Soma’daki maden faciasının yankıları devam ederken bir yandan da Tunceli’den çatışma haberleri geliyor.
Neden gittiniz Kandil’e?
Süreç son derece kritik bir evresini yaşıyordu. KCK yetkilileri ne düşünüyor bunu ilk elden öğrenmek, bunu kamuoyu ile paylaşmak ve Dergimiz Tükenmez\'de açıklamak üzere yayın kurulu üyemiz Nimet Tanrıkulu ile Kandil\'e gittik. Kandil’e daha önce de kritik süreçlerin yaşandığını düşünerek birkaç kez gitmiştik.
Bu kritik süreçten kastınız nedir?
Kürt Özgürlük Hareketi (KÖH), yerel seçimlerde Ak Parti hükümeti tarafından bir biçimde kendilerini tatmin edecek bazı adımların atılmasını bekliyordu. Abdullah Öcalan ile veya belki de kendileriyle yapılan görüşmelerde bu konuda bazı sözlerin verildiği yönünde duyumlar almıştık. Ama bu sözler yerine getirilmedi. Kürt hareketinin buna karşı yaklaşımının nasıl olacağı merak konusuydu. Yaklaşan bir cumhurbaşkanlığı seçimi var. Hadisenin en azından fiilen başkanlık rejimine dönüşmesi muhtemeldi. Bu konuda Kandil ne düşünüyor ve nasıl bir tutum alacağı konusu da çok tartışmalıydı.
Kürtlere ne sözler verildi?
Onları tatmin edecek sözler. Özellikle KCK Yürütme Kurulu üyesi Sabri Ok ile yaptığımız görüşmede sürecin yasallaşarak güvence altına alınmasına vurgu yüksekti. Ok, “Mandela\'nın danışmanları vardı, arkadaşlarıyla görüşebiliyordu. Dışarı ile ilgili her türlü bilgi ve donanım olanağına sahipti, en son Başkanlık Sarayı’na davet edilmişti” derken yasallaşma ile ilgili muhtemelen verilmiş sözler çerçevesinde beklentilerini açıklamış oluyordu. Kürtler özerklik statüsünden önce sürecin yasal bir zemine oturtulmasını istiyor. Mutlak ve vazgeçmeyecekleri bir haktır bu. Ancak bırakın verilen sözlerin yerine getirilmesini...
Evet ne oldu?
Hasta tutuklu ve hükümlüler bile serbest bırakılmadı. Kalekolların yapımı hızla devam ediyor. Keşif uçakları Kandil’in üzerinde sürekli hareket hâlinde. Sınırdan top ateşi açılıyor. Korucularla ilgili hiçbir adım atılmıyor. Baraj yapımına devam ediliyor. Ama en önemlisi, halk gerillanın fazla çekildiğini düşünüyor. Bunu düşündürten bir neden de Kürt coğrafyasında kan davaları yaygınlaşmış durumda. Yasallaşmanın adı bile geçmiyor. Özerklik olayını kolaylaştırmak için Avrupa yerel yönetim özerklik şartı üzerinde Türkiye\'nin koyduğu şerhin kaldırılması için herhangi bir çalışma yok.
Bütün bunlara rağmen, Kürt siyasetinin Cumhurbaşkanlığı seçimi için Başbakan Erdoğan ile anlaştığı yönünde çok ciddi iddialar var. Kandil’de bu konu konuşuldu mu?
Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili Kürtlerin Erdoğan’ı destekleyecekleri yönünde bir eğilimin olduğunu sorduk. Sabri Ok, net bir cevap verdi: “Bizim Erdoğan’la hiçbir anlaşmamız yoktur. Böyle bir tavrımız da yok. Bunlar bir spekülasyondur. Bir algıdır. Abdullah Öcalan’ın da böyle bir açıklaması yok. Aksine HDP’yi uyarıyoruz. Başkan da (Öcalan) bunu söylüyor. HDP güçlü bir aday çıkarmalıdır.” HDP’nin çok güçlü bir aday çıkarması Erdoğan’ın aleyhinedir. Zayıf bir cumhurbaşkanı adayı çıkarması Erdoğan’ın lehinedir.
Güçlü bir aday çıkaracak mı?
