On dördüncü bölüm
1984 ün 15 ağustosunu 16 Ağustosa bağlayan gecede Siirt’in Eruh ilçesi ile, Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde eşzamanlı olarak yapılan silahlı eylem 1938 den sonra Kürdistan’ın kuzeyinde politik anlamda yapılan ilk silahlı eylemdi.
Şemdinli’yi bilmem ama Eruh ilçesi ve köylerinde toplam bir bölük jandarma vardı. Eruh ilçesinin coğrafyası tamamen yüksek ve sarp dağlarla çevrili, aynı zamanda Siirt ilinin o dönemde en fazla köylerine sahip ilçesiydi. Bir bölük jandarma ortalama 180-200 kişiden oluştuğunu düşünürsek o dönemde demek ki Eruh merkez ve o koca coğrafyanın asayişi toplam 200 takviyeli bölük olduğunu da hesaba katarsak demek ki koskoca o dağlık coğrafya 250-300 kişilik jandarmaya emanet edilmişti.
O dönemde Siirt’in ilçelerinden Batman, Şırnak, Kurtalan ve Kozluk’un dışındaki hiç bir ilçede emniyet teşkilatı yoktu. Bildiğim kadarıyla Eruh’un basıldığı gece Eruh’taki bölük karargahında 60 civarı jandarma vardı ve 1984 öncesi Türk silahlı kuvvetlerine bağlı askeri birlikler çok tecrübesizdi.
1938 den 1984 e kadar tam 46 yıllık bir zaman dilimi oluyor ve bu zaman dilimi içinde Türk devletine karşı Kürdistan’ın kuzeyinde politik anlamda tek bir mermi sıkılmamıştır. Bir tarla düşünün 46 yıl nadasa bırakılsın ve 46 yıl sonra tarla sürülerek tohum atıldığında nasıl bir şahlanış oluyorsa,1984 te yapılan çıkışın cürmü küçük olsa da etkisi çok büyük olmuştu.
Etkisi o kadar büyük oldu ki,12 Eylül 1980 darbesi öncesi PKK’nin saldırısına uğrayan ve PKK ile girilen çatışmalarda elemanlarını kaybeden örgütlerin çoğu da bu kalkıştan sonra PKK ye güven bağlamaya hatta eleman bile vermeye başladılar.
En önemlisi de 1984 ten bugüne PKK bütün Kürdlerin gündemine kendisini oturtmuş ve ister beğenilsin ister beğenilmesin Kürdistan’ın kuzeyinde gündemi belirleyen tek güç olmuştur.
Ne var ki yıllar geçtikçe hareketin iç yüzü ortaya çıkmaya başladı ve bu gün gelinen noktada APO’nun önderliğindeki PKK hareketinin çıkış noktası itibariyle Türk devletinin 1925 – 1937 yılları arasında Kürdistan’da uygulanan şark ıslahat planlarının post-modern yeni bir versiyonu olduğu gerçeği ile yüz yüze olduğumuz Apo’nun ağzından 27 Şubat 2025 tarihinde yapılan açıklama ile daha da anlaşılır bir hale gelmiştir.
15 Ağustos 1984 öncesinde SİİRT ve o dönemde ilçe olarak Siirt’e bağlı olan Batman ve Şırnak başta olmak üzere emniyet birimlerinde tek bir tane zırhlı araç yoktu. Siirt, Batman, Şırnak ve Siirt’in tüm ilçelerinde trafik şubesinin tek bir aracı vardı. Her yıl sonbahar mevsimlerinde yapılan sonbahar askeri tatbikatlarında Siirt’ten Kurtalan yönüne doğru gelen ve 1.Dünya savaşı ile 2.Dünya savaşından kalma hibe edilmiş tankların yarısı yolda arızalanıp dökülüyordu.
