''Önemli olan Bahçeli durup dururken çocuk katili dediği Öcalan için neden böyle bir açıklama yaptığı sorusuydu. Aslında Bahçeli'nin sorunu Güney Kürdistan'a çekilen PKK'nin silah bırakması değildi. Güney Kürdistan'da ki gibi bir yapılanmanın Rojava’da da oluşmasına müdahale etmekti. Müdahili çok olan Suriye "dikensiz gül bahçesi" olmadığı için bir gerekçeye ihtiyaç vardı. Bu nedenle Türkiye'ye getirildiği günden bu güne Kürd ulusal taleplerine karşı kullanılan en iyi malzeme olan Öcalan yeniden devreye sokuldu ve İmralı görüşmeleri seçilen iki kişi ile yeniden başlatıldı. ''
Bahçeli'nin tokalaşma sonrası yaptığı şartlı tahliye önerisine DEM Parti'yi yönetenler gibi Öcalan'da balıklama atlayıp "Süreci şiddet zemininden siyasi zemine çekecek güce sahibim." diyerek farklı anlam yüklemek istedi. Bahçeli yoruma gerek bırakmayacak biçimde PKK'nin silah bırakma karşılığında yasa değişikliği yapılarak Öcalan'ın serbest bırakılması. İmralı'ya haber götürüp getiren ikili, Öcalan ve DEM Parti'yi yönetenler atanmışlar ortada yeni bir süreç varmış gibi kafaları karıştırıp yorumlar yaptılar.
Süreç ya da açıklama, ne denirse densin Bahçeli'nin dediği "Yersen de bu, yemezsen de bu"
Önemli olan Bahçeli durup dururken çocuk katili dediği Öcalan için neden böyle bir açıklama yaptığı sorusuydu. Aslında Bahçeli'nin sorunu Güney Kürdistan'a çekilen PKK'nin silah bırakması değildi. Güney Kürdistan'da ki gibi bir yapılanmanın Rojava’da da oluşmasına müdahale etmekti. Müdahili çok olan Suriye "dikensiz gül bahçesi" olmadığı için bir gerekçeye ihtiyaç vardı. Bu nedenle Türkiye'ye getirildiği günden bu güne Kürd ulusal taleplerine karşı kullanılan en iyi malzeme olan Öcalan yeniden devreye sokuldu ve İmralı görüşmeleri seçilen iki kişi ile yeniden başlatıldı. Bahçeli milliyetçi kesimden yıllarca "çocuk katili" dediği Öcalan'ın salınmasına karşı oluşacak tepkileri engellemek için Güney Kürdistan'da Kerkük ve Musul'a verdiği plakalar gibi Rojava'da da Afrin'e, Kamışlı'ya plaka vermeye başladı.
Bahçeli'nin önerisinden önce Öcalan'ın ne söylenirse yapmaya ve verilen her göreve hazır olduğunu defalarca kendisi söylemişti.
Seçilen ikilinin görevi İmralı ile ortada tartışılan bir çözüm önerisi varmış gibi hava yaratıp Öcalan'ın Rojava'da ki gelişmelere müdahale etmesi ile oluşacak tepkilere becerebildikleri kadar engel olmak
Yapılan iki görüşme sonrası İmralı'dan beklenen açıklamanın gelmemesine de Öcalan’ın "yoğun çalışması" ile açıklanmaya çalıştılar.
Ortadoğu’da İsrail ve ABD'nin yönlendirdiği hızla değişen dengelere karşı tavır belirlemek kolay değil. İsrail Hamas ve Hizbullah'ın lider kadrolarını yok ettiği için Ortadoğu'da İran'ı kıpırdayamaz hale geldi.
