Abdullah Öcalan'ın "Perspektif" Adı Altında Kaleme Aldığı Fesih Manifestosunun Eleştirisi (2)

Gencettin Öner

11.06.2025, Çar | 12:06

Abdullah Öcalan'ın
Makaleyi Paylaş

Abdullah Öcalan'ın PKK kongresine gönderilmek üzere kaleme aldığı, bir kaç sayfalık ilk bölümünü "giriş" adı altında, diğer kısımlarını da 7 ana madde altında topladığı yazısı, PKK’nin yayın organı Serxwebûn dergisinde de yayınlanmıştı. Adı geçen yazının "giriş" bölümü ile ilgili eleştirilerimizi "eleştiri-1" adlı yazımızda ele almıştık. Diğer bölümlerdeki eleştirilerimizi sıralayacağız. Yazının bütününe gelirsek, Öcalan ısrarla hem örgüt yöneticilerinin hem de Kürtlerin kendisini anlayamadığını, nokta vuruşları yaparak ağır hakaret ve aşağılamalarına devam ediyor. Kendisini, dinler mitolojisindeki çarmıha gerilmiş İsa ile özdeşleştirerek böylesine özveride bulunmasına rağmen bunu anlamayanları nankörlükle suçlayıp duruyor (Sanki Kürtler; "Abdullah abi lütfen kurtar bizi" dedikten sonra onu terk edip yalnız bırakmışlar) Bu söylemlerin sahiplerinin davranışlarının normal olup olmadığı konusunda dünyanın en etkili ve deneyimli psikiyatristlere konsülte edilmiş olsaydı, şüphesiz ki; "megalomani" ve "narsist kişilik bozukluğu" teşhisi konurdu. Biz Kürtler, Öcalan'ın toplum olarak bizleri aşağılayan bu hakaretlerine alışkın bir toplumuz. İşin ilginç yanı, Kürtlerin önemli bir kesimi, bu aşağılama ve hakaretlerine "Serok doğru söylüyor" diyerek "Stockholm sendromu" nun uç noktalarına kadar savrulmuş olmalarıydı.

Siz, tarihte mazlum sömürge halkları adına yola çıkıp örgüt kurmuş, bu mücadeleye önderlik etmiş, dostlarının da düşmanlarının da gözünde büyük saygınlık ve hayranlık kazanmış liderlerden böylesi ifadelere şahit oldunuz mu? (Gandi, Nehru, Mandela, Barzani, Qazi Muhammed, Qasemlu vd.) Şahit olamazsınız. Çünkü büyük davaların insanları büyük düşünürler ve de mütevazi olurlar. Tarihe damga vurmuş liderler, davaları adına yola çıkma sürecinde örgüt militanları ve lider konumundaki kişilerin yanlış ve hatalarından kendilerini azade ederek yağ gibi üste çıkmazlar. Onlar, "Nerede yanlış yaptık diyerek sorgulamalar yaparak lider bütün yanlış ve hatalardan kendini sorumlu tutar. Sormamız ve cevabını aramamız gereken şu olmalı: Bu türden megaloman ve Narsist kişilik bozukluğuna muzdarip olanların duygu dünyalarını şekillendiren realite acaba ne olabilir?

Böylesi kişilikler genel olarak kendilerini aşırı derece kaptırdıkları dinsel bağnazlık ve ideolojik bağnazlık arasında gidip gelen kişiliklerde gözlenen bir durum olduğudur. Kendisinin de anlatımında çocukluğu ve gençliği, katı dinsel ritüeller ve ülkücülük arasında gelip gitmiş, sonradan Marksizme çark etmiştir. Böylesi kararsız kişiliklerde gözü karalık, merhamet, vicdan ve empatiden yoksun bir karaktere sahip olurlar. Özellikle katı pozitivizmin etkili olduğu modernite çağının 20. yy da büyük felaketlere damga vurmak suretiyle insanlığa büyük cehennemi yaşatmışlardı. Bunlar, vahşi kapitalizmi fersah fersah geride bırakan ideolojik totaliter komünizm ve aşırı ırkçılık ve faşizm olmuştur. Bu düşüncelere liderlik edenlerin tamamı Tiranlık ve diktatörlük heveslisi kişilerdi (Hitler, Musollini, Stalin, Mao, Pol Pot, Kim-İl Sung, Mustafa Kemal, Saddam, Öcalan vb) Kürtlerin ulusal özgürlük mücadelesinde, 50 yıllık tarihine damga vurmuş, milyonlarca insanın ölüm ve yaşam kaderini etkilemiş lider kültüne dayanan bir yapı insanlığa dayatıldı. Katı illegal ve totaliter askeri örgütlenme şeklinde biçimlenmiş bir örgütün fesih kongresinde, fesih gerekçeleri olarak böylesine gerçeklerden uzak ve temelsiz açıklamalarda bulunmak, hastalıklı bir ruh hali durumudur. Birlikte yola çıktığı, türlü badirelerden geçtikleri yol arkadaşlarına deyim yerindeyse; "Aptal olduğunuz için, beni anlamadığınız için kurduğum partiyi berbat ettiniz ve derhal feshedin" ültimatomu ile cevap verilir mi? Varsa bir suç ve hatta -Ki vardır saymakla bitmez- bu hataların tüm sorumluluğu da şüphesiz ki lider olarak kendisine aittir.