O dönemde küçük bir ilçe olan Kurtalan da bir devlet Bankası şubesine saat 16.30 ile 17.00 arası dört kişilik silahlı bir grup giriyor, bankadaki paraların tümüne el koyarak veznedarı öldürüp ellerini kollarını sallayarak çıkıp gidiyorlar.150 metre mesafedeki emniyet amirliğinden hiç bir kımıldama olmuyor. Olayı gözüyle gören bir polis memuru halkın neden seyirci kalıyorsunuz sorusuna:” Onlarda kaleşnikof bende ise 7.65 mm çapında Kırıkkale tapanca var, ben onlara nasıl karşılık vereceğim.” diye cevap veriyor. Devletin istihbarat ağı çok zayıf bir noktadaydı ki Kurtalan’daki bankaya yönelik eylemden sonra 70 civarı insan yakalanıyor ve onların içinde PKK örgütünün üyesi bir kişi yoktur. Ancak iki yıl sonra dağdan inip itirafçı olan biri banka soygununda yardım ve yataklık yapan kişiyi deşifre edip yakalatıyor.
Yaklaşık 5-10 yıllık bir zaman dilimi içinde Devlet 1984 öncesine göre Kürdistan’da her konuda 50 kat fazla kendini tahkim ediyor. O dönemde Eruh ta 200-300 arası jandarma var iken, bu gün Eruh ve kırsalında kesin olmamakla beraber 10.000 üzerinde devletin silahlı gücü olduğunu düşünüyorum. Eruh merkez ve Siirt’e bağlı tüm ilçelerde yüzlerce ifade edilen polis gücünün yanında bütün köylerde korucuların yanı sıra muhbir ve istihbaratçı ağı her tarafı kuşatma altına almış durumdadır.
Çünkü 1984 ten sonraki süreçte Devlet her alanda Kuzey Kürdistan’ın her metre karesinde 50 kat kendini tahkim etmiştir.1984 yılı öncesinde SİİRT ve bağlı ilçelerde Emniyet teşkilatlarında tek bir zırhlı araç yok iken, o gün Siirt’in ilçeleri olan ve 1990 yılında vilayet olan Batman, Şırnak, SİİRT ve bu üç ile bağlı ilçelerde diyebilirim ki 500 adet zırhlı araç vardır. Bunlar Emniyet teşkilatlarında bulunan araçlardır. O dönemde 1. Ve 2. Dünya Savaşı’ndan kalma tanklarla donanımlı olan TSK bu gün Dünya’nın en gelişmiş silah araç ve gereçleri ile donatılmıştır.
Bundan yaklaşık 15-18 yıl önce Yunanistan’ın Ege denizinde planladığı tatbikata Türkiye çok sert tepki göstermesine rağmen Yunanistan tatbikatını gerçekleştirdi.
Dönemin Türk hava kuvvetleri komutanının tatbikatın bitmesinden sonra yaptığı açıklama çok manidardı. ”Biz onların tatbikatını baştan sona kadar izledik ve büyük bir fiyaskoyla sonuçlandığını gördük. Onlar hedeflerinin onda birini ancak vurabiliyordu, biz ise tatbikatlarımızda, hedeflerin onda dokuzunu vuruyoruz. Çünkü yılardır biz gerçek mermilerle tatbikat yapıyoruz. ”Çünkü devlet aklına göre Kürdistan laboratuvar, KÜRDLERDE kobay olarak seçilmişti. Türk Devleti PKK üzerinden başta Kürdistan’ın kuzeyi olmak üzere, belli bir planlama çerçevesinde Kürdistan’ın güneyi ve Güney Batı Kürdistanı’da kapsama alanına alarak Lozan antlaşmasının ardından elden kaçırdıkları misakı millî hayallerini gerçekleştirebilmek için kendini her alanda ve zeminde yeniden ve yeniden 50 kat ve daha fazlasıyla PKK’yi bahane ederek kendini tahkim ettiriyordu. Deyim yerindeyse 1984 yılından bu güne Devlet Kürdistan’da Osmanlılar dönemi ve cumhuriyetin kuruluşundan bu yana adeta 50 kat fazlasıyla Kürdistan’ı işgal ederek kendini tahkim ettirmiş ve zapturapt altına almıştır.
