Trump’lı ABD’nin Kürtler ile ilişki ve desteğinin boyut ve düzeyini, ABD’nin çıkarları yanısıra, hem bölge devletlerinin plan ve stratejileri, hem de Kürtlerin yukarıda dile getirmiş olduğumuz strateji ve siyasetleri önemli oranda etkileyecektir.
Donald Trump ABD’nin 45. Başkanı olarak seçildi. Seçim öncesi yapılan son anketlerde Trump’ın öne geçmeye başladığı söylense de, kamuoyunda yaratılan ağırlıklı beklenti Hillary Clinton’un kazanacağı yönündeydi. Bu nedenle küçümsenemeyecek bir kesimde Trump’ın seçilmesi şaşkınlığa yol açtı.
Trump’ın Başkanlığında ABD’nin nasıl bir siyaset izleyeceği geniş çevrelerde tartışılmaktadır. Trump’ın seçim öncesi söylediklerini, başkan seçildikten sonra ne oranda uygulayacağı da yine tartışmaların ana konularından birini oluşturmaktadır.
Seçim propagandalarında sergilediği islam karşıtı söylem, göçmenlere yönelik bakış açısı, kadınlara dair söyledikleri, 5+1’in İran ile imzaladığı nükleer anlaşmaya karşı duyduğu rahatsızlıklar, Esad’ın gidişine çok sıcak bakmaması, ticari rakip olarak Çin’e karşı duyduğu kaygılar, IŞİD’e karşı Rusya ve İran ile daha yakın işbirliğine verdiği önem, NATO’nun yeniden yapılandırılması gerektiğine dair görüşleri, Saddam Hüseyin’i öven bazı açıklamalarının yanı sıra, Kürtlere duyduğu sempatiyi dile getirmesi, Obama’nın IŞİD’I yarattığını söylemesi, ekonomiyi canlandırmaya yönelik hamlelerle yeniden Büyük Amerika’yı yaratacağına ve Hillary Clinton’un başkan seçilmesi durumunda izleyeceği siyaset ile 3.Dünya Savaşına yol açılacağına dair iddialı sözleri gibi bir çok söylemiyle aykırı, aslında kurulu düzenin geleneksel politik söylem ve duruşunun dışında bir profil çizmişti Donald Trump.
Bu söylemlerin Amerikan seçmenince ‘’yeni’’ olarak kabul edildiğini ve bu anlamda Trump’a bir şans verildiğini söylemek mümkündür. Amerikan seçmeni Obama’nın izlediği ürkek, pasif siyasetten yorulmuş, bir yenilik, bir farklılık arayışını sandığa yansıtmıştır.
Trump’ın kazanmasını sağlayan önemli bir diğer faktör, seçim propagandasında islam ve göçmen karşıtlığıyla yoğrulmuş milliyetçi bir söylemi öne çıkarmasıdır. Trump sık sık, ‘’Amerika bir terör tehditi altında; bu tehditin kaynaklarına karşı net bir tutum alarak güçlü bir Amerika ile bu tehdidi aşmak mümkündür’’ demeyi ihmal etmiyordu.
Amerikan milliyetçiliği halkasını yeniden işleyen işadamı Trump
Bir iş adamı olarak Trump, yürüttüğü seçim propagandası ile, Obama’nın çalışan kesimlere, göçmen ve beyaz olmayan Amerikalılara sağladığı bazı ekonomik ve sosyal hakların aslında ‘’beyaz’’ Amerikalının yaşadığı kriz ve sorunların önemli nedenlerinden biri olduğuna ikna etti.
Amerikan seçmenin Obama’yı seçmesinde ‘’Dışarı ile fazla ilgilenme, benimle, benim yaşam kalitemin yükseltilmesiyle ilgilen, başka ülkelerde ölmek istemiyorum’’ taleb ve ihtiyacına Obama’nın yaptığı vurgunun önemli rolü olmuştu.
Amerika’nın askeri ve ekonomik olarak kendisini yeniden üretmesi, çoğu kez ya dışa dönük doğrudan bir savaş stratejisi ile ya da fiilen kendi askerleri ile savaşın dışında kalarak, yerel güçlerin savaşçı unsur olarak rol oynadıkları savaş stratejisiyle vücut bulmuştur. Obama’nın kısmen uyguladığı bu siyaseti, Trump’ın çok daha net bir söylemle dile getirmesi, seçim zaferinde önemli bir etken olmuştur.
