Bu kısa yazı dizimizde "ikinci çözüm süreci”nin kimin projesi olduğunu, aslında ne olduğunu ne amaçladığını ve Kürtler için ne hedeflediğini somutlaştırarak gözler önüne sereceğiz İnşallah!
Bilindiği gibi, Türkiye’de son altı aydır Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşması gündem olmaya devam ediyor ve bu yeni bir çözüm sürecini de başlatmış oldu.
Peşinen şunu söylemek istiyorum: Kürtler ile ilgili Türkiye’de yapılacak tüm siyasi ve toplumsal hareketler, projeler, yerelden ziyade (ABD’nin son dönemde hızlandırıp hayata geçirmeye çalıştığı Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde) uluslararası bir mahiyet arz etmektedir. Yani demek istediğim, artık Ortadoğu’da Kürtlerle ilgili toplumsal (siyasi) projelerin hiç birisinin kontrolleri Kürtlerde olmadığı gibi, bundan böyle bu kontrol ne Türkler ne Araplar ne de Farsla (İranlılar) da olacaktır. Bu konu Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde dünya egemen güçlerin elindedir.
2 Ağustos 1990 tarihinde başlayıp 28 Şubat 1991'de sona ermiş olan birinci körfez savaşı ile Irak Kürdistan özerk yönetimi fiili olarak kurulduktan sonra, 21’inci yüzyılın Kürtlerin yüzyılı olması için, taşlar teker teker döşenmeye başlandı. 2003 yılında yapılan ikinci Körfez savaşında da resmen kurulan Irak Kürdistan federal devleti ile bu iş resmiyet kazandı.
1992’de ABD hükümetinin davetlisi olarak Kürdistan başkanı Mesut Barzani ABD’ye gitmişti. Dönüşte Türkiye hükümetinin davetlisi olarak Ankara’ya uğradı. Rahmetli Şerafettin Elçi, onun onuruna bir akşam yemeği vermek istedi. O tarihte ben de Mersin’de GÖÇ–DER, Mersin’e Göç Edenler Derneği kurucu Başkanlığını yapıyordum. Sn. Şerafettin Elçi beni aradı. Benim de yemeğe katılmamı istedi. Biz de birkaç arkadaşla beraber Mersin’den Ankara’ya gelip yemeğe katıldık.
Yemek faslı bittikten sonra, Sn. Barzani’ye (çok özet olarak mealen) sorduk: "ABD’den geliyorsunuz, gerçekten ABD’nin Kürtlerle ilgili ciddi bir projesi var mı?” dedik.
Kendileri cevaben; "Evet, ABD’nin Kürlerle ilgili ciddi bir projesi var. Bu proje ile ilgili bana bazı ipuçları verdiler. Fakat projenin detayını bana da söylemediler.” Fakat o günden bugüne yapılanlara baktığımızda, ABD’nin "BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ”nin merkezinde Kürtler ve Kürdistan olduğunu görmemiz mümkündür. Hatta daha da ileri gidecek olursak, büyük Kürdistan’ın kurulmasıyla 21’inci yüzyılın Kürtlerin yüzyılı olacağından da emin olabiliriz. Peki, bu nasıl olacak?
ABD’nin 21’inci yüzyıl için biri "YENİ DÜNYA DÜZENİ”, diğeri de "BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ” olmak üzere iki projesi vardır. Çok özet olarak;
ABD’nin "YENİ DÜNYA DÜZENİ” Projesi: İngilizlerin "Böl yönet” projesinin aksine, ABD "aynı halktan oluşan milletleri birleştirme”yi amaçlamaktadır. "Böl yönet projesi” sorun çıkarma ve bunu sürdürme amaçlıdır. Bölünen halk, kendi iç sorunları ile boğuşup, kendi sömürgeci devletiyle mücadele etme fırsatını bulamayacak ve (alım gücü olmadan) sürekli olarak yoksul kalacaktır.
"Yeni Dünya Düzeni” projesi ise; aynı halktan oluşacak milletleri bir araya getirme, idari ve yönetimsel olarak birliğini sağlamaktır.
