2023’ten itibaren ise Japonya’da Kürdlere karşı oldukça yoğun bir anti-Kürd kampanya başlamıştır. Yalan-yanlış haberlerle Kürdler her gün aşağılanmaktadır, küçük görülmekte, sık sık suçlanmaktadır. Kürdleri aşağılayan çok çirkin fıkralar piyasaya sürülmektedir. Kanımca bu, Türk-Japonya dostluğu çerçevesinde gündeme getirilmiş bir süreçtir. Bu, Türkiye’nin Kürd sorununu Japonya’ya taşıması olarak değerlendirilmektedir. Japonlar’da ‘Kürdler kabul edilirse Türkiye ile ilişkilerimiz bozulur’ algısı yaratılmak istenmektedir.
İrfan Aktan’ın (1981, Yüksekova/Hakkari) Japonlarla, Japonya’yla ve Japonya’daki Kürtlerle ilgili kitabını çok büyük şaşkınlıklar içinde, yoğun bir ilgiyle, dikkatle okudum. Kitabın tam adı şöyle: Karihōmen, Japonya’da Kürt Olmak, İletişim Yayınları, 2025, İstanbul, 351 s.
Karihōmenliler, yani iltica başvurusu reddedilip bütün sosyal ve kamusal haklardan mahrum bırakılanlar, Zainichi Koreliler, yani İkinci Dünya Savaşı öncesinde Kore’nin ilhakından itibaren ucuz işgücü olarak Japonya’ya gelen veya getirilen Kore kökenliler, Burakuminler, yani etnik Japon oldukları halde Şintoizm ve Budizm inançlarına göre “kirli, pis” işlerde çalışan ve tarihsel olarak toplumdan dışlanmış olanlar… Bunlar Japon toplumunda bir nevi toplumsal tabakaları ifade eden kesimler.
Japon sanayisinin, azalan nüfus nedeniyle yabancı işgücüne ihtiyacı ciddi boyutlarda. Bu bakımdan, Çin’den, Kore’den, Filipinler’den, Wietnam’dan, Kamboçya’dan, Nepal, Sri Lanka, Myanmar vs. ülkelerden işçiler, Japonya’ya çalışmak için geliyorlar. 1990’lardan itibaren, yayla yasakları nedeniyle Kürdler de çalışmak için Japonya’ya gitmeye başlamışlar. Bunlar daha çok Antep, Maraş, Adıyaman yöresinden giden Kürdler oluyor. 1990 yılında Mahkan aşiretinden bir Kürd, Avustralya’ya gitmek niyetindedir. Fakat bir dostunun tavsiyesi üzerine Avustralya yerine Japonya’ya yönelir. Kawaguchi şehrinde inşaat işlerinde çalışmaya başlayan Mehmet, daha sonra Kawaguchi lakabını alır. Kawaguchi Mehmet zamanla akrabalarının, hemşerilerinin de Japonya’ya gelmesinin yolunu açar.
Bugün Japonya’da iki bin civarında Kürd var. Bunlar daha çok Tokyo’nun kuzeyinde yer alan, başkente yarım saatlik mesafedeki Saitama Vilayeti’ne bağlı Kawaguchi ve Warabi şehirlerinde yaşıyorlar. Aynı şekilde 1990’lardan itibaren Japonya’ya giden çoğunluğu Fatsalı Karadenizlilerden oluşan üç bin civarında bir Türk nüfus da bulunuyor. Bunlar da Kyoto ve Tokyo arasındaki Nagoya şehrinde yaşıyorlar.
Çoğunlukla ailece Japonya’ya göç eden Kürdler, Pazarcık ve Antep’e bağlı köylerinde gördükleri baskılardan, zulümden ve bunun bir parçası olan yayla yasaklarından dolayı esas meslekleri olan hayvancılığı yapamaz hale geldikleri için topraklarını terk etmişler.
Fakat Japon toplumu, özellikle de ırkçı gruplar, sanayinin işgücü ihtiyacına rağmen ülkelerine yabancıların girmesinden rahatsızlar. Japon hükümeti ise çeşitli programlar çerçevesinde yabancı işçileri ülkeye getirirken, mültecileri ise kesinlikle istemiyor. Hâlbuki Japonya 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Cenevre Sözleşmesi’nin imzacılarındandır. Bu uluslararası sözleşmeye göre ülkesindeki zulümden kaçarak ülkeye sığınan insanlara mültecilik statüsü verilmelidir.
