Xulam kültürüyle, hala dilenci gibi Türk şovenizminden medet ummak, Kürt enerjisini olmadık amaçlar için heba etmek Kürt halkına yapılan en büyük ihanettir.
Osmanlı’nın varoluş ve güçlenmesindeki en önemli unsurlardan biri olan biz Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının da temel öğelerinden biri olageldik. Türk kazanımları için cephelere koştuk, canımızı ve malımızı verdik, yüzyıllarca birlikte yaşadığımız dost halkları katlettik.
Peki, karşılığında ne elde ettik? Koskoca bir sıfır dahi değil. Türkler ulusal olarak kazanımlar elde ederken biz her defasında mevcut statümüzün de gerisine düşerek eksi hanelerde gezindik.
Biz, tarihinden ders almayan, apolitik ve xulam kültürünü özümsemiş toplumsal bir karaktere sahibiz. Tarihimiz boyunca güçlü, irade sahibi ve ulusal bir duruş sahibi olamadık. Kürdistan’ı sömürgeleştiren egemen ulusların geliştirdiği politikalar karşısında aciz kaldık. Ortak menfaatlerimizin düşmanlarla geliştirilecek ilişkilerde değil, Kürtlerle gerçekleştirilecek stratejik birliklerde olduğunu göremedik.
Malazgirt’te Türkleri Anadolu’ya taşıdık, Çaldıran’da Kürt beyliklerini Osmanlı’ya peşkeş çektik, 1. Dünya Savaşı sonrasında tüm uluslar Osmanlı’dan ayrılarak kendi devletlerini kurarken biz kraldan fazla kralcı kesilerek Türklerin Kurtuluş savaşının cesur ve korkusuz neferleri olarak hasta Osmanlı\'yı Türkiye Cumhuriyeti\'ne dönüştürdük.
Tarihimiz boyunca kendimiz dışındaki halklara canımızı dahi vermekten imtina etmezken, kendi halkımıza dostluğu dahi fazla gören tuhaf bir ulusal çarpıklık sergiledik.
Türk medyasının Kürtlere rol-model biçtiği HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş Salı günü yaptığı bir açıklamada “Ver başkanlığı al özerkliği diyenler kusura bakmasın, biz demokrasi için mücadele ediyoruz. Sadece Kürde demokrasi olamaz. Biz birlikte yaşam için mücadelemize devam edeceğiz” dedi ve, Türkiye’nin tamamı için demokrasi istediklerini yineleyerek”, sadece tek bir etnik kimlikle demokrasi inşa edilemez. Sadece Kürde demokrasi inşa edemezsiniz” şeklinde konuştu.
Bu açıklamaya paralel bir açıklama ise Dengê Kurdistan Radyosu’na konuşan KCK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan’dan geldi.
Murat Karayılan, PKK projesinin Türkiye\'yi bölmek değil aslında demokratikleştirmek olduğunu ve bununda Türkiye halklarının çıkarlarına en uygun yol olduğunu belirtti.
Egemene başkaldırırken dahi egemenin lütfu beklentisi içinde olmak, yeryüzünde Kürtler dışında hiçbir ulusun mevcudiyetinin temel özelliklerinden biri olmadı. Tarihimizdeki xulam kültürü göz önüne alındığında her iki Kürt liderinin yaptığı eşdeğer açıklamalar gayet anlaşılır duruyor.
Buna rağmen KCK ile HDP\'nin Kürt gerçekliğinden bu denli uzak kulvarlarda at koşturmalarının akıl ve mantıkla izah edilecek bir yanı da bulunmuyor. Bilhassa KCK\'nin artık sayısını bizim de bilmediğimiz ve her biri bir başka evrende yaşayan liderlerinin birbiriyle çelişen açıklamaları almış başını gidiyor. Birinin ak dediğine diğerinin kara demesi o kadar sık yaşanır bir durum haline geldi ki, kamuoyu dahi onları anlamaktan vazgeçti.
Kürtler Türkiye’de eşit şartlarda yaşıyor, ana dillerini özgürce kullanıyor, çocukları Kürtçe eğitim görüyor, resmi işlemlerde Kürtçeyi kullanabiliyor olsalardı, kimliklerinde milliyet olarak Kürt yazıyor olsaydı bu iki liderin ifade ettiği Türkiye’ye demokrasi getirme mücadelesi bir nebze de olsa anlamlı olabilirdi .
Ancak 21. yüzyılda bir çok evrensel dilin neredeyse anadil olarak kullanıldığı Türkiye\'de, hala milyonlarca Kürdün ana dili prangalar altındayken ve milyonlarca insanın ulusal kimliği reddediliyorken kalkıp, ezen ulusun demokratik haklarını savunmak nasıl bir akıl tutulmasıdır, izahını yapabilen beri gelsin.
HDP ne AKP, ne CHP ve ne de MHP’dir. Türklerin ekonomik ve demokratik haklarını savunan yeterince parti ve örgütü var. Onlardan hiç biri Kürtlerin ulusal sorunlarının çözümü için en ufak bir girişim içinde bulunmaz, aksine Kürt varlığını boğmak için tüm çelişkilerini bir kenara bırakıp birlik içinde hareket ederken, biz Kürtlerin tüm kurum ve kuruluşlarıyla çözüm bekleyen sorunlarımızı öteleyip Türkiye’nin demokrasi sorununu çözmeye çalışması traji-komik bir hezeyandır.
Xulam kültürüyle, hala dilenci gibi Türk şovenizminden medet ummak, Kürt enerjisini olmadık amaçlar için heba etmek, en hoşgörülü deyimle Kürt halkına yapılan en büyük saygısızlık ve affedilemez hakarettir.
Kürdistan\'ın bir parçası bağımsızlığa, bir diğer parçası federasyona doğru dolu dizgin ilerlerken, lokomotif rolü görmesi gereken büyük parçanın öncülerinin, Nasrettin Hoca\'nın göle maya çalmasını aratmayacak bir ciddiyetsizlikle Türkiye\'nin demokratikleştirilmesini bir ulusun önüne hedef diye koymaları, tarihin önlerine koyduğu fırsatları heba etmektir..
Gezi\'de kıyameti koparanların Silvan, Cizre, Silopi, Nusaybin, Sur ve diğer Kürt yerleşim bölgelerinde yaşanan devlet terörü karşısındaki pozisyonları dahi KCK ve HDP\'nin politik söylemlerinin ve hedeflerinin ne denli boş olduğunun en açık kanıtıdır.
Atatürk Türkiye\'sinden günümüze Türkiye\'de sol veya sağ sayısız iktidar değişti, ancak Kürtlerin talihi hiç değişmedi. Temel-Asgari İnsan haklarından mahrum yaşayan Kürtlerin, Kürtler söz konusu olduğunda en aydınının dahi şovenist kesildiği Türkiye\'nin demokratikleştirilmesi diye bir derdi olamaz, olmamalı.