HDP’yle bağlantılarım var. Bildiğim kadarıyla güçlü bir aday çıkarılması konusunda HDP’de çok yoğun bir çalışma var. Kandil “Genel seçimlerde yüzde 10 oy almak için cumhurbaşkanlığı seçiminde güçlü bir aday çıkarmak lazım. Bu seçimde yüzde 7-8 oy alırsak genel seçimlerde güçlü olurum” diye düşünüyor. Ama aday konusunu HDP’ye bırakmışlar, kendileri de çıkacak adayı destekleyecekler. Şöyle bir durum da var. Birinci tur bitti. İkinci turda AKP ve CHP’nin adayı var. İşte Kandil’in tavrı ikinci aşamada önemli olacak. Şöyle de bir durum var. Kandil, “İlkeler adına kendimizi daraltacağız diye bir derdimiz de yok” diye düşünüyor.
“SÜRECİ BİZ BOZDUK DEMEYECEĞİZ”
Öcalan’ın, kendisiyle görüşen Pervin Buldan’a birtakım adımlar atıldığı, sözler verildiği ve uzlaşma yolunda sürecin geliştiği yönünde ifadeler kullandığı söylendi. Buldan da bunu tam olarak yalanlamadı?
Sabri Ok’un ve Kandil’in genel olarak asıl söylediği şu: AKP çözüm noktasında değil. Bireysel haklar noktasında bakıyor meseleye. Bireysel hakların da bir kısmı verildi, diğerleri de peyderpey verilecek deniyor. Hepsini birden verme eğilimi yok. Maalesef devlet bu durumda. Bu durumda çözüm süreci nasıl ilerler. Bu karışık. Ama biz sorumluluk sahibi bir hareketiz. Kamuoyunun karşısına çıkıp, ‘Süreci biz bozduk, artık süreç yok demek’ de doğru değil. Dünyadaki çözümler örnek teşkil etmeli. Türkiye’de birçok aydın Güney Afrika ve İRA modellerini söylüyor. Ancak uygulamada öyle gitmiyor. Sürecin güvencesi yok. Habur ve Oslo’da olduğu gibi masa heran devrilebilir. Süreç ile ilgili hiç kimsenin güvencesi yok.
Ama MİT’e örgüt liderleriyle görüşme ve görüşme yaptırma konusunda yasal bir güvence verildi. Kandil, bu konuya nasıl bakıyor?
Deniliyor ki: “MİT’e yasal güvence verildi. İlerde herhangi bir yasal engelle ya da bir tutuklamayla karşılaşmaları durumunda MİT yasası ona göre şekillendirildi. Ama buna karşılık Abdullah Öcalan’la görüşenlerin herhangi bir güvencesi yok. Âkil insanların hiçbir güvencesi yok. Veya hükümet değiştiğinde yeni gelen bir hükümet onu devam ettirmeyebilir. Bu çok ciddi bir sıkıntı.\"
MİT’e aynı zamanda operasyon yapma yetkisi de verildi. Kandil bunu kendilerine yönelik bir tehlike olarak görüyor mu?
Tabi ki tehlikeli görüyorlar. “MİT her an operasyon yapabilir, tutuklayabilir. Her şey yapabilir. MİT yasasının baştan aşağıya Türkiye’yi bir istihbarat devletine dönüştüreceği” şeklinde bir görüş var. Kendilerine yararlı adımlar atılıyor. En son MİT yasasıyla hükümet kendisini güvence altına alıyor. Ama diğer tarafın yasal bir güvencesi yok. Âkil insanlar heyetinin raporu bile yok sayıldı. Yüzde 10 geri çekildiler deyip, bunu gerekçe yaptılar. En önemli mesele statü. Buna çok önem veriyorlar. Avrupa Yerel Yönetim ve Özerklik Yasası’nı talep ediyorlar.
Kürtler için bu özerklik yasası yeterli mi?
Bu yasayı zemin yapıp, süreci buradan ilerletmek istiyorlar. Ancak hükümet bu yasaya olan şerhinden vazgeçmiş değil.
Hükümet adım atmıyor, peki Kandil ne yapmayı düşünüyor?
Kandil özellikle “Biz bu sefer Önder Apo’ya ‘Ben geri çekiliyorum’ lafını söyletmeyeceğiz” diyor. “Hükümet gereğini yerine getirmese de biz kendimiz yapacağız. Çözüm sürecinde tek taraflı adımları biz atacağız. O adımları da kendi güçlerimizle kendimiz koruyacağız” diye düşünüyor. Hükümet bir nevi çözüm sürecini rehin almış durumda. Bu nedenle fiilen özerklik örgütlenecek. Bu anlamda artık ne örgütlenecekse, hastane, anadilde eğitim, belediyelerde çok dillilik... Yani kendi demokrasilerini kendileri inşa edecekler. Örneğin Kandil’de “Yüzde 96 Hakkâri bize ait, niye orayı örgütlemiyoruz” diye bir görüş gelişti. Orada “Siz yüzde 96 diyorsunuz ama burası da despotik bir devlet bastırabilir. Bu durumda ne yapacaksınız?” diye sorduk. “İşte bu noktada gerillaya düşen görev bunu korumaktır” cevabı verildi.