Fakat Japonya, çoğunluğu Güneydoğu Asya ülkelerinden olmak üzere yapılan siyasi iltica başvurularının yüzde 1’ini bile kabul etmiyor. Örneğin 2014 yılında ülkeye beş bin kişi iltica ederken, bunlardan sadece 11 kişiye mültecilik statüsü verilmiş. 2016’da ülkeye yapılan iltica başvuru sayısı 10.901 iken sadece 28 kişiye mültecilik hakkı tanındı! Japonya 2021’de sadece 74 yabancı uyruklu kişiye mültecilik statüsü verdi. 35 yıldır Japonya’da bulunan Kürdler için ise şimdiye kadar sadece bir kişiye, 2022 yılında mültecilik hakkı tanındı. Oysa Japonya’da yaşayan Kürdler arasında Türkiye’de siyasi nedenlerle hapse atılmış, işkence görmüş veya halihazırda hakkında dava açılmış çok sayıda insan var. Ama bunların hiçbirinin iltica başvurusu kabul edilmediği gibi, çoğunluğu Karihōmenli yapılmış. Karihōmen kelimesinin Türkçesi “denetimli serbestlik”. Yani suçlulara yapılan bir uygulama.
***
Kürdlerin sık sık muhatap olmak zorunda kaldıkları Japonya Göç Hizmetleri Dairesi (Nyukan) devlet içinde devlet olarak anılan bir kurum. Nyukan’ın başta Tokyo’daki 12 katlı merkezi olmak üzere çok sayıda gözaltı merkezi bulunuyor. Tokyo’daki Nyukan binasının 7-12 arasındaki katlar iltica başvuruları reddedilen göçmenler için hapishane olarak kullanılıyor ve göçmenler burada zulüm görüyorlar.
Göçmenler Nyukan’ın Tokyo’daki 12 katlı binasının sadece 7 ve üstü katlarında değil, aşağı katlarında da insan yerine konmuyor. Bu bina insan haklarının hiç olmadığı, bu anlayışın hiç yeşertilmediği bir yer olarak tanımlanıyor.
Nykan’da göçmenlere verilen ve Karihōmen olarak adlandırılan statü, aslında bir statüsüzlüktür. Karihōmenli yapıldığın zaman, ‘’çalışmazsın, sağlık sigortası yaptıramazsın, ev kiralayamazsın, banka hesabı açamazsın, cep telefonu hattı alamazsın, kredi kartı alamazsın, taksitli alışveriş yapamazsın, çocuklarını devlet kreşlerine yazdıramazsın, bulunduğun vilayetin sınırlarının dışına çıkamazsın…
Nyukan sopası sürekli tepende. Ne zaman çağrılacağını bilmediğin Nyukan’a sürekli gidip ifade vermen gerekiyor. Ve her gittiğinde 7. kata çıkarılma korkusu taşırsın. Karihōmenli olduğun sürece o korku gölgenmiş gibi sana eşlik eder.’’ (s. 81) Kitapta Karihōmenli olmak, Japon askısı olarak da tasvir ediliyor. (s. 75 vd.)
26 Nisan 2011 günü 34 yaşında bir Kürd, Karihōmenliliğe ve ağır çalışma koşullarına dayanamayarak, Kawaguchi’de, istasyona doğru gelmekte tren raylarının üzerine kendini atarak intihar eder. Japon hükümeti, ‘intihar eden kimdir, neden intihar etmiştir, derdi neymiş gibi konuları hiç araştırmayarak, intihardan dolayı devlet zarara uğramıştır, insanlar işine, eğlencesine geç kalmıştır vs. diyerek intihar edenin ailesi hakkında tazminat davası açmıştır. (s. 86)
***
19. yüzyıldaki Meiji Restorasyonu’ndan önce, Japon toplumundaki toplumsal tabakaları şu şekilde göstermek mümkündür: En altta köylüler yer alıyor. Köylülerin üstünde ticaret erbebı kasabalılar var. Bunların üzerinde de Samuraylar bulunuyor. Samuraylar büyük toprak sahibi, savaş ağası Daimyō’ların silahlı güçleridir. Dördüncü basamakta Daimyō’lar yer alıyor. Bunların tepesinde de Şogun var.
