Öcalan PKK’nin, DEM Partinin ve yan kuruluşlarının temsilcisi olabilir. Âmâ Kürdlerin temsilcisi olamaz. Kimse bir iki afaki lafla eskiden olduğu gibi Kürdleri kaldıracağını sanmasın, yanılırlar. Bu saatten sonra ulusal haklardan söz etmeden kimse davulu Kürdlerin boynuna asıp tokmağı eline alamaz.
Bilindiği gibi Kürdistan Kasrı-Şirin Anlaşması (1639) ile ikiye, sonra Sykes-Picot Anlaşması (1916) ile de dörde bölündü. Ortadoğu ve globalleşen dünya ile birlikte Kürd sorununda Sykes-Picot anlaşması ile oluşturulan yüz yıllık statükonun dengeleri de değişti. Fransa ve İngiltere'nin Sykes-Picot Anlaşması ile Kürdistan'ı bölerek getirmek istedikleri düzen artık düzensizliğin nedeni.
Sykes-Picot Anlaşması sonrasında arada geçen yüzyıla ve bütün baskılara rağmen çizilen yapay sınırlar ile yaşanan sevgi ve acılarda rağmen Kürd'ler arasında var olan duygudaşlığı bozmadı. Kürd sorunu değerlendirilirken bu konunun da dikkate alınması gerekir. Yeni yüzyılda Kürd sorun ülkelerin sınırlarını aştı ve uluslararası boyut kazandı. Önceki yazımda da belirttiğim gibi Sykes-Picot Anlaşması'nın artık yeni yüzyılda sürdürülemez olduğu, Kürd sorununun artık uluslar arası sorun olduğunu, Ortadoğu'da patlayan silahlar sayesinde iyice anlaşıldı.
Bahçeli "Gün Kürd ile Türk'ün kenetlenme günüdür”, ‘’Kürd ile Türk'ün birbirini sevmesi gerekir. Türk’ü sevmeyen bir Kürd Kürd değildir, Kürdü sevmeyen bir Türk, Türk değildir” diye önce kendi tabanına söylemesi gereken afaki lafları ortaya söylüyor.
Türk solu gibi Kürt sorununa değinmeden, böyle bir sorun yokmuş gibi dış güçler diyerek topu emperyalizme atarak "Bizi birbirimizden koparmaya çalışıyorlar, bunu başaramayacaklar" diyor. Türk-İslam sentezini de ihmal etmeyen Bahçeli "Kürd ile Türk'ün birbirini sevmesi farzdır" diyerek ilk açıklama yaptığından bu yana geçen her gün çıtayı biraz daha yükseltiyor.
Bahçeli bu süreci kendi kafasından başlatamaz. Gerisinde kim ya da kimler varsa ve samimilerse sorunun kökeninde ulusal taleplerin olduğunu belirtmeli. Yapılacak açıklamaların da afaki laflarla değil bu doğrultuda yapılması gerektiğinin bilinmesi lazım.
Bahçeli'nin dedikleri Cumhuriyet kurulduğundan bu yana, Kürdlere ihtiyaç duyulduğunda söylenen, altı boş ama kulağa hoş gelen sözlerin tekrardan başka bir anlamı yok.
Ortadoğu’daki gelişmeler üzerine başlatılan bun süreç önceki süreçten farklıdır ve karıştırılmaması gerekir. Kıyaslama yaparken olumlu bir çok adımın atıldığı önceki süreç ile aradaki farka dikkat edilmeli. Erdoğan’ın başlattığı süreç Bahçeli'nin başlattığı sürece göre ulusal taleplerin konuşulduğu bir süreçti. Yeni süreçte henüz kayda değer ulusal bir içerik yok. Süreç sadece Öcalan ve PKK'nin silah bırakması üzerine kurulu.
Yeni süreç değişik kesimlerden değişik tepkiler aldı. "Apocu ruh" ile birlikte Öcalan'da olduğunu açıklayan Ali Kemal Özcan yeni sürece desteğini açıklarken önceki sürecin başarısız olmasının nedenini "Seni başkan yaptırmayacağız" sözü üzerinden Sırrı Süreyya Önder, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş'a bağlıyor. Demirtaş'ta yaptığı açıklamada "Son söz Öcalan'dadır dedi.
CHP Genel Başkanı "Anayasanın ilk dört maddesi tartışılırsa süreçte biz yokuz" dedikten sonra Demirtaş'ı dışlanarak sürecin olamayacağını söylüyor.
DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan'da Bahçeli ile benzer laflarla Türk'ler ve Kürd'ler arasındaki ilişkinin tarihinden ve yararlarından söz ediyor.
Abdürrahim Semavi ise tek farklı ses. "Kürd sorunu yoktur, terör sorunu vardır" diyen Bahçeli'nin aksine Türkiye'nin doğu (Rojhılat, batı (Rojava) güney (Başur) ve kuzey (Bakur) Kürdleri ile ittifak kuracağına söz ediyor.
Önümüzdeki günlerde süreç Öcalan'ın konuşması ve verilen yanıtlarla daha da renklenecek gibi.
Benim esas merak ettiğim Öcalan ile ilgili torbası dolu ve söyleyecek çok sözü olan Şemdin Sakık'ın (Parmaklık Zeki) süreç ile ilgili ne düşündüğü. Ne yazık ki Öcalan gibi onun konuşmasına izin verilmiyor.