İran desteğini kaybeden Esad ülkesini terk edip Rusya'ya kaçtı. Suriye’nin geçici yönetimi IŞİD'den ayrılan HTŞ ve lideri Golani'ye geçti. İsrail Golani ve yönetimini kontrol altında tutmak için Esad döneminden kalan askeri tesisleri, donanmayı, hava alanlarını ve Golan Tepelerinde bulunan radar üslerini yok ederek alan temizliği yaptı. İsrail şimdi Şam'a 20km.mesafede.Bu gelişmeler sonucunda Suriye'de federatif bir yönetim isteyen Kürd'ler ile Dürzilerin önü açıldı. Bu yapıyı yarın Nusayri inancında olan Araplarda isteyecek.
Ayrıca Golani yönetimine karşı Rojava yönetimine destek için KDP-I, Roj Peşmergeleri, AB ve ABD gibi ülkelerle ile görüşmeler yapıldı, yapılıyor. Gelişmelere değinmeden, Öcalan "Yoğun çalışma yapıyor" denilerek Rojava'nın geleceği ile ilgili değerlendirmeler yapmak kasıtlıdır.
İkinci defa İmralı'ya giden heyet Öcalan ile 4 saat süren bir görüşme yapmışlar. Görüşme sonrası yapılan açıklamaya baktığımızda ilk önce "Abdullah Öcalan'ın Bolu’da bulunan Kartalkaya Kayak Merkezinde bulunan bir otelde yaşanan yangında hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar" dilemesini iletmek ile başladı. Heyet, kendilerine verilen görevi başarı ile yerine getirdiklerini ve İmralı'ya gitmeden önce yapılan görüşmeler ile ilgili olarak Öcalan'a gerekli bilgileri verdiklerini söylediler.
Sonra "Sayın Öcalan’ın sürece ilişkin çalışmaları devam etmektedir. Bu konudaki hazırlıkları tamamlandıktan sonra kamuoyuna gerekli açıklamalar yapılacaktır." dediler. Dört saat görüşme sonrası yaptıkları açıklama bu kadar.
İki kişilik heyet "Bu süreç herkesi, hepimizi birlikte ve özgürce yaşatacaktır. Bunun gerçekleşmesi umuduyla tüm toplumsal kesimlerin kıymetli katkılarını bekliyoruz" diyor. Heyetin bu sözleri ortada gerçekten tartışılan bir süreç olsa kulağa hoş geliyor. Ancak "hepimizi özgürce yaşatacak" olan ne? Bu konuda en ufak bir açıklama dahi yok. İlkokuldan beri öğrendiğimiz Kürd'ler Türkiye'de her şey olabilir ama Kürd olamaz. Kastedilen özgürce yaşam buysa bunu herkes biliyor.
İkili ikinci görüşmeden sonra "Bizler de heyet olarak çalışmalarımızı ve temaslarımızı yürüteceğiz, gelişmeler oldukça da kamuoyunu bilgilendireceğiz" diyor. Görüşmelerle ilgili ortaya ciddiye alınıp tartışılacak bir şey henüz konmadı. Öcalan’ın beklenen açıklamayı ertelenmesine neden dedikleri gibi "yoğun çalışması" değil ÖSO'nun müdahalesine rağmen Rojava'daki gelişmelerin beklendiği gibi olmadı.
Öcalan 15.Şubat.1999 yılında Türkiye'ye getirildiğinde yüze yakın kişi protesto etmek için kendini yakmıştı. Şimdi aynı tarihte açıklama yapacak denilerek üzerinde düşünülmesi gereken anlamlı bir mesaj veriliyor.
Bahçeli'nin yaptığı çağrının tek bir amacı var, o da Skyes Picot Antlaşması ile Suriye sınırları içinde kalan Kürdistan'ın batı parçasında yaşayan (Rojava) Kürd halkının dostları ile birlikte İslami cihatçı IŞİD'e karşı verilen mücadele sonrası elde ettikleri kazanımlardan vaz geçerek oluşturdukları düzeni tasfiye edip ellerindeki silahları ile birlikte geleceklerini yine İslami cihatçı Golani yönetimine vermesi.
İkili heyet "Herkesten katkı bekliyoruz" demelerine rağmen ikili heyet Kürd ulusal haklarını savun parti ve örgütlerden görüş alma gereğini bile duymuyorlar.
