93 Yıldır milyonlarla ifade edilen bir milletin konuştuğu Kürtçeyi ve ana dille eğitimi yasaklayan Türkiye Devleti ve Onun Anayasalarının bu ayıbı bir yana; Mevcut Anayasa da öncekiler gibi, Türkiye ve Kürdistan gerçekliğini yok sayan bir Anayasadır.
Anayasa değişikliği ve Başkanlık Sistemi tartışmaları, mevcut Anayasa esas alınarak sürdürülmektedir. Daha yolun ilk adımında kurulan bu yanlış denklemin, yanlış sonuçlar vereceğini bilmek için kahin olmaya gerek yok.
Bugün Türkiye’nin devlet olarak içerde ve dışarda izlemiş olduğu şiddete dayalı anti-Kürt politika ve mevcut Anayasayı bile hiçe sayan uygulamaları; şehirlerdeki patlama ve silahlı eylemlerin yarattığı tahribatlar ve siyasal yol ve araçların işlevsizleştirilmeye çalışılması da bu denkleme eklendiğinde, ‘’Anayasa değişikliği’’ tartışmalarının abesle iştigalden öteye gitmeyeceğini kolaylıkla söyleyebiliriz.
Durumun böyle olması bu konuda söyleyecek sözümüzün olmadığı anlamına gelmiyor, elbette ki.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne yapılan tüm Anayasalar Kürtlerin varlığını, ulusal demokratik hak ve özgürlüklerini yok sayan Anayasalar olmuştur. İnkar, asimilasyon ve imhaya dayalı siyasetin dayanağı da bu anayasalardır. Bugün yürürlükte olan 12 Eylül Rejimi Anayasası (7 Kasım1982 Anayasası) ise, bundan önceki Anayasalardan hem daha anti-demokratik, hem de daha ırkçı bir karaktere sahiptir.
12 Eylül Rejimi Anayasası, kabul edilişinden bu yana 16 kez değişikliğe uğradı. Özellikle parti kapatmalarının zorlaştırılması, Anayasa Mahkemesi\'ne bireysel başvuru yapma hakkının tanınması, \"Geçici 15. Madde\"nin kaldırılması, 90.Madde vb. birçok değişiklik elbette ki önemlidir. Ama bütün bu değişiklikler, ne yazık ki Anayasa’nın temel mantalitesinde bir eksen değişikliği yaratmamıştır.
Anayasası’nın tüm maddelerini irdeleyerek bu tartışmayı yanlış bir zemine hapsetmek istemiyorum. Ama bir kaç maddesinden hareketle, analiz, tez ve sentezimiz için doğru bir denklem kurmaya çalışacağım.
Mevcut anayasa halklarımızın eşitliğe dayalı ortak iradesini yansıtmamaktadır
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, ‘’Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa…’’ sözleriyle başlamaktadır.
Türkiye’yi ‘’Türk Vatanı’’ olarak gören ve ‘’ Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü’’ esas alan bir anlayışın ürünü olan bir Anayasa söz konusu.
Anayasa’nın 3. Maddesi şöyle diyor:
’’ Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Milli marşı ‘İstiklal Marşı’dır.
Başkenti Ankara’dır’’.
Anayasa’nın 4.üncü MADDESİ de ‘’1inci, 2inci ve 3üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez’’ diyor.
Demek oluyor ki Anayasa’nın İlk üç MADDESİ, hem düşünce özgürlüğü kapsamında, hem de meşru haklar anlamında, Kürt milletinin ve Kürdistan’ın varlığı ile Kürtlerin dil, bayrak, milli marş vb. milli değerlerini savunmayı, hak ve özgürlük talebinde bulunmayı, anayasal güvenceye kavuşturmayı reddeden maddelerdir. Bu isim, değer ve talepleri anayasaya koymayı önermek bile 4üncü MADDE ile yasaklanmaktadır. Başta Kürtler olmak üzere, Anayasanın temel mantalitesi gereği, Türkiye’de yaşamakta olan herhangi bir başka halk grubu, farklı inanç ve mezhep sahibi birey/grup/topluluk, kendi haklarının tahakkukunu talep edemez. Böylesine bir talep daha başından ‘suç’ olarak ele alınır ve yargılanır.