Bu toplumsal tabakalaşmada bir de Burakumin olarak adlandırılan bir kesim var. (s. 273 vd.) Aslında Burakuminler etnik olarak Japonlar ve toplumsal tabakaların, hatta insan olmanın dışında tutulmuşlardır. Çünkü 19. yüzyıl öncesi Şogun rejimi toplumu iyiler ve adiler diye ikiye ayırmış. Adiler de kendi içlerinde ‘hinin’ (insandan sayılmayanlar) ve ‘eta’ (aşırı kirliler) olarak tasnif edilmişler.
Bugün nüfuslarının üç milyon civarında olduğu tahmin edilen Burakuminler, Şogun zamanında “insandan sayılmayan aşırı kirliler” olarak yaftalanmış ve toplumsal tabakalaşmanın bile dışına itilmişlerdir. Burada sözü edilen kirlilik fiziki değil, dinsel anlamda kirliliktir. Yıkanmakla fiziki kirliliğinizi giderebilirsiniz, ama dinsel kirlilik, ömür boyunca sürer gider.
Brakuminler kirli sayılan işlerde çalışanlardır. Bunlar dericilik, mezar bekçiliği, kasaplık, ölü yıkayıcılığı, cellatlık, at bakıcılığı, bambu eşya yapımı zanaatkarlığı, tören davulculuğu gibi işlerdir. (s. 127, s. 273) Bu Hindistan’daki Kast sistemini hiç aratmayan bir anlayıştır. Japonlar dış ülkelere karşı, yabancı halklara karşı oldukça kapalıdır. Kürdlerin davetlerine katılırlar, ama kendileri hiçbir zaman Kürdleri evlerine davet etmezler. Bu, başka halklar için de böyledir. Bir Kürd kadın, ‘Japonların evleri kale gibidir, yabancıyı asla evlerine sokmazlar’ demektedir. (s. 46)
2023’ten itibaren ise Japonya’da Kürdlere karşı oldukça yoğun bir anti-Kürd kampanya başlamıştır. Yalan-yanlış haberlerle Kürdler her gün aşağılanmaktadır, küçük görülmekte, sık sık suçlanmaktadır. Kürdleri aşağılayan çok çirkin fıkralar piyasaya sürülmektedir. Kanımca bu, Türk-Japonya dostluğu çerçevesinde gündeme getirilmiş bir süreçtir. Bu, Türkiye’nin Kürd sorununu Japonya’ya taşıması olarak değerlendirilmektedir. Japonlar’da ‘Kürdler kabul edilirse Türkiye ile ilişkilerimiz bozulur’ algısı yaratılmak istenmektedir. Tokyo Yabancı Araştırmaları Üniversitesi’nde Kürd Dili öğretim görevlisi Vakkas Çolak üniversitede Japonlara verdiği Kürdçe derslerin kaldırılması konusunda, Türkiye hükümetinin Japon hükümetine baskı yaptığını açıklamıştır. (s. 149)
İmparator Meiji’nin (1867-1912) Japonya’nın batılılaştırılmasında çok büyük bir rol oynadığı vurgulanıyor. Bu batılaştırılmanın temel ilkesi şudur: “Batı’nın ahlakını değil, sadece ilmini alalım.”
İrfan Aktan’ın : Karihōmen, Japonya’da Kürt Olmak kitabı çok önemli, değerli bir çalışma. Japonlar, Japonya’yı, Japonya’ya çalışmak için giden Kürdleri anlamak için çok değerli bir kitap
Bu çalışma bize şunu da anlatıyor: Bir toplumu, bir ülkeyi anlamak için 3-5 günlük ziyaretler yeterli olmuyor. Orada en az 3-4 ay çalışmak, başkentin dışındaki şehirlerde de, kırsal kesimlerde de dolaşmak, hatta o ülkeyi, birkaç yıl ara ile bir defa daha ziyaret etmek gerekiyor.