Görüşlerini almaya gerek duyulmayanlar sürece nasıl katkı sunmaları beklenir?
Öcalan bu gün savunduğu görüşler ana hatlarıyla Bekaa Vadisi'nde Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek ile birlikte oluşturduğu biliniyor. Yapacağı katkıları Kürdlerin ulusal mücadelelerini bireysel haklara indirgeyerek zaten yapacağını yaptı.
Gelinen bu aşamada Öcalan'dan istenen PKK'nin silah bırakma çağrısı gibi kamuoyuna yansıtılsa da esas mesele Rojava. Anlaşılan Rojava bu çağrıya olumlu yanıt vermiyor. Yoksa Bahçeli'nin yapmasını istediği çağrı geçmişte avukatı aracılığı ile yüzlerce kişinin ölümüne neden olacağı bilindiği halde İmralı'dan Kandil'e yapılan "Savaşı başlatın" çağrısından daha zor bir çağrı değil.
Bir tarafta Bahçeli, diğer tarafta Öcalan ve arada DEM Parti adına gidip gelen ikili. Biri TBMM'de başkan vekili bir Türk, diğeri eski eş başkanlardan, parti tüzüğüne rağmen her dönem milletvekili olan bir Arap. İnsanları etnik yapılarına göre değerlendirmediğimi, buna karşı olduğumu beni tanıyanlar bilir. Ancak İmralı'ya gidip gelmek için görevlendirilen bu ikili ısrarla "Bütün umudumuz Öcalan" diyor.
Bahçeli gibi onlarda geçen yüzyıl Kürd'ler üzerinde uygulanan inkar, zor ve asimilasyon politikasına değinmeden emperyalizme karşı birlik ve kardeşlikten söz ediyorlar. Kürd’ler artık kardeşlikten ne demek istendiğini iyi biliyor. Yıllarca kardeş diyerek benim yaş grubunda olanların bir kısmı öldürüldü. Yaşama şansı bulanlar 5 nolu gibi cezaevlerinde yatarak, ya da Türkiye dışına kaçmak zorunda bırakılarak ömürlerinin en güzel günlerini geride bıraktılar. Ancak bütün yapılanlara rağmen hayallerimize ve umutlarımıza engel olamadılar. Şimdi Öcalan ile birlikte, beklentilerle dolu yeni yüzyılda hayallerimizi ve umutlarımızı da kaybetmemizi isteniyorlar.
DEM Parti Eş Başkanı Hatimoğulları "Ortadoğu halklarına emperyalist bir dizayn dayatılıyor. Harita yeniden çizilmek isteniyor. Buradan başta ülkemiz ve bölgemiz olmak üzere bütün halklara barış çağrısında bulunuyoruz. Gelin sınır tanımadan evrensel bir barış hareketini örgütleyelim! Dönemin ihtiyacıdır, gelişmelere bağlı olarak asli görevimizdir budur."
Huda-Par sözcüsü Yunus Emiroğlu'da "Amerika Suriye'de DEAŞ' bahane ediyor. Herkes, ABD'nin Siyonist işgal rejimi ve kendi emperyalist çıkarlarından başka bir değer dünyasına sahip olmadığını ve kullandığı İşbirlikçilerini, çıkarlarını tehlikede gördüğünde çekinmeden satacağını bilmelidir.” diyerek aynı kapıya hizmet eden açıklamayı yapıyorlar. İki açıklama da emperyalizme yarayacağını iddia ederek Kürdlerin ulusal kazanımlarına karşı çıkıyor.
Hz. Yusuf’un kuyuya atılması ile ilgili efsaneyi herkes bilir. Yusuf köle pazarında satılacağı bile bile ölmemek için tek çaresi kuyuya sarkıtılan ipe tutunarak kuyudan çıkmıştı. Rojava’da ki kazanımları da ulus yararına dönüştürmek için kurulan her ilişki Yusuf'u kuyudan çıkması gibi değerlendirilmelidir.
Adnan Güllüoglu