Trump’ın seçim öncesi söylemlerinin hem ‘’Daha güçlü ve büyük Amerika’’ metaforuna daha fazla milliyetçi bir vurgu yapması, hem de geleneksel siyasetçi profilinin dışında bir duruş sergilemesi anlamında destek gördüğünü söylemek mümkündür. Yani Amerikan seçmeni ‘’daha fazla ben’’ halet-i ruhiyesini Trump’ın söylemlerine verdiği destekle dışa vurmuştur. Birçok Avrupa ülkesinde de, buna benzer bir rüzgarın estiği görülmektedir.
Peki Trump bundan sonra ne yapacak?
Seçildikten hemen sonra yaptığı ilk konuşmada Trump, seçim propagandaları süresince sergilediği tutumdan daha farklı bir yumuşak imaj yansıttı. Seçilmesiyle yarattığı şaşkınlığı, seçim sonrası yeni söylemleriyle başka bir şaşkınlıkla devam ettirmiştir.
Dünya siyasetinin en etkin aktörlerinden biri olarak ABD’nin , geleneksel olarak Cumhuriyetçilerin iktidar olduğu dönemlerde özellikle dış politikada daha radikal, değişimci, agresif bir tablo sergilediğini söylemek mümkündür. Bu siyasetin çoğu kez Kürtlere yeni fırsatlar yarattığı da gerçeğin diğer bir boyutunu oluşturmaktadır.
Mevcut konjonktürde ABD’nin şimdi izlenen siyaseti aşan, reddeden köklü bir tutum sergilemeyeceği, ama yine de radikal kimi çıkışlara kapıyı kapatmayacağı kanaati daha ağır basmaktadır.
Trump’lı ABD\'nin yeni siyasetinin, ABD’nin temel devlet çıkarları, Cumhuriyetçilerin tarihsel siyasetleri ve Trump’ın söylemlerinin sentezinden oluşacağını söyleyebiliriz.
Bu sentezdeki renklerin, Avrupa ülkeleri, Rusya, Çin, İran, Hindistan, Türkiye, Suudi Arabistan gibi ülkelerdeki gelişmelere ve bu devletlerin izleyeceği yol haritalarına göre değişim göstereceği de gerçeğin diğer bir boyutunu oluşturmaktadır. Yani stabil bir ‘’ABD profili’’nden söz etmek , yanıltıcı olur.
Obama yönetimindeki ABD’nin Güney ve Rojava Kürdistanı’nda, Şengal, Kobani, Musul pratiklerinde Kürtlere verdiği açık destek elbette ki çok önemlidir; hatta denilebilir ki, halkımızın kahramanca direnişiyle birlikte, bugünkü kazanımların korunması ve geliştirilmesinde ABD ve uluslararası koalisyonun verdiği destek nerdeyse belirleyici bir rol oynamıştır.
Ama, Obama’nın bu 8 yıl içinde izlemiş olduğu Ortadoğu’da statükoyu değiştirme yönündeki temkinli ve kararsız yaklaşımı nedeniyle başarısızlığa uğrayan siyaseti, İran’ın bir çok devlete tahakküm eden bir Şii İmparatorluğuna dönüşmesine, Esad’ın iktidarda kalmasına, Bağdat’ın Kürtlerle olan federe devlet anlaşmasını yok saymasına, Türkiye’nin Kürtlerin hak ve özgürlükleri için hiçbir adım atmamasına yol açmıştır.
Kürtler açısından ABD’nin hem pozitif, hem negatif anlamda bugüne kadar sürdürdüğü siyasetinin köklü bir değişime uğramayacağını; ama Kürtlerin geliştirecekleri akılcı stratejilere ve kendi aralarındaki problemleri gidermeye dönük siyasetler ile Ortadoğu’daki güçler dengesindeki değişimlere göre dalgalanmalar yaşayacağını tespit etmek mümkündür. Amerika ve Kürtler arasındaki ilişkilerin özellikle Güney Kürdistan pratiğinde stratejik bir zemine doğru evrildiğini söylemek bir abartı değildir.