Birinci kesimde olan devletlerin halkları sürekli kendi iç sorunları ile uğraştıkları için fakirdir, yeni teknolojileri alacak durumda değildirler. Yani, yeni teknoloji tüketicileri değildir ve dünya devleri olan yeni teknoloji üreticiler için önemli pazar konumunda değildirler.
"Yeni Dünya Düzeni” nde halk, iç sorunlarını çözmüş, birlikteliklerini sağlamış ve zenginleşmeye odaklanmış bir halktır. Bu halk, yeni teknolojinin potansiyel pazarına dönüşmüşlerdir.
ABD’nin Yeni Dünya Düzeni çerçevesinde "Büyük Ortadoğu Projesi
Dünyada devletleri olmayan en kalabalık halk Kürtlerdir. Kürtler (takriben) 150 yıla yakındır devletsiz ve kendi kendilerini yönetmekten yoksun oldukları için, sürekli kendi sömürgecileri ile savaş halindedir. Kendi millet ve ırkından olan bir devletleri de olmadığı için sürekli katliamlardan geçirilmiş ve geçirilmektedirler. Bunun müsebbibi de tarihi Kürt düşmanı İngilizlerdir. İngilizlerin Kürtlere olan bu düşmanlıkları, 1880’ların ortasında ortadan kaldırılan Kürt Emirlikleri ile başlar, birinci dünya savaşında Kürdistan’ı dört parçaya bölerek günümüze kadar devam etmektedir.
Buna mukabil Kürtler; 1880’ların ortasından beri, (İngiliz) düşmanlarının kendilerine uygulanan bu vahşi planı hayatlarından söküp atmak için, canhıraş bir şekilde hep arayışlar içerisinde oldular. Nerede bir umut ışığı görmüşlerse oraya yöneldiler. Bunun için, ABD’nin 1990’da başlayan birinci, 2003’te de başlayan ikinci körfez savaşı Kürtler için gerçekten büyük bir umut oldu. Bu umut 2005 yılında Anayasal olarak kurulan "Irak Kürdistan Federal devleti” ile Suriye’de kurulmakta olan "Suriye Rojava–Kürdistan’ı Federal Devleti” ile genişleyerek bugün de devam etmektedir.
Peki, bundan sonra "ABD’nin BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ” (Kürtlere yönelik bölümüyle) nasıl devam edecek ve bu proje neleri içermektedir?
1990’ların ortasında ABD’nin Türkiye’deki Kürt meselesiyle hem sorumlusu hem de mimarı üst düzeyde diplomatı (Joseph Pennington ) GÖÇ-DER de beni ziyaret ettiğinde bana şunu söyledi;
"ABD 1994 yılına kadar Türkiye’deki Kürt meselesine karışma niyetinde değildi. Türkiye’ye - Kendi Kürt meselesini kendin çöz- diye telkinde bulunuyordu. Ne zaman baktı ki Türkiye kendi başına Kürt meselesini çözemiyor, Dışişleri Bakanlığı bünyesinde bir daire kurdu. Washington’a gittiğimde, (görevim gereğince) daireyi ziyaret ettim. Daire başkanıyla görüştüm. Kürt meselesi ile ilgili senin söylem, görüş ve projelerinden bahis ettim. Çok ilgisini çekti. Bana söylediğine; ya seni Washington’a davet edecek, ya da bir elemanını Türkiye’ye gönderip burada seninle görüştürecek” dedi.
Epey bir zaman geçtikten sonra ABD Adana Baş Konsolosluğundan beni aradılar;
"ABD dışişleri bakan yardımcısı yarın (bir saat vererek) sizinle görüşmek istiyor.” Söylenen tarih ve saatte Konsolosa gittim. Baktım ki benden başka; "Diyarbakır’dan Prof. Ahmet Özer, (yanlış hatırlamıyorsam) Gaziantep ve Adana MAZLUM–DER şube başkanlarını davet etmişlerdi.
Her birimiz geniş bir perspektifte Kürt meselesi konusunda görüşlerimizi anlattık.