Ne diyor; "... 'Apo dönemi’ Önderliksel karakteri itibariyle çok az anlaşıldı. Hatta hiç anlaşılamadı. Önderlik gerçeği diyorsunuz ama nedir bu gerçeklik? Hiç anlamıyorsunuz. Halk dağılmış, felç edilmiş, anlama gücü yok. Kadro donanımsız. 50 yıldır Kürtlerin şaşkınlığı Mesihçiliği bu gerçekliğe bağlıdır. PKK’de Önderliksel gerçekleşme Kürt tarihinde bir dönüm noktasıdır. En az Kürt uyanışı ve diriliş kadar önemlidir. APO gökten inen bir mesih değil; emekle, toplumsal gerçekleşmesiyle kendisini yaratan bir Önderliktir. Kürt- Kürdistan tarihinde sosyalist önderliğin inşasıdır Apo karakteri. APO, bir önderlik inşasıdır, bir kişi kültü inşası değil. Kısacası bu bir kolektif önderlik inşasıdır. Önderliksel çıkış sürecinde Kürtlük dağılmış, geleneksel önderlikte iflas etmiştir. Kürt düşünceden düşürülmüştür. Böyle bir ortama gelinmiş olmasına mucizevi anlamlar yüklenmiş olması anlaşılırdır. Fakat artık yeter! 50 yıldır doğru anlaşılmayı bekliyorum. Anlatıyorum, anlatıyorum sonra yine anlatıyorum. PKK’de Önderlik gerçeğini anlamamak, PKK’yi anlamamak, özgür Kürdü, Kürdistan’ı anlamamak demektir. Gerilikte ısrar etmek demektir. Bunun için gelişmiyor, önderleşmiyorsunuz. Sizi önderlik gerçeğinin bir parçası haline getirmek için 50 yıldır amansız bir emek ve mücadele içindeyim" (Yazı epeyce ifade, imla hataları ve cümle anlamsızlığı ile doludur. Ona ait olan sözleri alırken, okuyucuların söylediklerini net anlayabilmeleri için yazıyı bir bakıma redaksiyondan da geçiriyorum) Gördüğünüz gibi bütün bu yanlış adına yola çıktıkları topluma (Kürtlere) büyük zarar veren çağdışı totaliter zihniyetinin eseri olduğunu hiç kabul etmiyor. Yağ gibi üste çıkarak; "Benim bir suçum yok. Suç beni anlamayan örgütün aptal yöneticilerinde ve çöplük olmuş Kürtlerde" demeye getiriyor.

