Her ne gerekçeyle olursa olsun, her ne hesap kitap için yapılıyorsa yapılsın, barışa el uzatılan ellere kurşun sıkılmaması gerekir.
Her ne kadar Türk devletine yönelik bir eylem gibi görünüyorsa da bu eylemin arka planında, Abdullah Öcalan’ın olası barış girişimine yapılan bir suikast gibi görünüyor! Hani bana barışı birde savaşı anlat diyorsun ya; ortak olurlarda buluşabilen barışı anlatmak çok kolay ama ortak olurları bile düşmanlaştırıp kin ve nefreti savaştıran kirli bir savaşı anlatmak herkesin harcı değil.
Baksana, Abdullah Öcalan’ı boşa çıkartmak için nasıl da silahlar devreye girdi hemen! Kim ne diyorsa desin, sıkılan kurşun Abdullah Öcalan’ın olası girişimine kurşun sıkılmıştır. Neden her zaman Öcalan’ın her barış girişimine suikast yapılıyor diye soruyorsun ya! Abdullah Öcalan’ın arka bahçesinde pusuda bekleyen bu kadar düşmanı varken, Öcalan’a düşman olanın nemalanma getirisini anlatmak çok risklidir be Nalan?
Yani anlayacağın barış dediğin, toplumsal uzlaşmanın mayasıdır ve toplumsal geleceğin bekası için olmalı ve bunun güvencesidir de. Baksana Abdullah Öcalan’a “buyur gel Mecliste konuş!” bile dediler. Bir başka birisi “Türkiye Devleti siz Kürtlerin devletidir tepe tepe kulanın” kıvamına girmiş oldular. Peki, ne oldu da bugüne kadar nefret bir barışa bu kadar aşk meşk ilan edildi? Aslına bakarsan bu aşk meşk ilanı hakkında hemen herkesin bir kuşkusu vardır!
Her ne gerekçeyle olursa olsun, her ne hesap kitap için yapılıyorsa yapılsın, barışa el uzatılan ellere kurşun sıkılmaması gerekir. Çünkü sil baştan yeni doğacak barış isimli evladımızın doğma ihtimali bile güzel bir duygudur. Lâkin barış hevesinin yeşermemesi için Abdullah Öcalan’ın olası barış girişiminin üzerinden bir hafta bile geçmeden, hemen anında kurşun manyağına evirdiler!
Evet evet bu barış niyeti bile birilerinin damarına çok fena basılmış be Nalan! Ama yine de gün gelir böylesi bu dönemden sağ salim selamete çıkabilirsek eğer; sana sözüm olsun karşılıklı kahve içerken, olabilirlerle birlikte olması gereken ne varsa; olmayan olmazların yatağına nasıl da yatalak ettiklerimizi bir bir anlatırım sen dostuma.
Sorgulama duyusu köreltilmiş toplumlarda, yarının tüm geleceği kıskaç altına alan süreçler yaşanıyor hep. Zira rasyonal mantığıyla öngörüsünü barıştırmamış hiçbir toplum, yarınla ortaya çıkabilir bir gelecekle buluşma şansı olmuyor. Çünkü rasyonel gerçekçilikten ırak bir toplum, hiçbir zaman cağın gereksinmelerine cevap olma şansı yok. Sonuç itibariyle gelgitlere oynayan her girişim, umutları gün be gün umutsuzluğa dönüştürmekten ötesine geçemiyor.
Çünkü önü arkası belirsiz her bir eylemin sonuçları gelişmiş insan mantığını çok ciddi bir şekilde zorluyor! Dolayısıyla bir doğru olana karşıt iki yanlışla yol alan bizim gibi bir toplumun geleceği, hiçbir zaman rayına oturma şansına sahip olamıyor! İşin en garip tarafı da her türlü oyunun ulu orta dolaşımında olduğu halde, ne yazık ki, bu coğrafyada başı önü belirsiz rötuşlarla siyasetin niteliği de yitirmiş oluyor.
Böyle olunca da yarım asır oynanan oyunu oynamaktan başka bir oyun oynama refleksi ortaya çıkmıyor. Zira bizim gibi toplumları dizayn edecek iki güçlü silah hep işbaşında oluyor! Birincisi insan olmanın gereklerine yol gösteren rasyonel gerçeği öldüren silah ve eş güdümlü devreye sokulan, inkârcı baskıcı yöntemlerle toplum yaşamını kısırlaştıran dönemsel taktikler!
Velhasılıkelam beynimize takılan müritliğin kelepçesi çözülmedikçe, toplumun varlığına dayatılan namlular kırılmadıkça, yaşanacak acılarla biz bizle baş başa kalmaya devam edeceğiz. Dolayısıyla toplumu yapılandırma mühendisliği o kadar başarılı olmuş ki, kimin eli kimin cebine uzandığını anlamak güç. Sözün kısası, kaliteli bir toplumla bireysel gelişime yol alan tüm kanallar şu ya da bu amalarla bariyer konmuş durumda!
Hüseyin Akıncı