Hemen hemen tüm haber portalları seçim sandıklarının \%\90 oranında açıldığını ve 81 ilden 78’inin kesinleştiğini yazıyor.
30 Mart mahalli seçimler ile 2012 genel seçimlerindeki oy oranları küsüratsız olarak şöyle:
AKP \%\44-50= -6 puan, CHP \%\27-28 = -1 Puan MHP \%\16-12 =+4 puan, BDP+HDP \%\5,8-6,7 = -1 puan
Bu durumda MHP dışında bütün partilerin oy oranlarında belirli oranlarda bir düşüş görülüyor. 4 puanın dördünü de AKP’den koparmış. BDP ise bu bir puanın bir kısmını AKP’ye bir kısmını da Hüda-Par’a kaptırmış görünüyor. AKP’nin 6 puan kaybetmesi \%\12’lik kayba tekabül ederken BDP’nin 1 puanlık kaybı \%\14’lük kayba tekabül ediyor. Diğer bir ifadeyle AKP oylarının \%\12’sini BDP ise \%\14’ünü kayıp etmiştir.
Oy kaybına rağmen BDP’nin il bazında kazandığı belediye sayısı 8’den 11’e çıkmıştır. Bunun iki nedeni var. Birincisi, BDP oylarının yoğunluklu olduğu Diyarbakır, Hakkari, Batman gibi illerde yaşanan oy kaybı oranı, sonucu değiştirecek nitelikte değildir. İkincisi, BDP’nin Türkiye veya Kürdistan genelinde oylarındaki azalmaya rağmen Ağrı, Bitlis, Mardin gibi illerde yoğunluk kazanmış olmasıdır. Bu da “Tek Dereceli Çoğunluk Seçim Sistemi”nin marifetinin bir sonucudur.
Yaşanan bunca olaya rağmen Türkiye’deki seçmen geneli eğiliminde ciddi bir değişimin yaşanmamış olması seçmenin tercihini siyasal ve ekonomik istikrardan yana yaptığı biçiminde yorumlanabilir. Siyasal iktidarın çaldığı para miktarının geniş kitleleri zora sokacak bir düzeyde olmaması, kitlelerde “makul ve inandırıcılıktan uzak çalma" olarak karşılanmıştır.
Hatırlanacağı üzere sadece Uzan ailesinin tekeline geçip kaybolan para miktarı 23 milyar Dolar’dı. Bilal Erdoğan’ın 30 milyonu, bu miktardaki paranın yanında diş arasında kalan kırıntıdan daha azdır.
Bu seçimin Türkiye geneli açısından iki temel sonucu olacaktır. Birincisi Tayyip Erdoğan, tereddütlü olduğu Cumhurbaşkanı adaylığını açıklayacak, ikincisi ise hükümet daha fazla yıpranmadan erken seçimi gündeme getirecektir.
Hükümetin Kürd ve Kürdistan politikasında ciddi bir değişiklik olmayacak, “barış süreci” diye tabir edilen süreç bir geri iki ileri biçiminde sürdürülecektir. Bir ihtimal AKP hükümetinin Rojava ve Suriye politikasında ciddi bir takım değişiklikler beklenebilir.
Bu seçimin Kürdistan cephesinde söylediği ne?
HAK-PAR’ın BDP ile birlikte seçime girmesi, Kürd demokrasisi için şans ve önemli bir deneyimdir. Ancak ciddi bir varlık gösteremedi. İlk açıklamalarında başarısızlıklarının asıl nedeni olarak BDP’yi suçlamaları, büyüme ve gelişme açısından umut kırıcıdır. Kendisine yönelmeyen bir siyaset, ciddi bir varlık gösteremez. Başta HAK-PAR olmak üzere diğer Kürd partilerinin bu gerçeği artık görmeleri gerekiyor.
Hüda-Par’ın kopardığı fırtına birçok kişiyi kaygılara sevk etti. Bu gürültüye rağmen ancak \%\0,02 (binde 2) oy alabildi. Hüda-Par ayıplı bir siyasal mirastan geliyor. Öne çıkardıkları “İslam” söyleminin de Hz. Muhammed’in İslam’ı ile uzaktan yakından alakalı değildir. Türkiye kesiminden bunlara giden tek bir oy yok. Ezici çoğunluk itibarıyla Kürdlerin de Hüda-Par İslamcılığına itibar etmediği görülüyor. Bu seçim, Hüda-Par’ın da kendisini gözden geçirmesine vesile olabilir.
Geneli itibarı ile hemen hemen tüm Kürd aydınlarının karşı oldukları HDP’ye ben olumsuz bakmadım. Halen de bakmıyorum. Ancak bu seçim beni değil, onları haklı çıkardı. Mesela BDP İstanbul’da \%\6 civarında oy almışken HDP ancak \%\4,6 oy alabildi. Bu durumda HDP’nin varlığı ve gerekliliği ciddi bir biçimde tartışmayı gerektiriyor. BDP’nin geneldeki \%\1’lik kaybı (kendi oy oranı içinde \%\14) Kürdistan’dan çok, batıda yaşanmıştır.