Bu bölümün son paragrafında ise, normal insanları hayretlere düşüren ve narsizmi de ferfah fersah aşan bir megalomanlıkla karşılaşıyorsunuz. Örgütün üst düzey kişilerini aşağılama, hiçleştirme ve yerin dibine batırmada hiç hız kesmiyor. Bu örgüte gönül bağıyla bağlı her kesime, başta yöneticiler olmak üzere, kendisinin öyle olmasını istediği, onun zorlaması ve teşvikiyle kendisine ilahi bir kutsiyet bahşedilerek bizzat kendi dayatmasıyla kendini mesihleştirildiğini satır aralarında itiraf ediyor. Deyim yerindeyse ailede, otoriterliğin uç noktalarında gezen bir baba figürünün, her gün oğluna; "aptal, salak, sen hiç adam olamazsın" diyerek kendisini hiçleştirdiği ve ezdiği böylesi bir durum karşısında, başkalarına şikayetlerde bulunarak, ezik ve pısırık davranışa ittiği evlattan felsefi, sosyolojik veya entelektüel bir atılım beklemek gibi bir şeydir Öcalan ve PKK mensuplara arasındaki ilişki. Her ne kadar yer yer teorik Marksizme atıf yaparak kendilerinin ilham aldıkları ideolojinin Marksizm ve Reel sosyalist pratik olduğunu kabul ediyor. Sonra Marksizm ve reel sosyalizmin yetersizliğinden söz ederek şimdilik dört elle sarıldığı "Komünal toplum" "demokratik ulus" "demokratik konfederalizm" formülasyonu ile hepsinin "Önderlik" çözümlenmesinde mevcut olduğunu, Kürtlere siyasi, sosyo-politik ve devletler hukukunda adı-sanı geçmeyen karanlık bir yol gösteriyor. Apoizm, şüphesiz Marksizm ve reel totaliter komünizmin ideolojik ezberlerinin Kürtlere dayatılan bir versiyonudur. Kendisinin ezberlediği, onunda sempatizan ve kadrolarına ezberlettiği, mutlak bir itaat ve müritsel bağlılıkla ölümüne lidere bağlı bir tapınma şeklindeki modern tarikat yapılanmasıdır. Bu sürecin sonuna gelindi. Öcalan dahil- soğuk savaş eseri totaliter ideolojinin fabrikasyon seri üretimleri olan gerek fundamentalis, gerekse totaliter tandanslı, devlet yönetimleri ve örgütlerin tamamı tesfiye olacak. Bu son çırpınış sancılarının bir tezahürüdür.

Ne dediği belli olmayan, bir gün önce savunduğu bir tezi, ertesi gün tam karşıtını savunan, bir uçtan diğer uca çok rahat bir şekilde savrulabilen makyavelist bir kişiliktir Öcalan kişiliği. "gerilla ile devrimci sohbetler" adı altında sahada yaptığı konuşmalarda, ellerini arkadan kenetleyip bir uçtan diğer uca mağrur bir şekilde gezinirken, söz Türk devlet yapısına gelince parmak sallayarak atıp tutan, savaşı iyi tırmandırmadıkları için de her zaman olduğu gibi rutinleşmiş bir şekilde savaşçılarını ve grup liderlerini azarlayıp aşağıladıktan sonra; "Başarılı olmak zorundayız. Ama siz bunu beceremiyorsunuz. Başarılı olmak ve bir stratejik alanı elinde tutmak için, gerekirse yüz bin kayıp verin, ama adam gibi savaşın" diyebilen, vicdanını ve merhametini kaybetmiş bir kişidir Öcalan. Öcalan'ın kişiliğinde merhamet, vicdan ve insani duygu diye bir şey yoktur, beklenemez. Bahsettiği yüz bin kişi kim? Kürtler. Sanki yüz bin pireden bahsediyor. Yakalanıp Türk devletine teslim edildiğinde, 180 derece bir dönüşle adeta kuzuya dönerek "Devletimin hizmetine hazırım. Siz merak etmeyin Kürtler her zaman beni dinler" diyebilen de Öcalan.

Mahkeme sürecinde, çatışmalarda ve eylemlerde hayatlarını kaybeden Türk asker, polis ve sivil kesimlerin annelerinden özür dilemesi insani ve vicdani olarak pekala anlamlıydı. Bu durum kendi kişiliği ile uyumlu olmasa da, insani bir özürdü. Ama bunu yaparken, aynı zamanda kurmuş olduğu örgüt vasıtasıyla Kürt gençlerini "Kürdistan’ın özgürlük ve bağımsızlığı için" dağlara çekip silahlı mücadeleye çağırarak on binlerce Kürt gencinin Türk ordusuyla yaşanan çatışmalarda hayatlarını kaybetmeleri için de Kürt analarından özür dilemiş olsaydı hata ve yanlışlarından döndüğü, pişman olduğuna belki insanları inandırabilirdi. Aslında çok fazla bir şey söylemesine ve kıvırtmasına da gerek yoktu. Şöyle bir cümleyi etmiş olsaydı yeterliydi; "Çok gençtik, heyecanlı ve tecrübesizdik. Onun için benim önayak olduğum bu kötü gidişattan dolayı zarar gören Türk ve Kürt herkesten özür diliyorum." Ama o bunu yapmadı. Teslimiyetçi bir durumu sergileyerek Kürtlerin onurunu da ayaklar altına aldı. Söz ve davranışı, psikolojik ruh hali, düşmanın eline esir düşmüş bir lider duruşu değil, pişmanlık duygusu içinde olan, düşmana yalvaran suçluluk psikolojisi içinde kıvranan bir duygu ve ruh hali durumunu seçti.

