Kürt Siyasetçi Sırrı Sakık muhalefetin erken seçim söyleminin de ötesine geçerek Sedat Peker tarafından ortaya atılan iddiaların araştırılması için mücadele etmesi gerektiğini söyledi.
Suç örgütü lideri Sedat Peker’in iddiaları ve açıklamalarının işaret ettiği önemli noktalardan biri de Kürtlerle dönük yürütülen "özel harp" uygulamalarının aktörlerinin, bugün uyuşturucu ve servet transferinde adlarının geçmesi. 90’lardan bu yana Kürt siyasetinin içindeki Sırrı Sakık, özellikle Peker’in Kürt sorununda işaret ettiği belli başlı noktaları değerlendirdi.
Sırrı Sakık "Olup bitenlerin Sedat Peker tarafından itiraf edilmesi sanki yeni olmuş gibi konuşulması bize şunu işaret ediyor; bir şekilde işin içine Kürt girince Türkiye'nin batısında bir vicdan nasırlaşması yaşanıyor" değerlendirmesi yaptı.
Peker'in açıklamalarında ismi geçen eski içişleri bakanlarından Mehmet Ağar'ın "özel harp sisteminin kalbi" olduğunu söyleyen Sakık "Kürtlerle savaşan devletin derin ağları, özellikle Mehmet Ağar özel harp sisteminin kalbi. Şimdiyse uyuşturucu ve servet transferinin kalbi olarak konuşuluyor" dedi.
Peker'in açıklamaları üzerinden muhalefete seslenen Sakık, "Ortaya bir top atılıyor, hatta pas veriliyor ve bunun muhalefet tarafından gole çevirmesi bekleniyor. Ama ne yazık ki muhalefette erken seçim söylemi dışında bir şey göremiyoruz. Ama sadece erken seçim istemekler olmaz." dedi. Parlamentoda inisiyatif alınarak araştırma komisyonu kurulması gerektiğini söyledi.
'Devletin Helikopterleri Yakıp Yıkıyordu Çiller Çıkıp 'Bunlar Pakistan Ve Afganistan'ın Helikopterleri' Diyordu'
ANF'nin soruları ve Sırrı Sakık'ın yanıtları şöyle:
Sedat Peker’in açıklamalarında çok açık görünüyor ki yıllardır Kürtlere karşı savaştaki aktörler bugün yeniden Türkiye’nin birçok noktasında aktif. Siyasetten iş dünyasına ve bu açıklamalarda görüyoruz ki 90’ların da faili meçhullerin de itirafları var. Öncelikle bu tablo hakkında ne düşünüyorsunuz?
Aslında olup bitenlerin Sedat Peker tarafından itiraf edilmesi sanki yeni olmuş gibi konuşulması bize şunu işaret ediyor; bir şekilde işin içine Kürt girince Türkiye'nin batısında bir vicdan nasırlaşması yaşanıyor. Yoksa biz bunların devletin derinliklerinde nasıl yapılandığını, neler yaptığını bilmiyor değiliz ki. Bakın özellikle doksanlarda Tansu Çiller döneminde 3 bin 500 köy yakıldı, 20 bine yakın insan faili meçhul cinayete kurban gitti.
O dönem devletin helikopterleri yakıp yıkıyordu buraları ve Çiller çıkıp pervasızca ‘bunlar Pakistan ve Afganistan'ın helikopterleri’ diyordu. Telaşa düşünce de ‘PKK'nin helikopterleri’ söylemine sarılıyordu. Öyle bir vicdan nasırlaşması ki toplumun büyük bir kesimi ve bunun yanı sıra sivil toplum kuruluşları, burada gerçekten vicdanlı çalışan bir avuç insandan bahsetmiyorum; ama geniş bir kesim dönüp de ‘ey başbakan başka bir ülkenin helikopterleri gelip senin coğrafyanda yakıp yıkıyor peki o zaman sen ne işe yarıyorsun?’ demiyordu. Biz bunların hepsini 90'lardan bugüne kadar tanığı, sanığı ve takipçisiyiz; ama bizim söylediklerimiz Türkiye kamuoyunun büyük bir kısmında önyargı ile karşılanıyordu.