Bu gün geldiğimiz noktadan geriye dönüp baktığımızda 40 yılı aşkındır PKK’nın sürdürdüğü mücadele 100 bin den fazla cana, dört binden fazla köyün yıkılmasına, Kürd nüfusunun yarısından fazlasının Türkiye metropollerine ve Avrupa’ya göçmesinin karşılığı, liderleri APO’nun 27 Şubat 2025 günü İmralı heyeti olarak adlandırılan haber taşıyıcılarının aracılığıyla yapılan açıklamaya göre, federasyon, otonomi, özerklik gibi sözcüklerden uzak durulacak, KÜLTÜRALİST taleplerde dahi bulunulmayacaktır.
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Türk devletinin en büyük problemi Kürd coğrafyasını kendi idari sistemine entegre edememesiydi.1925 ile 1937 yılları arasında uygulanan şark ıslahat planlarının temel ruhu ve amacı Yeni kurulan ırkçı, tekçi Devletin yasalarını Kürdistan’da tatbik edememesiydi. Kürdler zorunlu askerlik sistemine adapte olamıyordu, vergi verme konusunda bir türlü Devletin istediği kalıba giremiyordu. Onlara göre vatandaşlığın temel görevlerinden biri devlete zorunlu askerlik yapmak, diğer temel görevlerden biri de, devlete kendi kazancından bir pay vermekti.
Devletin Kürdistan’daki istihbarat ağının zayıflığı ile ilgili yukarıdaki paragraflarda da belirttiğim gibi, Kurtalan’da 1984 yılında yapılan banka soygununda 70 civarı insan gözaltına alınıyor. Günlerce işkence ve hakaretler yapılıyor, o dönemde Kurtalan’da siyaset le iştigal olan kesimlerce bilinen iki PKK yanlısı Devletin bilgileri içinde değiller. Ancak iki üç yıl sonra dağdan gelip Devlet güçlerine teslim olup, itirafçılığa başlayan bir gerilla söz konusu iki kişiden birinin banka soygununda yardım ve yataklık yaptığı gerekçesiyle göz altına alınıp ağır işkencelere maruz kalıyor.
Gerillanın onun üzerine itiraf etmesine rağmen, evine giden siyasi polis ekibinin köylü ve bilinçsiz olan eşine, bacım sen bize doğru söyle, söz senin eşini bırakacağız yalanına uyan kadıncağızın bazen yabancı silahlı adamlar bize geliyordu demesine ve onunla birlikte gözaltına alınan bazı arkadaşlarının çözülmesine rağmen,35 gün boyunca işkencelerden geçen bu cesur yürekli kişi ( İbrahim T) sonuna kadar direnerek bütün suçlamaları Devletin istihbaratının Kürdistan’daki zayıf olduğuna dair bir örnek daha vereceğim. TKDP bilindiği gibi illegal bir örgüt olarak 11 temmuz 1965 te kurulmuş bir yapı idi. Bu örgüt 1973 ve 1977 yılları arasında yaptığı üç kongreyi Kuzey Kürdistan’ın kırsal kesimlerinde gerçekleştirmiştir. Ondan sonraki kongrelerini ise Kürdistan’ın kuzeyinde yapma olanağı bulamadığı için Kuzey Kürdistan’ın dışındaki alanlarda ve Avrupa’da yapmak zorunda kalmıştır.