"Perspektif" adını verdiği açıklamalarının 2. başlığı "Toplumsal doğa ve sorumluluk" adını taşıyor. Bu bölümde de astroloji, fizik, kimya ve felsefe gibi konulara bilgi ve donanımı olmamasına rağmen bodoslama dalarak gereksiz bir şekilde açıklamalar yapıyor. Oradan da Gılgamış destanı içine balıklama atlayarak, kendince mitolojik çözümlemeler yapıyor. Destanda adı geçen "Uruk kadın tapınağı"nın davranışsal amaçlarından bahsederek, bu destanda mitolojik söylemler üzerinden yaşandığı varsayılan olayları, günümüz koşullarıyla kıyaslayarak, kendisi ve örgütü arasında bir bağ kurmaya çalışıyor. Bu benzetme üzerinden, kendisi ve örgütünü tasfiye etmek için çok derin oyunlar oynanmak istendiğini ve oynanmaya da devam edildiğini iddia ediyor. Fakat iddiasının arkasındakilerin kim olduklarına bir açıklık getirmiyor. Asıl hedefin kendisinin tasfiye edilmesi olduğunu hezeyanlarla dolu bu iddialara kendini inandırmış biri. Bu türden kişilik bozukluğu hezeyanları tarihte hep yaşanmıştı. Sınırsız gücü ellerinde tutan Tiranların, Kralların, Padişahların ve diktatörlerin yaptıkları zulümlerin bedellerinin her an kendilerine ödetileceği korkusu içinde yaşamaya benzer bir korkuyu yaşıyor. Çünkü PKK tarihinde, Öcalan'ın hezeyan haline getirdiği; "Önderliği ele geçirme" ve "koltuğu kaptırma" korkusu nedeniyle binlerce PKK'nin üst düzey yöneticiliğine kadar yükselmiş donanımlı kişileri uyduruk gerekçelerle infaz ettirildiğinden söz ediliyor. Daha önce örgüt içinde üst düzeylere gelmiş ve sonradan ayrılmış bu kişilere de çok büyük ahlaki ve vicdani sorumluluklar düşüyor. Yaşanan bu infazların kamuoyu ile paylaşmaları, gerçekleri görüp ayrılan kişilerin bir vicdan ve ahlaki sorumluluk gereğidir.

Yazılarında çoğunlukla "Kadın özgürlüğü" ve "kadın kimliğinin demokratik bir kimlik haline dönüştürülmesi" konusunda dostlar alışverişte görsün diye kadınların duygu dünyalarını manipüle eden yazılar içeren kitaplar da yazmıştı. Gılgamış mitilojisinde geçen olayları anlatırken, kadını adeta "potansiyel fahişe" damgasıyla etiketlemeye çalışarak kadın cinsini açık bir şekilde aşağılama yoluna gidiyor. Sanki şüphe içindeymiş gibi çok ilginç bir ifade kullanarak "ben bile belki bunları yaşamış olabilirim" diyor. Daha da ileri giderek; "Enkidu da olup bitenler proto Kürtlerdi" diyerek son noktayı koyuyor. Hakları gasp edilmiş mağdur ve mazlum bir milletin haklarının iade edilmesi için sözümona mücadele ettiği iddiasıyla ortaya çıkan bir lider, "kurtarmaya" çalıştığı bir milleti pervasızca nasıl aşağılayabilir? Bütün kötülük ve sapkınlıkların sorumluluğunu da götürüp Zerdüşte bağlıyor. Sonuçta baklayı ağzından çıkarıp sadede geliyor. 3. madde de "Tarihsel anlamda devlet ve komün ilişkileri" başlıklı yazıda, kendi teslimiyetçi ve panik içindeki hezeyan ve çaresizliğini deşifre etmesine ön ayak olarak daldan dala atlıyor.