Özet olarak (mealen) şunu söyledim: "PKK odaklı Kürt meselesinin tespitinde ve mücadele uygulamalarında genel olarak çok önemli bir yanlışlık yapılıyor. O da PKK ve PKK tabanı tanımadan onunla mücadele etmeye çalışılmasıdır. Bundan dolayı 40 yılı aşkındır Kürt halk tabanına dayalı PKK dışında Kürt sokağını kontrol ederek ve gerçekten Kürtleri temsil edecek alternatif bir temsiliyet oluşturulmuyor. Böylece ‘benim oğlum bina okur, döner döner yine okur’ örneğinde olduğu gibi milli kuruluş sorunlarıyla cebelleşip durmaktadırlar.”
Özet olarak PKK örgüt ve taban olarak iki kısımdan meydana gelmektedir:
Birinci kısım: Kürtlük davasının bilincine varmış, buna angaje olmuş ve (adeta) bunun için yanıp tutuşmuş Kürt halk kitlesi. Bu kesim PKK’lilerin yüzde doksanını oluşturur.
İkinci kısım: Kürtlük derdinde olmayıp bu mücadelede (sol) ideolojik davranarak Kürtleri ve Kürtlerin Kürtlük milli duygularını kullanarak Kürtlerin sırtından iktidar olmayı amaçlayanlardır. Bunlara Apocu denir. Fakat Türkiye’deki Kemalistlerde olduğu gibi bu Apocu kesim de PKK’lilerin ancak yüzde onunu teşkil etmektedirler. Fakat yine Türkiye’deki Kemalistler gibi Kürt siyasi iktidar bu Apocuların elindedir maalesef.
Hem ulusal hem de uluslararası güçlerin Kürtlerin kurtuluşu için yapacakları en kıymetli hizmet, toptan PKK siyasetini hedef almayıp PKK siyasetini egemenliğinde bulunduran Apocu siyasetini hedef almalıdırlar. Çünkü Apocu siyaset bertaraf edildikten sonra kalan Kürt siyaset Kürt ulusal siyasetine bürünür. En iyisi, ulusal ve uluslararası güçler, Apocuların egemenliğinden kurtulması için Kürt milli siyasetine yardımcı olmaktır.
1990’ların ortasından 2010’lara kadar, yoğun olarak başta ABD olmak üzere temasta olduğumuz hem ulusal hem de uluslararası diplomatik temaslarımızda bu konuyu yoğun işledik. ABD’li diplomatların bizzat bana aktardıkları beyanlarına göre; bu ilişki ve anlatım çabaların neticesinde, ABD’nin şu andaki Kürt siyasetinin oluşmasında yüzde kırk etkili olduğunu itirafları olmuştur.
Bu çalışmalarımızla ilgili aşağıda bazı görsel örnekler:
Kürt milli davası uğruna yaptığımız geçmişteki diplomatik faaliyetlerimizden tarihi sayfalardan bir sayfa:
–Sn. Joseph Pennington, ABD dışişleri bakanlığı parlak ve gelecek vadeden diplomatlardandır. Ben GÖÇ–DER=Mersin'e Göç Edenler Derneği korucu başkanı iken, Kendisi, (Kürt sorunu ile ilgili Türkiye) ABD Adana Konsolosluğu yardımcısı idi. Onlarca defa beni ziyaret etmişliği vardır. Benimde ciddi ciddi katkılarımın olduğu ABD'nin Türkiye de ki Kürt politikasının mimarı sayılır.
Ondan sonra ABD Ankara Büyükelçisi sözcülüğünde bulunur. Daha sonra Güney Kürdistan Erbil Başkonsolosluğuna atanır. O esnada–o tarih de bir iş için Erbil'e gittiğimi doyar–durmaz beni Erbil–Aynkava semtinde ABD Konsolos yerleşkesindeki evine davet ettiler. Kürdistan Erbil ABD başkonsolosu Sn. Joseph Pennington'nun evine misafir olurken çok samimi karşılama.
NOT: Şimdi kendileri İngiltere Londra ABD Büyükelçisidir.
Resimler için burayı tıklayın...
Bu konuya buradan devam edeceğiz İnşallah…
Okuyucuların yorum ve yazar ile iletişimi için: [email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.