Ayrıca süreci başlatan Bahçeli olmasına rağmen MHP tabanının ve Ülkü Ocakları'nın tepkisi bilinmiyor.
Öcalan 25 yıldır cezaevinde. Örgütü ile ilgili yaptığı itiraflara ve pişmanlıklarını belirtmesine rağmen tahliye edilmesine karşı çıkıp Vatan ve İyi Parti Genel Başkanları gibi sert açıklamalar yapanlarda var. Yeni sürecin selameti için onları ikna etmek artık Bahçeli'nin sorunu.
Süreç değerlendirilirken unutulmaması gereken önemli konulardan biri de bu güne kadar yapılan bütün ötekileştirme çabalarına rağmen Kürdlerin yoğun yaşadığı illerde Türkçe konuştu diye kimse saldırıya uğramadı. Kürd'ler devletle olan sorunlarından, kullanmalarına izin verilmeyen haklarından, köylerin zorla boşaltılmasından, insanların asit kuyularına atılmasından, faili belli cinayetlerden dolayı Türk halkını sorumlu tutup Türk halkına tavır almadı. Yıllarca Kürdleri hedefe koyan politikanın sonucunda anadillerinde konuştukları için Kürd'ler saldırıya uğradılar, çalıştıkları iş yerlerinde mobbing uygulandı ve işten çıkarıldılar. Mesela İstanbul Kâğıthane’de telefonda Kürdçe konuştu diye 23 yaşındaki Sedat Akbaş dakikalarca dövülüp bıçaklanarak öldürüldü. Yine Sakarya'daki oğlu ile Kürdçe konuştuğu için silahlı saldırıya uğrayan baba Kadir Sakçı hayatını kaybetti, oğlu Burhan Sakçı ağır yaralandı. Benzeri bir çok olay yaşandı, Kürd'ler Türk halkını yaşanan bütün bu olaylardan dolayı sorumlu tutup düşmanlık yapmadı. Âmâ kirli savaştan nemalanan belli bir kesim PKK'nın yaptığı eylemlerden dolayı Kürd halkını sorumlu tuttular ve tavır aldılar.
Yurtseverlerin dikkat edilmesi gereken konulardan biride Kürdistan'ın hangi parçasında olursa olsun, yaşanan olumlu ya da olumsuz her gelişme diğer parçaları ve sınırları içerisinde kaldığı devletleri de etkiliyor. Bu etkileşimi Güney Kürdistan'da 2017 yılında yapılan bağımsızlık referandumuna diğer parçalardaki Kürdlerin verdiği desteği ve bu desteğe karşı birlikte tavır alan Türkiye, Irak, İran, ve Suriye devletlerinin ortak tepkilerini ve bu devletlerin yanında PKK'nin de bağımsız Kürdistan'a karşı olduğunu gördük.
Yine yeni süreç değerlendirilirken IŞİD’in saldırısında düştü-düşecek denilen Rojava’ya Güney Kürdistan'dan yardıma gelen Peşmerge güçlerine Kuzey Kürdistan halkının konvoyun geçtiği her yerde gösterdiği sevgi ve sevinç gösterisinin hesaba katılması gerekiyor.
Bu gün geldikleri yerde bağımsız Kürdistan ve dört parçayı birleştirmek için yola çıkan Öcalan ve partisi PKK'den artık söz etmek mümkün değil. Güney Kürdistan'a Irak'ın kuzeyi ,Rojava'ya da Suriye'nin kuzeyi demeye başladılar. Bağımsızlığa olduğu gibi Kürdistan'ı hangi parçada olursa olsun federatif veya özerk bir ulusal yapıya bile PKK ve sivil uzantıları karşı çıkıyor. İttifak yaptığı sosyal şoven "Türk solu" ile birlikte bütün halkların yer aldığı Demokratik Konfederal bir yapı savunuluyor. Demokratik Konfederalizm için verilen silahlı mücadele de aslında Kürd ulusal mücadelesinin önüne konulan bir engeldir.
Türkiye dışında üç parçada ulusal güçler yerine devletler ile kurduğu ittifaklara bakıldığında da görüleceği gibi bünyesinde sürece karşı olabilecek farklılıkları barındıran bir PKK var.
Bu nedenle Bahçeli’nin başlattığı ve Öcalan'ın yaptığı çağrıya farklı tepkilerde mutlaka olacak. Mesala zoru görünce Hamas ve Hizbullah'ı İsrail'e karşı savaşta yarı yolda bırakan İran ile birlikte hareket eden PKK'lilerin yeni süreçteki tavrını bekleyip göreceğiz.
Tekrar etmekte fayda var, Öcalan, PKK ve DEM Parti'nin iddia ettiği gibi ulus devletlerin miadı dolmamıştır. Kürd ulusal hakları ile ilgisi olsun, ya da olmasın kirli savaşa son vermek için atılan her adımın desteklenmesi gerektiğine inanıyorum. Öcalan PKK’nin, DEM Partinin ve yan kuruluşlarının temsilcisi olabilir. Âmâ Kürdlerin temsilcisi olamaz. Kimse bir iki afaki lafla eskiden olduğu gibi Kürdleri kaldıracağını sanmasın, yanılırlar. Bu saatten sonra ulusal haklardan söz etmeden kimse davulu Kürdlerin boynuna asıp tokmağı eline alamaz.
Adnan Güllüoglu