Her şeyden önce BDP, bu seçimde önemli bir uyarı almıştır. Öncelikle bu gerçeği kabul etmesi gerekiyor. 2012 seçimlerindeki başarısı, ittifaklar sonucuydu. Ancak aradan geçen süreçte bu gerçekliği göz ardı ederek “tekçi” bir anlayışa yöneldi. Bu anlayış öylesine keskinleşti ki “kadro oluşturuyorum” adı altında daha önce yıllarca bu partiye emek vermiş insanları silip süpürdü. Bunu da Stalin’den miras kalan “komisyonlar” eli ile yaptı.
Mardin, Şırnak, Hakkari ve Amed bölgelerinde yapılanlar bilinçsiz kitlelerin isyanına bile neden oldu. PKK Sosyalist-köylülük orijininden gelen siyasal bir oluşumdur. Bazı konularda son derece modern, bazı konularda ise akıl almaz gerilik sergilemesi de bundandır. PKK’nin bu karakteristik yapısı HEP’ten BDP’ye kadar uzanan legal partilerin de genetik yapısına işlenmiştir.
Bu karakter, siyasal partilerin iktidar olma arayışı sürecine, diğer bir ifadeyle “menfaatlerin birleştirilmesi işlevine” ket vurmaktadır. İslam dini, zekât verilmesi uygun görülenler arasında dine yeni girenleri de sayar. Köylü-Feodal karakterinden ötürü BDP de kendisini, yeni katılanlara mevki makam verme mecburiyetinde hissediyor. Oysa ki İslam bunu, eski çevresini kaybedenlere yönelik sosyal bir dayanışma olarak ele alırken, BDP bunu siyasal bir amaç ve araca dönüştürüyor. Bu da İdil’de, Bağlar’da, Slopi’de açık, genelde ise sandıklarda isyana dönüşüyor.
Kısacası BDP, Belediye Başkan ve meclis üyelerini belirlerken “kadrolaşma” mantığı ile stratejik bir hata yapmıştır. Kitleler daha başlangıçta kendi iradelerine saygı göstermeyene itibar etmez. BDP gelecek seçimlerde tümden kayıp etmek istemiyorsa, siyasal bir partiden beklenen “menfaatlerin birleştirilmesi ilkesi” gereğince geniş çevrelere hitap edecek bir yaklaşım geliştirmeli, çalışanlarına, emekçilerine saygı duymalı, seçim komisyonlarını lağv etmelidir.
Üzerinde durulması gereken iki bölge var. Bingöl ve Urfa.
Bingöl bu seçimde \%\50 oranında bir oy kaybına uğradı. Bu önemli ve üzerinde durulması gereken bir sonuçtur.
Çok iyi biliyoruz ki Bingöl’ün Kürdistan tarihindeki yeri diğer bütün Kürdistan şehirlerinin toplamından daha fazladır. Öyle ki birçok yazımızda “Diyarbekir Kalesi, şehir içinden değil, Bingöl dağlarından savunulur” dedik. Bu iddialı sözü, aklımıza geldiği için değil, yakın ve uzak Kürdistan tarihine dayanarak söyledik.
Hiç uzağa gitmeye gerek yok. 1994-1998 yılları arasında gerillanın Kuzey Kürdistan’ın kuzeyinde bitmesini Bingöl engellemiştir. Bingöl kitlesi, Amed, Orta Eyalet ve Dersim gerillasını beslemiştir. Eğer Bingöl bugün AKP’ye yöneliyorsa BDP ve PKK dönüp kendisini sorgulamalı, başarısız oldukları için Bingöl halkını suçlama yerine onlardan özür dilemelidir. Bu süreçte Bingöl seçimine ilişkin en sağlıklı değerlendirmeleri Yusuf Ziya Döger yaptı. Merak edenler çeşitli sitelere ve facebook’taki özel sayfasında yayınladığı yazılarına bakabilir.
Bingöl’de çalışma yürütmüş biri olarak iddia ediyorum. Bingöl kitlesinin \%\70’i ulusal bir çizgi etrafında her zaman için kazanılabilir. Bütün sorun doğru bir çalışma yöntemindedir.
Urfa, kaybedilmiş ancak önemli bir tecrübe kazanılmıştır. BDP, burada oy ranını %100’den fazla arttırmıştır. Urfa’daki oy artışı Osman Baydemir’in “Oy avcılığı marifeti”nin bir sonucudur. Buradaki pratikten de çıkarılması gereken önemli sonuçlar vardır.
Bu seçimde BDP, Bitlis ve Erzurum’da büyük başarılar elde etmiştir. Buradaki seçim taktiğinin irdelenmesinde yarar var.
Ne demiştik? 30 Mart yerel seçimlerinin muzafferi yoktur. Ama yine de kazan şehirleri ve şahısları vardır.