Savunduğu "tezlerini" güçlendirmek için de bu kez Marks'ı suçlamaya başlıyor. Tabir caizse; 'Benim hiç bir suçum, bir günahım yok. Bütün suç o uzun sakallı papazın söyledikleriyle bizleri kandırmasında' demeye getiriyor. Şunu demek istiyor: "Marks bize 'doğru yolu' komünist manifestoda yazdım' diyerek hepimizi kandırdı. Hakikat, sınıf mücadelesinde değil, benim formüle ettiğim 'komünal toplum' ve 'demokratik ulus' 'demokratik konfederalizmde' " diyor. Evet hayatının en verimli gençlik yıllarını, bu ideolojiye (Marksizme) adamış ve inanmış biri olarak ben, özellikle Reel sosyalizmin yıkılmasıyla, ciddi bir şekilde sarsılmış ve kendimi toparlamaya çalışarak sorgulamalara başlamıştım. Felsefi ve sosyolojik soruları kendi kendime sorarak "mutlak özgürlük ve mutluluğun sırrı nedir" sorunsalı üzerinde peyce kafa yormuşluğum olmuştu. İnsanlığı özgürlük, refah ve mutluluğa götüren yol, iddia edildiği gibi ideolojik dayatmaların veya dinsel hurafelerin zihinleri esir aldığı bu türden sosyal mühendislik projeleriyle, muska ve reçetelerle sağlanamayacağını, hele devrim (yıkmak) ile uzun vadede hiç bir şey elde edilemeyeceğini, bunun evrimsel bir süreç meselesi olduğu kanaati ve inancına vardım.

İnsanoğlunun empati yapabilen, erdemli ve özgür bir yaşama kavuşması gerçeği, ideolojilerle veya dinsel hurafelerle değil, kişilerin hak ve özgürlüklerinin diğer bireylerin özgürlük haklarının sınırına kadar olması gerektiğini anladım. Onun için Marksizm ve reel sosyalizm konusunda analizler yaparken, duygu ve aidiyet saikleriyle değil, somut ve objektif kıstaslara dayanarak yapılmalıdır. Öcalan ise Marksizmi ve reel sosyalizmi, kendi haklılığını ispatlamak için kullandığından, hem gerçekçi hem de samimi değildir. Her ne kadar "Reel sosyalizmi aştık" dese de, Zihin dünyası hala Marksizm-Leninizm ve Stalinizm cehenneminden bir adım bile geri adım atmış değil. Totaliter reel komünizmin 70 yıllık tarihinde, ikiz kardeşleri olan NAZİZM ve Faşizm ile birlikte insanlığa büyük vahşetleri ve trajedileri yaşatmışlardı. Bu totaliter rejimlerin ne menem oldukları ortaya çıktıktan sonra, onlarca yıl bu yolu takip ettikten sonra tarihin kaçınılmaz olarak tasfiye sürecine soktuğu kerteye gelip dayandığında çark etmek, inandırıcı ve samimi değildir.

Şöyle bir soru sorulabilir: Öcalan'nın "Demokratik toplum" "komünal toplum" "demokratik konfederalizm" tezleri 21. yy da pratik ve uygulanabilir bir karşılığı var mıdır? Hayır, bu toplumsal öneriler İnsanın tabiatına aykırıdır. Örnek vermek gerekirse; "komünal yaşam" pratiğinde toplumların onlarca sınıf ve katmanlara ayrıştığı, farklı inanç ve mesleklerin, "komünal" olan bir yapı içinde nasıl hukuki bağıtlarla yaşam sürecekleri, kişi, meslek, cinsiyet, inanç ve etnik farklılıkların barış içinde bir arada yaşamaları, güvenlik, denetim ve kontrollerin kimler tarafından ve nasıl sağlanacağı konusunda bir garakti var mı? Yok. Yüz yıldır haksız bir şekilde baskı ve katliamlarla yok edilmeye çalışılan kadim bir millet olan Kürtlerin ulusal ve demokratik haklarının bu komünal sistemde nasıl çözüleceği bilgisi var mıdır? Yok. Bütün bu söylemler sadece ütopik bir hayalin ötesine geçmeyen siyasi ve toplumsal fantazilerdir. Amacı da Ulus devletler çağında, Kürtlerin bir statü ve ulus devlet sahibi olmasını önlemekten başka bir işe yaramaz. Cafcaflı sözlerle Ulus devletler çağının en ihtişamlı dönemini yaşadığımız tarihsel bir dönemde, sadece Kürtlere ulus devleti "haram" kılmak amacını güden siyasi zırvalardır. Çarpıcı bir soru Daha: Ulus devlete karşı olan Öcalan ve PKK yöneticileri. 22.si olacak fundamentalist ve milliyetçi Filistin Arap ulus devletine de karşılar mı? Hayır. Bu ulus devleti şiddetle destekliyorlar.