12 Eylül askeri darbesinden elbette ki TKDP de payına düşeni almış, biri 1982 biri de 1985 te olmak üzere TKDP üzerinde iki operasyon yapılmış ve bu yapılan operasyonların her birinde 35- 40 kişi civarı insan gözaltına alınıp çok ağır işkencelerden geçirilmişlerdir. Bu tutuklamalar da göz altına alınan ve işkencelerden geçirilenlerden biri 1975 kongresinde Parti’nin genel sekreterliğine seçilen Av. M. Ali Dinlerdi. Kendisinin bana verdiği bilgiye göre ilk tutuklama dan yaklaşık iki yıl sonra tahliye ediliyor ve ne yazık ki Parti’nin önemli kadrolarından olan ve tutuklama sürecinde her şeyi ayan beyan eden Dr. Sirac Bilgin tahliye edildikten sonra Bingöl’de yazıhane açıp doktorluk mesleğini sürdürürken, her gün onu denetlemek üzere onun yazıhanesine gidip, çayını kahvesini içen siyasi polisten ve Devletin takibinden aklınca temelli kurtulmak için bir gün bürosundaki siyasi polise hiçbir zorlama olmadan, memur bey ben içerde iken TKDP ile ilgili tüm bildiklerimi söylemiştim ama önemli bir şeyi söylemeyi unutmuştum. Oradaki siyasi polis şaşkınlık içinde neyi unutmuştun doktor, demesiyle 1977 de Cizre ve Şırnak arasındaki bölgede bulunan dağlık kesimlerde üçüncü kongreyi söylemeyi unutmuşum demesiyle siyasi polis şaşkınlık içinde hemen Dr Sirac’ı alıp soruşturmaya götürür. O dönemde Parti’nin genel sekreteri olan Av. M Ali Dinlerin kongreyi tertip ettiğini ve uçaksavar la kongrenin koruma altına alındığını, uçaksavarın başında bulunan kişinin yanına gittiğini, herhangi bir saldırı olursa ne yapabilirsin sorusuna bir Tabur asker dahi gelirse ben onları bu uçaksavar la durdururum dediğini söyler ve Av. M. Ali Dinler yeniden tutuklanarak ağır işkencelerden ve sorgulardan geçilir.
1985 yılının sonbahar aylarında yine DERWÊŞÊ SADO üzerinde bir operasyon yapılarak, TKDP’nin eski dosyalarından biri üzerinden kesinleşmiş 6 aylık cezasını çekmek için Kurtalan’daki jandarma bölüğü komutanlığının hemen yanı başındaki küçük cezavine alınır. Ben yine araziden eve izne geldiğim bir sırada olayı duydum ve onu ziyarete gitmeye karar verdim. Kurtalan halkı üzerinde öyle bir algı propagandası geliştirilmişti ki herkes şunu diyordu:” Efendim DERWÊŞÊ SADO nün ziyaretine gidenlerin karakoldan fotoğrafı çekiliyormuşta ileride onunda başı belaya girebilirmiş.
O dönemde ismini yanlış hatırlamıyorsam Cengiz Çandar’ın Ortadoğu Çıkmazı adıyla bir kitabı piyasaya çıkmıştı. Kitap ta Ortadoğu’nun o dönemde ki analizlerinin yanında dikkatimi çeken bir ayrıntı vardı. İlk olarak bir Türk yazarın Selahaddin’i Eyyubi’nin Kürd olduğu açık ve net bir şekilde dile getiriliyordu. Düşündüm ve dedim ki bu kitap tam Kek Derwêş’ê gerekli bir kitaptır Hele hele cezaevindeyken bundan daha güzel bir hediye olamaz dedim. Çevremdeki bazı tanıdıklar, işte fotoğraf çekiyorlar, başın ileride belaya girebilir söylemlerine aldırış etmeden, ben gideceğim fotoğraf mı çekiyorlar ne yapıyorlarsa yapsınlar dedim ve kek Derwêş’ê Sado’nun ziyaretine gittim.
İçeriye girdiğimde tek başına küçük bir kürsü üzerinde her zaman ki gibi takım elbisesi, kravatı, her zaman boyalı olan kundurası ile oturuyordu. Kek Derwêş’ in giyim tarzı bölgede az rastlanır çağdaş bir giyim tarzıydı ve dört mevsim giyim tarzından taviz vermiyordu. Bu giyim tarzından dolayı ondan uzak duran ve yeren insanlar olmakla beraber, onu takdir edenlerde çoktu. Kurtalan da o dönemde Cumhuriyet savcısı olan Siirtli ama aslen Viranşehir’de ki Milan aşiretinden olup, muhtemelen Temir Paşa döneminde görevli olarak Siirt’e yerleştirilen Ağa giller familyasından Behçet Kayra isminde biri, bir gün Derwêş Ağa eğer müsaitseniz akşama hanımla birlikte gelip bir çayınızı içmek istiyoruz der.