Trump’ın Kürtlere bakışı ve Kürtlerin izleyecekleri strateji
Kürtler açısından öne çıkarılacak argümentin , Trump’lı ABD’nin Kürtlere ne kadar ve nasıl bir destek sunacağı gerçeğidir. Kürtlerin Trump’a bakışını belirleyecek temel prensip, Amerika’da yürüteceği iç siyasal, sosyal ve ekonomik politikadan çok; Kürt ve Kürdistan gerçeğine sağlayacağı destektir. Çünkü Trump da, Clinton da zaten temel olarak kendi devletlerinin çıkarlarını esas alarak iç ve dış politik çözümler sunmaktaydılar. Bu konuda aralarında derin bir ayrılık da yoktur.
Trump’lı ABD’nin Kürtler ile ilişki ve desteğinin boyut ve düzeyini, ABD’nin çıkarları yanısıra, hem bölge devletlerinin plan ve stratejileri, hem de Kürtlerin yukarıda dile getirmiş olduğumuz strateji ve siyasetleri önemli oranda etkileyecektir. Trump’ın seçim öncesi Kürtlere sıcak baktığına dair söylemi elbete ki umut verici bir mesajdır. Ama açıktır ki, Kürdistan’ın her parçasındaki ulusal demokratik güçlerin kendi aralarındaki işbirliği, ittifak, koordinasyon ve ortak hareket etme ve ortak yönetim kabiliyetleri ne kadar net , güçlü , istikrarlı ve güven verici olursa, ABD ve Avrupa devletlerinin, hatta Rusya’nın Kürtlere verecekleri destek ve yapacakları işbirliği de o oranda artacaktır.
Kürtler Güney Kürdistan’da da, Rojava Kürdistanı’nda da artık sahada aktif bir şekilde yer alan bir aktör konumundadırlar. Dünya da, Kürtler de ne Sykes-Picot’un, ne de 1975 Cezayir Anlaşması’nın dünyası ve Kürtleri değildirler. Trump’lı ABD’nin de , Rusya ve Avrupa ülkelerinin de bu gerçeği göz önünde bulunduran bir siyaset izlemek durumunda oldukları inkar edilemez.
ABD’nin Ortadoğu’da artık Kürtlere ihtiyacı vardır. Kürtler ve ABD’nin çıkarlarının çakıştığı ortak paydalar bugün çok daha fazladır. Bu nesnel gerçek, aynı zamanda ABD ve Kürtlerin ortak çıkarlarının daha bir üst boyutta örgütlenmesini de gerekli kılmaktadır. Güney Kürdistan’da bağımsızlık talebinin desteklenmesi, Rojava Kürdistanı’nda Kürtler arası birliğin, ortak yönetimin sağlanması ve mevcut kazanımların federe bir çözüme evrilmesi yönünde Trump Yönetimi nezdinde yoğun bir diplomasi yürütmek tüm Kürtlerin omuzlarında duran tarihsel bir görevdir.
İran rejiminin dünyadan aldığı destekle daha da pervasızlaşmasının önlenmesi ve Rojhilat Kürdistanı’nda ulusal demokratik hak ve özgürlüklerin sağlanması yönünde adımlar atması için ; Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de Kürtlerin hak ve özgürlüklerini kabullenmemekte, şiddet ve çözümsüzlük siyasetinde direten Türk Devleti’nin bu siyasetinin dizginlenmesi için, uluslararası kamuoyu oluşturularak ve ABD’nin Kürtlerle ortak çıkarları öne çıkarılarak, Trump yönetimine yönelik yoğun bir diplomatik çalışma yapılmalıdır.
Bu ihtiyaç ve gerçek, bizlere yaşamış olduğumuz tarihsel tecrübeleri, büyük devletlerin çıkar hesaplarının doğuracağı ani politik manevraları ve bunların ağır sonuçlarını da elbette ki unutturmamalıdır. Kürtler kendi iç dinamiklerini olabilecek en üst çıtada örgütlemeli, Kürdistani duruşlarını elden bırakmadan iç birliklerini sağlamalı, güçlendirmeli ve uluslararası arenada dostlarını artıran, düşmanlarını azaltan, akılcı, kişilikli, sabırlı bir siyaset izlemelidirler.
Mustafa Özçelik
PAK Başkanı