21. yy da hele Ortadoğu gibi coğrafya da hala devam eden geriliğin, vahşet ve barbarlığın boy verdiği cehaletin cirit attığı topraklarda "Demokratik konfederalizm" "komünal toplum" mümkün olabilir mi? Öcalan'ın İmralı da (Hep orada mı kalıyor bilemiyoruz?) zaman bolluğundan okuduğu kitaplardan "yaptım oldu" gibi bir şeydir bu dedikleri. Onun bu siyasi fantezileri de Marks ve Engels'in "komünist manifesto" da "insanlığın kurtuluş reçetesi" diye yayınladıkları gibi ilahi bir amentuya benzer bir dua gibidir. Tekçilik, inkar ve zalimliği ile meşhur ceberut bir ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu inkarcı paradigmasından vazgeçip, Kürtlerin ve diğer mağdurların gasp edilmiş ulusal ve demokratik haklarını "komünal birlik" "demokratik ulus" içinde sağlanabileceğine inanmak saflığın değilse de kötü niyetin bir tezahüründen başka bir şey değildir. Peki ne yapmalı? Kürtler, şartların müsait olduğu dönemlerde (1. ve 2. dünya savaşında) ulusal bilinç ve birlikten yoksun oldukları ve diğer konjonktörel şartların uygun olmadığı için top yekün Ulusal kurtuluş savaşı ile özgürlüklerine kavuşmayı yakaladılar. 21. yy da bunun zemini kalmadı. Ne kadar haklı olursanız olun, silahla, şiddetle bir hakkı elde etmeye çalışmak artık meşru görünmüyor. Kürtler, öncelikle Öcalan ve PKK vesayetinden kendilerini kurtarmalı, kendi içinde ulusal birliklerini kurarak, inkarcı devleti nefes alamaz duruma getirebilirler. Şiddetsiz pasif direnişlerle, kurumsal yapılara yapılan kitlesel boykotlarla silah kullanmaktan çok daha etkili bir silahtır. Bunun içinde şuurlu bir milli bilinç ve duruşa ihtiyaç vardır. Peki Kürtler buna hazır mı? Tarihsel miras olarak Öcalan ve PKK’nin yaratmış oldukları ulusal yıkım projeleri nedeniyle zor ama imkansız değildir.

5. başlıkta atıfta bulunduğu Kürt ve Kürdistani gerçeklik adı altında yazdıkları da tipik bir pravda gazetesi propagandasıdır. Şöyle diyor: "PKK Kürt ve Kürdistan gerçekliğinin varlığını hem kanıtladı hem de yenilmez kıldı. Diğer Kürt hareketlerinin böyle bir gücü yoktur. KDP gibi geleneksel, YNK gibi küçük burjuva hareketler kendilerinin varlığına bile kimseyi inandıramadılar. PKK’nin çıkışı olmasaydı 30 yıl önce hepsi bitmişti." diyor. Bazen insan gerçekten şaşırıyor. Öcalan bunları yazarken ve söylerken inanarak mı bunları söylüyor? Bu açıklamalara gülünür. Güney Kürdistan Halkının Barzani'lerin öncülüğünde başlayan, sonradan Talabanilerin de olumlu bazen de olumsuz etkileriyle oluşan uzun soluklu mücadelede, ağır bedeller ödenerek elde edilmiş bir özgürlüktür. İddia ediyorum, dünyanın inanç ve etnik farklılık bakımından en eşitlikçi, en adil yapı, Güney Kürdistan federal devletinde mevcuttur. Eksiklik ve yanlışları yok mudur? Elbette vardır. Konumuzun dışında olduğu için bunlara şimdilik girmeyeceğiz. Güney Kürdistan özgürlük mücadelesinde Güney Kürtleri Saddam barbarlığında çok ağır kırım ve bedeller ödeyerek yok olmakla yüz yüze gelmişlerdi. Güney Kürtlerinin yaşadıkları böylesine ağır felaketleri yaşamalarına rağmen, Barzanilerin önderliğinde gelişen özgürlük savaşı liderleri ile savaşçı kadroları, onurlarından zerre kadar taviz vermediler. Öcalan ve örgütünün önde gelen liderlerinin savaş sürecinde yaşadıkları teslimiyet ve çözülme, onur kırıcı davranışlarla doludur. Diyarbakır cezaevi vahşetinde, büyük insanlık duruşu sergileyerek onurlarını korumak için hayatlarını feda ederek ölümsüzleşen PKK’li şahsiyetlerin gösterdikleri direniş, onurlu bir duruştur. Anıları önünde saygıyla eğiliyorum.