MADDE 10 ‘’Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir’’ derken; MADDE 14: ‘’Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı …………..amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz’’ diyor.
MADDE 10’a göre hangi dili konuşursanız konuşun kanun önünde ‘’eşit’’siniz; ama MADDE 14’e göre ise, ‘’bu hak ve hürriyetiniz’’, ‘’ Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı’’ içeremez. Yani aslında Kürt milletine, Kürdistan adlı bir ülkeye mensup olduğunuzu, Kürtçenin resmi dil olmasını, Kürtlerin kendilerini yönetecekleri bir otonom, federe, konfedere, bağımsız herhangi bir yönetim şeklini savunamayacağınızı söylüyor 14’üncü Madde. MADDE 3 de, zaten tek resmi dili ‘’Türkçe’’ olarak belirleyerek, başka bir dili kullanamayacağınızı söylüyor.
MADDE 26 ‘’Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir’’ diyor; ama hemen ardından ‘’ Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması,…………………… amaçlarıyla sınırlanabilir’’ diyerek, ilk söylenenler geçersiz kılınıyor.
MADDE 66 ‘’Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür’’ diyor.
Bu madde çok açık bir şekilde ‘’Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı’’ olan herkesin ‘’Türk’’ olduğunu, ‘’Kürt’’ ve diğer hiçbir etnik aidiyete, millete, halka ait olan bir kimlikten söz edilemeyeceğini söylüyor.
MADDE 68 ‘’Vatandaşlar, siyasî parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir’’ dedikten sonra şöyle devam ediyor: ’’ Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne………. aykırı olamaz’’.
Bu MADDE de açık bir şekilde aslında ‘’parti kurma özgürlüğü’’ nü engelleyen bir madde olarak öne çıkıyor.
MADDE 76 ‘’Yirmibeş yaşını dolduran her Türk milletvekili seçilebilir’’ tesbiti ile, aslında her ‘’TC vatandaşı’’nı ‘’Türk’’ sayıyor ve milletvekili olma hakkını sadece ‘’Türk’’ olana veriyor. Seçilen bir Kürt, Parlamento’da resmi anlamda ‘’Kürt’’ olarak değil, bir ‘’Türk’’ olarak kabul ediliyor. Zaten Milletvekilliği Yemini de bunu net bir şekilde teyid ediyor, perçinliyor.
Kurulduktan sonra bile, parti olarak varlığınızı sürdürmenizin önünde , zaten Anayasa ve Partiler Yasası’ndan kaynaklı bir çok engel söz konusu. Ama, Kürtlerin iradeleri önünde sadece Anayasadan kaynaklı bu engeller yok. Bir partinin seçimlere katılabilmesi için hem 41 ilde örgütlenme , hem de 1/3 ilçede de kongresini gerçekleştirme zorunluluğu vardır. Yani sadece 25 ilden oluşan Kuzey Kürdistan’da örgütlenmeyi benimsemiş bir parti ile seçimlere katılma şansınız yok. Burada iki ‘’baraj’’ sözkonusu; bu iki ‘’baraj’’ı aşan partiler, bu kez seçim barajını aşmak zorundalar. Bütün bu ‘’baraj’’lardan sonra da bu kez seçmen iradesini yok sayan ve tüm kişilik haklarını, Kürt olmaktan kaynaklı milli onurunuzu ayaklar altına alan ‘’Milletvekilliği Yemini’’ ile başka bir ‘’baraj’’ önünüze çıkarılıyor.
Anayasa’nın 90.MADDESİ, aslında Anayasa’nın tümünü reddedercesine, ‘’ Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7.5.2004-5170/7 md.)Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır’’ demektedir.