Kek Derwêş’ê Sado da hay hay buyurun memnuniyet le kabul ederiz der. Akşama misafirliğe gidip oturunca Savcı bey, Derwêş Ağa misafirliğinize gelmemizin sebebeni biliyor musunuz? Kek Derwêş’ê Sado bilmiyorum ama her ne vesileyle geldiyseniz bizi çok mutlu ettiniz diye cevap verir.Savcı Bey; ağzındaki baklayı çıkararak Derwêş bey, benim eşim ne ediyorsa elbiselerimi senin ki gibi ütülemeyi beceremiyor. Eşimi de yanımda getirdim ki yenge hanım elbiselerinizi nasıl ütülediğini ona göstersin. Derwêş’ın Savcı ya verdiği cevap adeta şok edicidir. Savcı Bey;” Siz bu konuda zararlı çıktınız diye cevap vererek, eşim hayatta elbiselerimi ütülememiş kendi elbiselerimi ben kendim ütülüyorum diye cevap verir.”
Bir gün Kurtalan’a Refah Partisinin üç kişilik parlamenter heyeti gelmiş, bir çayhanede halkla iç içe oturmuş sohbet ederken Kek Derwêş’ê Sado’ da çarşıda dolaşıyor. Refah partili milletvekilleri yakın mesafeden izleyen bir polis ekibi, birbirleriyle konuşurken, bunlara bak bunlar TBMM mensubu bu ise burada sıradan bir vatandaş, bunların kılık kıyafetlerine bak birde bu sıradan vatandaşın giyim tarzına bak diye birbirleriyle konuşurken, onlara yakın duran bir Kurtalanlı bu sohbete tanıklık eder. Sanıyorum 2000’li yılların başında Diyarbakır’a gelmiş ve Diyarbakır belediyesindeki bazı dostlarını ziyaret etmişti. Ben ve Elbistanlı bir arkadaşım belediyenin karşısındaki bir çayhanede kendisini bekliyorduk. Yanımdaki arkadaş ilk olarak onunla yüz yüze geliyordu. Belediyeden epeyce kitap hediye olarak ona vermişlerdi. Elbistanlı Şükrü ismindeki arkadaşım la tanıştılar, aralarında güzel bir sohbet oldu ve Şevket Beysanoğlu’nun Diyarbakır tarihî isimli iki cilt kitabı Şükrü ye hediye olarak verdi. O gün bugündür Şükrü hep ondan bahsederdi, kendisi de Kürd olmasına rağmen ilk olarak bu giyim tarzına sahip çağdaş bir Kürd le tanışıyorum dedi ve telefonunu benden alarak Kek Derwêş’ê Sado sağ olduğu sürece onu arayıp hal hatırını soruyordu.
Kek Derwêş’ê Sado’ nün cezaevinde olduğu 1985 in sonbahar mevsiminin sanıyorum 12.ayın başlarında bir PKK taraftarı ile Devlet Demiryolu hattının Batman’a doğru giden istikametinde yürüyerek sohbet ediyorduk. Bir ara kendisine dedim ki üç senedir kış mevsimi gelince Derwêş’ i alıp bodrumlara, cezaevine atıp o zor kış şartlarında sanki bilerek içeri alıp kalıcı hastalıklarla yüz yüze gelmesini istiyorlar dememle bana dönerek senin bir şeyden haberin yoktur. PKK Derwêş’ i öldürme kararı almış, onu cezaevine korumak için almışlar demez mi, gözlerime ve kulaklarıma inanamadım. Kendisine şu şekilde tepki verdim, yazıklar olsun ben bütün Kürdlerin 12 Eylül askeri darbesinden ders çıkardığını sanıyordum, ne var ki şu anda bir hayal kırıklığı içinde olduğumu anladım dedim.
Söz konusu kişi kuruntulu ve içine kapanık bir kişiliğe sahip olduğu için de pek önemsemedim ve onun kuruntuların dan hasıl olmuş, talihsiz bir bakış açısı olarak değerlendirdim.
Devam edecek