 

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
3736 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:19:12:28

Gencettin Öner

Gencettin Öner

Yazarın Önceki Yazıları

Abdullah Öcalan'ın ‘Perspektif’ Adı Altında Kaleme Aldığı Fesih Manifestosunun Eleştirisi (1)Adı Belli Değil Son Süreç Hakkında Bir-İki SözYeni Sürece Kimler Nasıl bakıyor? Kürtler Ne Yapmalı?Hileler Ve Rüşvetlerle Alınan "Tapu" Ve "Senet Belgesi" İle Gerçek SahiplikBu Yeni Süreçte Kürtleri Ve Türk Devletini Neler Bekliyor?Terörsüz Türkiye mi? Kürtsüz Türkiye Ve Ortadoğu mu?Hurafelere Meydan Okuyan Papa; Papa FrancescoSiyasi Duruşlarını Sevmedikleri İçin Bozulan Sağlıklarına ve Ölümlerine Sevinmek Nasıl Bir Ahlaki Duruştur?Kürdistan Özgürlük Mücadelesi Uğruna Hayatlarını Kaybetmişlerin AnısınaDerealizasyon, Amara Ve Saraçhane DelüzyonuSınıfsız, Sömürüsüz Toplum (komünizm) Yalanları ve Kürtleri Ulusal Özgürlüklerine Yabancılaştırma Çabaları ÜzerineIrkçılık Genetik Bir Hastalıktır!Kürtler bu tarihi kritik süreçte nasıl bir duruş sergilemeli?Öcalan Ve Demirtaş; Sorumlu Ve Onurlu Bir Duruşun Neresindeler?Batı Kürdistan Özerk Yönetimi İle Şam Arasındaki Anlaşmayı Nasıl Okumak Gerekir?Bir Varmış... Bir YokmuşToplumların Ve Bireylerin Onurlu Yaşama Boyutu; Yalanlar, Karartmalar Ve DezenformasyonlarÖnce İğneyi Kendimize Batıralım (Empati)Ortadoğu'nun Yeniden Yapılanmasında Kürd/Kürdistan Sorunu Hakkında Bir Kaç Aforizma-Sözİmralı Açıklamaları Sorunlar Gerçek Çözüm Ve ÇözümsüzlükOrtadoğu’nun Yeniden Yapılanmasında Kürtler Ne Yapmalı?Ortadoğu'da Tam Olarak Neler Oluyor? Kürtler Bu Kez Makûs Talihlerini Yenebilecekler mi?Kürd/Kürdistan Sorunu Ve Demirtaş'ın PKK/DEM Ekseninden Kopuş EmareleriOrtadoğu Ve Dünyadaki Son Gelişmelere Paralel Olarak Kürtler Özgür Ve Onurlu Gelecekleri İçin Ne Yapmalı?Karartmalar, Dezenformasyonlar Ve Olgusal GerçeklerHep Karıştırılan İki Sorun Ve Olgu; Ulusal Sorun Ve Demokrasi Sorunu'Hafıza-i Beşer, Nisyan İle Maluldür'Anayasalar, İkiyüzlülükler ve NiyetlerAklın ve Ferasetin Durduğu AnSıradan Kötülük, Bağnaz Bir Dinsel Veya İdeolojik Vicdansızlıkla Birleşince Ortaya Çıkan Manzaralar'Derin Dewlet Nedır Abê?'Komedilerden Komedi BeğeninÇend Dimên Li Ser Jîyana Rewşenbir, Lêkolinvan û Entelektuelê Kurd Dr. Tarıq Ziya EkinciEzber Bozan Bir YazıToplumsal Hafıza, Org. Mustafa Muğlalı ve 33 Kurşun OlayıRiyakarlık, Yalan, Aldatma ve İnanç Adına Yaşatılan Barbarlık Diyarından Seçmelerİki Fotoğrafın DüşündürdükleriDiamond Tema, İnanç-İnançsızlık ve AgnostizmDemokrasi ve Özgürlüklerin Kağıt Üzerinde Kaldığı Ülke ve Toplumlarda Aforizmal Bir BakışBir Ulusa ve Onun Değerlerine Dayatılan OnursuzlukSelahattin Demirtaş ve Seher’in Dramıİnsanlık Değerlerinin Yerle Bir Edildiği, İnsanlık Erdeminin Çöktüğü Nokta; Soykırımlar2024 Seçiminin Patolojik Siyasal Anatomisi Üzerine Bir Kaç Söz?Kürt Siyasetçilerin Aymazlıklarına Kim Dur Diyecek?Mertliğin, Onurun ve Yiğitliğin Timsali; Yılmaz GüneyToplumlara 