MADDE 90, aslında çağdaş, demokratik, özgür, adil Anayasalarda olan ve TC Anayasası’nı boşa çıkaran bir maddedir. Bu maddenin uygulanmasıyla, aslında tüm Anayasa maddeleri yok hükmünde sayılabilir. Yani sadece bu madde bile gereğince uygulansa, belki de bir çok karmaşa ve sorunun önüne geçilebilir.
İşte, Anayasa tartışmalarını tam da bu noktadan ele almak, daha doğru ve verimli bir yol olacaktır.
İki Millet, İki Ülke gerçekliğine dayalı yeni bir anayasa
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile ilgili yapmaya çalıştığımız bu örneklemeler, aslında karşı karşıya olduğumuz vahametin hangi boyutlarda olduğunu gözler önüne sermeye yeter de artar bile.
Baştan sona kadar her maddesi bir öncekini reddeden, eklektik, çelişki ve belirsizliklerle dolu, ırkçı bir Anayasa’dan söz ediyoruz.
Sadece, ‘’tek millet, tek vatan, tek devlet, tek bayrak’’ ile sınırlı kalmayan; etnik, dinsel, mezhepsel, yönetsel, sosyal vb. her açıdan da tümüyle ‘’tek tip’’çiliği esas alan ve bunu bir yaşam tarzı olarak topluma dayatan, üniter devlet sistemine dayalı faşist, ırkçı, şoven bir Anayasa.
İçinden geçtiğimiz süreç ve Anayasanın dayandığı mantalite dikkate alındığında, 12 Eylül Faşist rejimi tarafından halklarımıza zorla dayatılan ve kabul ettirilen bu Anayasa’nın değiştirilmesi tartışmaları, bu şekliyle, hiç bir soruna çözüm getirmemektedir. Bu Anayasa’nın rafa kaldırılıp, yeni bir Anayasa’nın hazırlanması gerekir.
Zaten bugün AKP ve MHP’nin uzlaşmasıyle gündeme getirilen 18 Maddelik ‘’Anayasa değişikliği’’ teklifinin bir oyalama ve ötelemeden başka bir anlam taşımadığı açıktır. ’’Partili Cumhurbaşkanlığı’’yla getirilmesi hedeflenen ‘’Başkanlık’’ sistemiyle, mevcut anayasanın otoriter, anti-demokratik, faşist karakteri, ‘’tek kişi yönetimiyle’’ daha bir perçinlenmiş olacaktır.
93 Yıldır milyonlarla ifade edilen bir milletin konuştuğu Kürtçeyi ve ana dille eğitimi yasaklayan Türkiye Devleti ve Onun Anayasalarının bu ayıbı bir yana; Mevcut Anayasa da öncekiler gibi, Türkiye ve Kürdistan gerçekliğini yok sayan bir Anayasadır.
Türkiye’de ‘’Türk’’ler dışındaki tüm etnisiteler için; Ezidiler, Hırıstıyanlar, Aleviler , Müslüman dindarlar için; kadınlar, gençler için; başta işçiler, tüm çalışanlar, az ve orta gelirli kesimler olmak üzere , toplumun büyük çoğunluğu için hak ve özgürlükleri ‘‘amalara, fakatlara’’ endeksleyerek , aslında ortadan kaldıran bir Anayasadır.
Mevcut Anayasa, Kürdistan gerçekliğini, Kürt milletinin ve resmi dil olarak Kürt dilinin varlığını, Kürtlerin kendi geleceklerini belirleme ve eşit bir siyasal statü ile kendilerini yönetme haklarını yok sayan bir Anayasadır.
Türkiye ve Kuzey Kürdistanı iki ayrı ülke olarak tanımlayan, Kürtlerin millet olarak varlığını ve kendi geleceğini tayin hakkını kabul eden, Kürdistan’ın kendi Parlamentosu ve Hükümeti’nin varolduğu, eşitliğe dayalı federal bir devletin Anayasası bugünün ortak çözüm yolu olabilir. Böylesi bir anayasa, sadece Kürdistan halkının değil; aynı zamanda Türkiye’de yaşayan milyonlarca Kürt’ün de hak ve özgürlüklerini güvenceye alır.
