Ankara’nın Suriye stratejisi: Kürtlerin rolünü zayıflatma ve kazanımlarını engelleme

Türkiye'nin Suriye’de izlediği çok yönlü strateji, bölgedeki yayılmacı siyasetinin bir uzantısı olarak hem iç hem de dış politikalarını şekillendirmektedir. Bu stratejinin temel hedefi, Kürtlerin siyasi kazanımlarını, varlıklarını ve bölgede üstlendikleri rolleri etkisiz hale getirmek için ABD ve İsrail'e alternatif seçenekler sunarak güç dengesini kendi lehine çevirmektir.

02.12.2024, Pts - 18:03

Ankara’nın Suriye stratejisi: Kürtlerin rolünü zayıflatma ve kazanımlarını engelleme
Haberi Paylaş

Türkiye, terör örgütleri listesinde yer alan Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ve Suriye Milli Ordusu'na (SMO) bağlı İslamcı milis grupların Halep'e düzenlediği son saldırıda önemli bir rol oynadı.

Ankara, resmi olarak bu harekâta desteğini inkâr etse de, HTŞ ve SMO'ya operasyonun planlanmasında askeri, lojistik ve istihbari destek sağlıyor. Ankara’nın desteği inkâr etmesinin başlıca üç nedeni var: Birincisi, Rusya ve İran’a karşı denge siyasetini sürdürme gayreti. İkincisi, Beşar Esad’a diyalog çağrısını boşa çıkarmama görüntüsü. Üçüncüsü, terör örgütleri listesinde yer alan Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ile bir bağlantısının olmadığını göstermek.

Türkiye’nin, kontrolündeki cihatçı gruplar aracılığıyla Suriye’ye yönelik gerçekleştirdiği son saldırı, küresel jeopolitik dengelerin son derece hassas olduğu bir döneme denk geldi. Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı, İran’ın Gazze’deki çatışmalardaki etkisi ve Lübnan Hizbullahı’nın İsrail ile yaşadığı gerilim, bölgesel güç dengelerini derinden sarsmış durumda. Böylesine kritik bir konjonktürde gerçekleşen bu saldırı, Ankara’nın Suriye politikasında daha agresif ve ileri bir aşamaya geçtiğinin güçlü bir işareti olarak değerlendirilebilir.

Operasyonun zamanlaması ve hedefleri konusunda çeşitli görüşler öne sürülse de, Türkiye'nin temel amacının çok yönlü olduğu değerlendirilebilir. Öncelikle, İsrail-Hamas-Hizbullah çatışması ve İran'ın bölgesel nüfuzu bağlamında, Kürtlerin potansiyel kazanımlarını sınırlandırmak ve onların İsrail ile olası bir yakınlaşmasını engellemek, Ankara'nın stratejik öncelikleri arasında yer alıyor. Bununla birlikte, bu hamle Türkiye'nin bölgedeki yayılmacı politikalarının devamı niteliğindedir.

Donald Trump'ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasının ardından, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD'ye yaptığı çağrıları yeniledi. Erdoğan, Washington'dan YPG'ye verdiği desteği sonlandırmasını ve IŞİD'e karşı mücadelede Türkiye ile işbirliği yapmasını talep etti. Ayrıca, YPG'nin elindeki IŞİD tutuklularının kontrolünün Türkiye'ye devredilmesi gerektiğini vurguladı.

Türkiye, Joe Biden yönetiminin tutumu nedeniyle şu anda Rojava Kürdistanı’na doğrudan bir askeri müdahalede bulunamasa da, Trump'ın 20 Ocak'ta göreve başlamasıyla birlikte stratejik pozisyonunu güçlendirmeyi hedefliyor. Ankara, bölgede etkili bir aktör olduğunu göstermek ve ABD'nin Kürtlere ihtiyaç duymadan Türkiye ile işbirliği yapabileceğini kanıtlamak istiyor. Bu hamle, Türkiye'nin Ortadoğu'daki jeopolitik dengeleri kendi lehine yönlendirme çabasının bir parçası olarak değerlendirilebilir.

Ankara’nın önemli hedeflerinden biri de İsrail'in İran ve Suriye'de rejim değişikliği hedeflerine ve İran'ın Hizbullah'a lojistik desteğini kesme çabalarına alternatif sunmaktır. İsrail açısından, Esad rejiminin daha da zayıflaması veya yıkılması, Kudüs için büyük ve beklenmedik bir nimet olacaktır. Ankara’nın planı, Halep’in İran karşıtı Sünni İslamcı güçlerin eline geçmesiyle, İsrail'in Kürtleri doğal müttefik olarak görüp desteklemesi yerine, bölgede İslamcı cihatçı grupların güç kazanmasına zımni destek vermesini sağlamaktır. Bu plan, İsrail'in İran’dan Suriye üzerinden Lübnan'daki Hizbullah’a silah tedarikini engellemeye çalıştığı bir döneme denk gelmektedir.

Ankara’nın bir diğer hedefi de; HTŞ ve diğer İslamist grupların İsrail'i düşman olarak görmediklerini göstererek, bu grupların uluslararası toplum nezdinde meşruiyet kazanmalarına zemin hazırlamaktır.

Bununla birlikte, Beşar Esad'ın "Türk askeri Suriye'den çekilmeden masaya oturmam" şartından vazgeçmesini sağlamak. Ayrıca, Rojava Kürdistanı'ndaki Kürt kazanımlarını engellemek için Şam rejimini Türkiye ile iş birliğine zorlamak.