'Peker'in Konuşmasını Önemsiyoruz Ama Yargı Harekete Geçiyor Mu Bilmiyoruz'
Peki şu an Peker’in itirafları bu açıdan nasıl bir öneme sahip?
Elbette Peker'in bunları teyit etmesi, yeniden konuşmasını önemsiyoruz ama yargı bununla ilgili bir harekete geçiriyor mu bilmiyoruz. Ayrıca kolluk kuvvetleri bununla ilgili bir şey yapar mı hiç umudum yok. Ama şuna da dikkat etmek gerekir Sedat Peker bunları açıklarken kılı kırk yararak söylüyor, özellikle zaman aşımı mefhumunu kullanarak. Örneğin Kıbrıs için anlattığı Kutlu Adalı davası bu şekilde. Yine Kürt iş insanları ile ilgili söylediği şeyler de zamanaşımına girmiş, dava açılsa da pek bir şey çıkacağını zannetmiyorum. Ama yönetenler ya da yargı 3 bin 500 köyün yanması, 20 bin kişinin faili meçhul cinayete kurban gitmesini insanlığa işlenmiş bir suçtur ve zamanaşımına girmez olarak değerlendirilirse işte o zaman ciddi anlamda adımlar atılır. Fakat var olan hukuk sistemini işletirlerse burada yargı önünde bir hesaplaşmadan söz edemeyiz.
Öte yandan belli bir jenerasyon bu yaşananları biliyor ama Susurluk'tan sonra yani 20 yıl önce doğanların bunu öğrenmesi, bu ilişkilerin onlar açısından ortaya çıkmasının elbette toplum olarak hepimiz için önemli olduğunu düşünüyorum.
'Ayhan Çarkın Binlerce İnsanı Öldürdükleirni İtiraf Etti Ama Hiçbir Yargıç Bunları Ciddi Anlamda Soruşturmadı'
Peker videolarında sıkça ‘vatan -millet’ kavramını kullanıyor bunların yanı sıra bu vaatlerle kandırıldıklarını da dile getiriyor. Kürtlerle savaşan devletin derin ağları, özellikle Mehmet Ağar özel harp sisteminin kalbi. Şimdiyse uyuşturucu ve servet transferinin kalbi olarak konuşuluyor. Peki bu savaşın özellikle bu söylemle sürdürülmesi meselesi topluma ne anlatmalı?
Özellikle Türkçülükle yoğrulan kesimler için söylüyorum, yoksulların ve varoşların çocuklarına vatan, millet edebiyatıyla bunların yaptırıldığını biliyoruz. Sedat Peker de bundan 25 yıl önce ‘ben vatan millet aşkıyla yanıyordum, kardeşimi feda ettim ve Kıbrıs'a gönderdim’ diyor zaten. Bu değerlere sığınarak ancak böylesi bir vahşeti bu topraklardan hayata geçirebildiler. Çünkü sığınacakları başka liman yok. Bunları yaparak uyuşturucu işinden servet transferine kadar yol aldılar, bakın Kürt iş insanlarının mal varlıklarına el konuldu. Ben bire bir tanığım kimlerden ne kadar alındığını bizlere de söylediler. Bunlar sanki devlet tarafından bilinmiyor muydu?
Ayhan Çarkın çıktı ve binlerce insanı öldürdüklerine dair itiraflarda bulundu. O zaman hemen ona ‘bu şizofrendir’ diye yafta yapıştırdılar. Eğer şizofrenik bir durum ortaya çıktıysa onun da dediği gibi binlerce insanı öldürdükten sonra olmuştur. Zaten kendisi de ‘ben uyuyamıyordum, çocuklarımın yüzüne bakamıyordum’ diyordu. Ama hiçbir yargıç bu ithamları ciddi anlamda soruşturmadı.
'Parlamento Hemen Bir Komisyon Kurmalı'
Peki süreç nasıl işlemeli ya da işleyecek?