'Hakikat' Diye Dayatılan Sosyal Psikoz ve Sosyal Halüsinasyon Handikaplarından Kurtulmaları Mümkün Olabilir mi?Sekülerlik, Laiklik, Komünizm ve Sosyal Darwinizm Üzerine Felsefi Bir Analiz; Kürtler Bu Kavramları Nasıl Algılıyor? (2)3 Olgu, 3 Sonuç ve Toplumun Çok Hazin AymazlığıSekülerlik, Laiklik, Komünizm Üzerine Felsefi Bir Analiz; Kürtler Bu Süreçte Ne Yapmalı (1)Tarihten Hiç Ders ÇıkaramamaSarı Hoca(İsmail Beşikci) Hakkında Birkaç Hayat AnekdotuAptallığın Resmi Var Mıdır Acaba?Yalanlarla Zihinlere Kazınmış Ezberlerin Bozulması ve Hakikat'Xwedê Mırov Kor Neke, Kor Bikejî Kerr Neke' Sosyal Psikoz ve Hakikat'Cumhuriyet' Nedir? Ne Değildir?'İlericilik', 'Gericilik', 'Faşizm' ve 'Demokrasi' Kavramları Üzerinde Felsefi Bir Beyin FırtınasıSivil Katliamları İdeoloji ve Din Kisvesi Altında Savunan Barbarlık'Göz Bebeği' 'Göz Ağrısı' 'Göz Dikeni'Katliam, yağma, fetih ve işgalleri kutsama, bu kötülüklerin mağdurlarının torunlarının aymazlıkları üzerineBayramlar; Kimilerine Sevinç ve Mutluluk Vesilesi Olurken, Kimilerine Neden Hüzün ve Yok Sayılma Vesilesi Oluyor?Tabuları YıkmakDeğerli Hukukçu, Hakperest İnsan, Hacı Akyol’un Anısına Saygıyla Toplumsal Hafıza, Mustafa Muğlalı ve 33 Kurşun olayı Sivas Katliamı Üzerine Tekrarlı Bir Hatırlatma Hakikat ve Vicdanla Bağdaşmayan Rutinleşmiş bir İnanç Ezberi; Kurban İnsanlığın Erdemli Olma Yolundaki Uzun Yürüyüşü; Evim mi? Devrim mi? İki Yüzlülük, Riyakarlık ve Yalanlarla Nereye Kadar?2023 Seçim Sonuçları Üzerine Birkaç Söz… Kaybedenler ve Kazananlar; Neden? Nasıl? Niçin?Yüz Yıldır Kürtlere Dayatılan 'Kırk Katır mı? Kırk Satır mı? ' Anlayışına Ne Zaman Dur Denilecek?Faşist Nobranlıkla Nereye Kadar?Bir Seçimin Sosyolojik ve Siyasal Anatomisi 'Denizler'in Yolu' ve Gerçekler Dersim Katliamı Olguları, Kavramları Çarpıtma Ve Türk Toplum Algısında Karşılık Bulmuş Politik-Şoven Psikoz 23 Nisanı Bayram Havasında Kutlayan Türkler, 24 Nisan Trajedisini de Unutmamalılar Toplumu İnanç Ve Bayrak Dayatmasıyla Terbiye Etmeye Çalışılan Oyunlar Ve ErdemlilikTarihte yaşananlardan ders çıkaramama ve son hazin siyasi aymazlık Kılıçdaroğlu'nun 'Halil İbrahim Sofrası' Temennisi ve GerçeklerSpor centilmenliği, seri katilleri kutsama ve faşistleşen toplum Coğrafyamızda meydana gelen deprem felaketi üzerine birkaç söz Riyakarlık, makyaj ve yalanlarla nereye kadar?Etnik nefretin aramızdan aldığı güzel insan; Hrant Dink 'Öteki'ye Olan Düşmanlık ve Nefret, Empati ve Erdemliliğe Dönüşebilir mi?100. Yılına girecek olan otoriter ve tekçi rejimin kalıcı otokrat bir rejime evrilmesine karşı mağdurlar ne yapmalı? 'Kimseye Verilecek Bir Çakıl Taşımız Yoktur' Veya ‘Ya Sev Ya Terket!' Metaforu Üzerine Birkaç Söz Nasıl Bir Anayasa?Sedama bındestîya Kurda azlû bu!Neo-Osmanlıcılık ile Neo-İttihatçılığın 100 yıllık ezeli düşmanlıktan, iktidar ittifakına geçmeleri ve 10 kasım üzerine birkaç söz Cumhuriyet mi, Demokrasi mi?2023 Seçimlerinde 'vatandaş bekası' için kime ve neye göre oy verilmeli?
x