ABD, Halep'in Türkiye'nin desteklediği İslamcı güçler tarafından ele geçirilmesi ve ilerlemesini yakından izleyerek gerilimi azaltma çağrısında bulundu. Beyaz Saray, Esad rejiminin siyasi bir sürece girmeyi reddetmesinin yanı sıra Rusya ve İran'a olan bağımlılığının mevcut koşullara katkıda bulunduğunu vurguladı. ABD, sivillerin ve azınlık gruplarının korunması çağrısı yaparak, Suriye'deki iç savaşı sona erdirmek için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararına uygun bir siyasi çözüm önerdi.

İsrail ise Türkiye destekli İslamcı güçlerin fazla zorlanmadan Halep'i ele geçirmesinde, 8 Ekim 2023'ten bu yana Hizbullah ve İran'a karşı yürüttüğü askeri operasyonların etkili olduğunu biliyor. Bu nedenle, İsrail zamanlamayı tesadüf olarak görmüyor. İsrail, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı vurduğunda, İdlib’teki Sünni İslamcı gruplar sevinç gösterileri düzenlemişti. Ardından Türkiye, son bir ay içinde bölgeye beklenmedik düzeyde askeri takviye gönderdi.

The Times of Israel'e konuşan bir İsrailli yetkili, İsrail'in harekâtı olumlu bir gelişme olarak görüp görmediği konusunda bir yorumda bulunmadı; yalnızca İsrail'in "Suriye'de olup bitenleri her zaman yakından takip ettiğini ve her türlü senaryoya hazır olduğunu" vurguladı.

Yetkili, "Rejimin düşmesi kaos yaratabilir ve iktidarın kimin elinde olacağı belli değil. İsrail, ancak Suriye'nin kimyasal silahlarının yanlış ellere geçtiğini görürse ya da Golan Tepeleri'nin tehdit edilmesi durumunda doğrudan olaylara müdahil olabilir" açıklamasında bulundu.

1 Kasım'da, İsrail'in Kanal 12 televizyonuna konuşan bir Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) mensubu yetkili, amaçlarının Esad rejimini devirmek ve İsrail de dahil olmak üzere tüm komşularıyla iyi ilişkileri olan bir hükümet kurmak olduğunu açıkladı.

El Kaide'nin uzantısı Nusra Cephesi'nden doğan ve terör örgütleri listesinde yer alan Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), Suriye iç savaşı sırasındaki kuruluşundan bu yana Türkiye tarafından terör örgütü listesinden çıkarılmak üzere yeniden yapılandırılmaya çalışılıyor. HTŞ, cihatçı ilkelerini korurken, acil hedefinin küresel bir halifelik olmadığını, Suriye'de rejimi devirmek olduğunu söylüyor.

HTŞ’nin bu iddialarına rağmen, ABD istihbarat kaynakları, örgütün hala El Kaide liderliği ile dirsek teması içinde olduğunu ve bu temasın daha geniş cihatçı faaliyetler için potansiyel tehlike oluşturduğunu belirtiyorlar. Ancak HTŞ'nin şu anda Batılı hedeflere yönelik saldırılar planladığına dair önemli bir kanıt olmadığını da ekliyorlar.

Türkiye destekli güçlerin Halep'teki ilerleyişi, birkaç faktör nedeniyle İsrail için kısa vadede kazanç sağlasa da uzun vadede potansiyel tehlikeler taşımaktadır. İslamcı gruplar genellikle İsrail'e düşmanca ve anti-İsrail bir tavır benimsemişlerdir. Bu nedenle İsrail, sınırları boyunca İslamcı grupların varlığı ve tehditleri altında kalmak istemeyecektir.

Bununla birlikte, Türkiye’nin Abdullah Öcalan aracılığıyla PKK’ya silah bıraktırma girişimi ile Ankara’nın Suriye’deki cihatçı gruplar üzerinden gerçekleştirdiği son hamleler arasında önemli bir bağlantı bulunmaktadır. Ankara’nın bu stratejisi, yalnızca Şam rejiminin denetimindeki toprakları ele geçirmekle sınırlı değildir. Ele geçirilen yeni topraklar aracılığıyla, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından kontrol edilen bölgelere saldırarak Rojava Kürdistanı’nı işgal etme planını gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır.

Bu kaotik ortamda, Abdullah Öcalan’ın PKK’ya silah bıraktırması oldukça zor görünmektedir. Ayrıca, Türk devletinin gerçekten PKK’ya silah bıraktırmak isteyip istemediği de ayrı bir değerlendirme konusudur. Türk devletine akıl veren bir çok yetkili, akademisyen, yazar, siyasetçi ve gazeteci, PKK’nın silah bırakması durumunda Türkiye'nin siyasi sınırları dışındaki askeri varlığının meşruiyetinin kalmayacağı uyarısında bulunmaktadır.

Türkiye'nin Suriye’de izlediği çok yönlü strateji, bölgedeki yayılmacı siyasetinin bir uzantısı olarak hem iç hem de dış politikalarını şekillendirmektedir. Bu stratejinin temel hedefi, Kürtlerin siyasi kazanımlarını, varlıklarını ve bölgede üstlendikleri rolleri etkisiz hale getirmek için ABD ve İsrail'e alternatif seçenekler sunarak güç dengesini kendi lehine çevirmektir.

X:@cetin_ceko

 

Bu haber toplam: 5666 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:11:49:26
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x