunda PKK’nin sivil bölgelerden uzak durması gerektiğini söylemiştik. İki ay önce de bir TV söyleşisi sırasında Başkan Barzani, PKK’nin misafir olduğunu söylemişti. Sorun çözüldüğünde, umarım barışçıl yollarla olur bu, geri dönmemeliler. Burada misafirler. Sorunun çözümü de Türkiye’de. PKK’de artık bağımsız ve birleşmiş bir Kürdistan istemiyor. Daha fazla demokrasi istiyorlar. HDP de Türkiye partisi oluyor. Bu onların yaklaşımıysa, çözüm de Türkiye’nin içinde.
PKK Şengal’de kanton yönetimi kurulmasını önerdi.
Bu kesinlikle olamaz. Bunu söylemeye hakları yok. Bu onların işi değil. Orası, Kürdistan’ın ve anayasal olarak da Irak’ın bir parçası ve yönetimin, bölgelerin nasıl olacağını belirleyen anayasa var.
Buradaki başkanlık tartışmasına gelirsek, muhalifler, KDP’yi Türkiye ile olan iyi ilişkileri nedeniyle eleştiriyor.
KDP adına konuşamam. Ben hükümet sözcüsüyüm. Ama şu kadarını söyleyeyim, bu tamamıyla siyaset ki bu normal bir şey. Hepimiz seçmenlerimize vaatlerde bulunuyoruz, onların oylarını istiyoruz. Bu sağlıklı bir durum. Sağlıklı olmayan, birçok fedakârlıkta bulunarak, çok ciddi mücadeleler vererek burada oluşturduğumuz yapının altının oyulmaya çalışılması. Burada sahip olduğumuz hiçbir şey bize altın tepside sunulmadı. Bunun için çok çalıştık. Kısa vadeli siyasi çıkarlar için böyle oyunlara girmek, bunun altını oymak siyaset değil, bu sorumsuz davranış olmaya başladı.
İran’ın bu tartışmadaki etkisini nasıl görüyorsunuz?
Komşu ülkelerin burada her zaman çıkarı vardır. Bu da normal bir durum. Güney Kore’nin bile var, neden İran’ın da olmasın, Türkiye’nin ya da Ürdün’ün? Bu çok doğal. İran buradaki içişlerle de uzun zaman beri ilgileniyor çünkü, 1980’lerden başlayarak, Kürt partiler İran içinde ya da sınırda örgütlenmişti. İran’ın buradaki bütün partilerle iyi ilişkileri var. Komünist Parti de dâhil. Burada sorun olduğunu hissettiklerinde gelip taraflara tavsiyelerde bulunurlar. Bu sefer de öyle oldu. Bütün ama bütün partilere, \"Bu sorunu barışçı yollarla çözün ve birliğinizi koruyun\" mesajı verdiler. Açıkça da, kapalı kapılar ardında değil ama açıkça, Başkan Barzani’nin görevde kalmasının bu kritik dönemde önemli olduğunu söylediler.