Evet, biz de yıllarca bunları yüksek sesle söyledik ama bugün böylesi bir süreç yaşanıyorsa yargının bir an önce harekete geçmesi lazım. E peki yargıçlar harekete geçmiyor, kolluk kuvveti hiçbir şey yapmıyorsa kim ne yapabilir? O zaman görev burada siyasi partilere düşüyor. Burada muhalefet ciddi bir risk almalıdır. Çünkü ortaya bir top atılıyor, hatta pas veriliyor ve bunun muhalefet tarafından gole çevirmesi bekleniyor. Ama ne yazık ki muhalefette erken seçim söylemi dışında bir şey göremiyoruz. Ama sadece erken seçim istemekler olmaz. Risk almak durumundadırlar çünkü sadece 30-40 yıl değil, cumhuriyetin kurulduğu günden itibaren Topal Osmanlardan Yeşil'e, Cem Erseverlerden Tarık Ümitlere, dahası Sedat Peker’le abi - kardeş gibi olan Veli Küçüklere kadar o coğrafyada kimler, nasıl cinayetler işledi biliniyor. Bakın bunlar bir dönem Ergenekon'da tutuklandı fakat aklanarak geri çıktı. Fakat biz bu insanları orada nasıl cinayetler istediğini çok iyi biliyoruz. Şu çok açık ki parlamento ve siyasetçiler hemen bir komisyon kurmalı, sadece günü kurtarmak adına araştırma önergesi değil, neredeyse her görüşme bununla ilgili olacak şekilde adımlar atmalıdır. Parlamento ciddi anlamda görev alırsa zira Kürtlerin söylediği bir deyim vardır “ev sahibi ile hırsız artık birbirini tanıyor.” Tanıyorsa artık gereğinin yapılması lazım. Sedat Peker bir itirafta bulunuyor ‘ben bunların içindeyim, varım’ diyor hatta kardeşinin verdiği ifade de bunu doğruluyor.
Siz de dile getirdiniz bu isimler AKP döneminde Ergenekon’la yargılandı. Bugün ortaya çıkan bilgilerle iktidarın bu yapılarla ilişkisini ortaya seriliyor. İktidarın bunlarla hesaplaşması mümkün mü?
Yargı, medya ve siyaset üçgeninin bu çetelerle bağlantısını biliyoruz. 2002'de iktidarın manifestosu ve kuruluş amaçlarından biri bu çetelerle, yapılarla savaşmaktı. Bunu ciddi anlamda yaşadı Türkiye. Ama bize bunu söyleyenler çok yakın bir zamanda, 1 yıl önce çetelerle ilgili özel af çıkarmadı mı? Peker’le ilişkilere bakalım, Rize'de cumhurbaşkanının memleketinde, Peker miting düzenleyebiliyor. Kendi fotoğraflarıyla cumhurbaşkanınınkini yan yana koyup ‘oluk oluk kan akıtacağız’ diyebiliyorsa buradan siyasilerin desteğini alıyor ve onu koruyan kollayan bir mekanizma varsa korumalar sağlanıyor, jammerlar veriliyorsa bu çetelerle siyaset dünyasının iç içe geçtiğini göstergesidir. Bugün iktidarın ittifak ortağı Bahçeli'nin ıkınmadan sıkılmadan söylediği beyanlara tanıklık ettik ‘bizim dava arkadaşımızdır’ dedi. Bunları söyleyenler çete ya da mafyalarla bir hesaplaşma yapabilirim mi? 2002'de dediğim gibi bu iddia ile gelindi farklı kesimlerin desteği alındı, büyük oranda bazı şeyler yapıldı; ama bugün aynı şeyleri söylemek mümkün değil, her şey ortada.
'Bununla Hesaplaşacak Tek Parti Hdp'dir'
Peki bu hesaplaşmada HDP ve Kürtlerin rolü nedir?
Bugün Türkiye'de bununla hesaplaşacak ve siyasette belirleyici olacak tek parti HDP'dir. Bakın biz kimseye düşman olarak görmüyoruz ama Kürtlerin acılarıyla hesaplaşmasını sağlayacak, bu anlamda onların önüne açık bir şekilde projelerini koyanlarla tabii ki de birlikte yürünebilir. Ama bunu yapmadan, adım atmadan kimsenin gelip Kürtlere güvenerek bir seçim sürecine girmemesi lazım. 31 Mart'ta olduğu gibi. Çünkü Kürtlerin yaraları var ve bu halkın ne kadar acı çektiğini son birkaç gündür bu videolardan dahi görüyoruz. Bundan sonra bu acıların hesabını kim soracak, bununla gerçekten kim yüzleşecek ve hesaplaşacaksa Kürtlerin bunu destekleyebileceğini düşünüyorum.