Başkanlık Sistemi mi, Parlamenter Sistem mi?
Mevcut Anayasa aynen korunarak getirilecek ‘’başkanlık’’ sistemi, bu faşist, ırkçı Anayasaya yeni bir “kişiye özel totaliter rejim” özelliğini eklemekten öte bir anlam taşımayacaktır.
Dünya’da demokratik bir Anayasa ile yönetilen, özgürlükçü, demokratik niteliklere sahip ‘’Başkanlık Sistemleri’’ mevcut olduğu gibi; Faşist, anti-demokratik bir Anayasa ile yönetilen totaliter ‘’Parlamenter Sistemler’’ de mevcuttur. Bu nedenle ‘’Başkanlık Sistemi mi, yoksa Parlamenter Sistem mi?’’ sorusu yanlış ve yanıltıcı bir sorudur.
Evet, bu nedenle de, mevcut Anayasayı ‘’yama’’larla ıslah etmeye, Başkanlık Sistemiyle daha da totaliterleştirmeye çalışan değişiklikler değil; yeni, kuvvetler ayrılığına dayalı, Türkiye ve Kürdistan gerçekliğini her boyutuyla yansıtan demokratik bir Anayasa lazım. Türkiye ve Kürdistan’daki tüm etnik, sosyal, dinsel, mezhepsel kesimlerin temsilcilerinin katılımı ve ortak iradeleriyle hazırlanacak bir Anayasa ile varolan sorunların çözüm zemini oluşturulabilir.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ın eşit, federal ortaklığını ifade eden bu sistem, özgür, demokratik, adil, eşitlikçi, çağdaş bir yaşamı ve yönetimi garantiye alan bir Anayasa ile kurulabilir ve varolan sorunlara, kendi gerçekliğimiz temelinde çözüm geliştirebilir. Federal sistemler konusunda, Bağdat Hükümeti’nin , kendi Anayasa’sını çiğneyerek yok saymaya çalıştığı Güney Kürdistan-Irak Federasyonu bizlere derin tecrübeler sunmaktadır; bu tecrübe esas alınarak, İsviçre, Kanada, Belçika, İspanya, İngiltere, İrlanda vb. ülkelerdeki uygulama ve Anayasalardan yararlanılabilir. Hatta kısmen de olsa, ABD, Almanya, Hindistan gibi ülkelerin Anayasalarından da yararlanmak mümkündür.
Elbette ki yeni bir Anayasa da tek başına yetmiyor; yukarıda tarif etmeye çalıştığım yeni bir anayasaya bağlı olarak eğitim politikası, güvenlik, savunma, sağlık, basın-yayın, yerel yönetimler yasası, parlamentoların seçilme ve çalışma sistemi, partiler yasası, seçim kanunu, ekonomik kaynakların tasnifi ve işletilmesi konusu vb. tüm yasaların da yeni Anayasa’ya uyumlu bir şekilde yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
Bugün öncelikle savaşa, OHAL’e ve sonuçlarına son verilerek, tüm Kürt partilerinin muhatab alınacağı, sorunların diyalog yoluyla çözümünü esas alan bir kültür ve anlayış egemen hale getirilmelidir .Bu sağlandıktan sonra, ifade etmeye çalıştığımız niteliklere sahip böylesi bir federasyonu tanımlayan bir Anayasa’da anlaşalım; ardından da dünyadaki ‘’Parlamenter ve Başkanlık Sistemleri’’ni bütün boyutlarıyla inceleyerek, bu Anayasa’nın ‘’Başkanlık Sistemi’’ne mi, ‘’Parlamenter Sistem’’e mi dayanacağını hep birlikte belirlemek zor olmayacaktır.
06.01.2017
Mustafa Özçelik
PAK Genel Başkanı