Yani defacto demokratik özerklik?
Evet.
Ama yasalar buna izin vermiyor?
Yasalara rağmen meşruluk almak istiyorlar. Zaten oradaki halk yasaları aşmış durumda. Kürt meselesinin çözülmesini istiyor. Anadilde eğitim benim en temel hakkımdır diyor. Kendi statüm en temel hakkımdır diyor. Öyleyse kendim bunu örgütlemeliyim diye düşünüyorlar. Yasaların da bu duruma kendini uydurmasını bekliyorlar. Yani yasalar arkadan gelsin anlayışı var. Bu durumda devletin baskı yapması karşısında da meşru savunma çizgisi devreye girecek.
Bu durumda PKK sürece müdahale edecek ama şiddetsiz bir müdahale olacak?
Gerillayı pek bulaştırmıyorlar bu konulara. Sivil unsurlar var. Kürt hareketinin teşkilatları. Mesela belediyeler, mahalle mahalle, köy köy, il il Meclis’lerin örgütlenmesi. Bu Meclis’lerin kendi kararlarını kendileri alması gibi. Bu kararları alırken yasalara ters düşüldüğünde hükümetin herhangi bir müdahalesi de olursa meşru müdafaa devreye girecek. Bunu da kendi milis, askeri örgütlenmeleri, yani öz savunma güçleri sağlayacak.
Çatışma çıkar mı?
Amaç çatışma değil. Ama devlet müdahale ederse, bunun karşısında direnilecek. Bu direnme çeşitli şekillerde olur. Serhildanlar olur, kitle ayaklanmaları olur. Ama şiddete maruz kaldığı takdirde de kendi hakkını koruma şeklinde olur.
Kandil ve İmralı’dan gelen açıklamalar neden çok çelişkili?
Kandil’in bu konudaki düşüncesini tuttuğum notlardan aynen aktarıyorum: “Sağlıklı bir iletişimin kurulması için, görüşmelerin kurumsallaşması ve dolaylı olmaktan çıkması lazım. Newroz’da olduğu gibi, Öcalan’ın mesajının gerçek mi değil mi, çıkarma ekleme var mı tartışmalarından da kurtulmuş oluruz böylece. Böylece kamuoyunda daha inandırıcı bir süreç yürür. Yasallaşma olsaydı ne olurdu? Newroz çok tartışıldı. Peki doğru düzgün bir yasallaşma süreci çalışsaydı, buna gerek kalır mıydı?” Bakın Hasan Cemal’ler bu yüzden işten atılmadı mı? Yarın da kimbilir hangi metin tartışılacak? Muamma olunca da çok yorum yapıyoruz.
Başbakan nasıl görüyor Kürt hareketini?
Başbakan, Kürdistan’daki alt yapıyı bozmak için, onu tahribata uğratmak için, çok özel politikalar geliştirdi. Çok ciddi şeyler yaşandı bölgede. Baskı, satın alma, manipülasyon, kaygı vb.
Kandil’deki izlenimlerinizde gördüğünüz en kritik şey ne?
Açıklanmamış olsa da çözüm süreci bitmiş. Sadece ilan edilmiyor. Kandil’in bir beklentisi yok. Ama Kandil’in çözüm sürecinden umudunu kesmesi, silahlı mücadeleye başlayacağı anlamına gelmez. Ben onlara, “Siz ne yapmak istiyorsunuz, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak mı istiyorsunuz” diye sordum. Bana verilen cevap şu: “Türkiye’de var olan istikrar bizim istikrarımız değil. Erdoğan’ın istikrarı. Çatışmaların olmaması, ölülerin gelmemesi ona yetiyor. Bu bizim taleplerimizi karşılamıyor. Fiilen ateşkese de uygun davranmıyorlar. Top atışı, keşif uçakları devam ediyor. Halkın da buna tepkisi var. Silahlı eylem de olmadan Türkiye istikrarsızlığa sürüklenebilir.
Bundan sonrası nedir?
Gerillayı harekete geçirmiyorlar. Kürt kitlelerini harekete geçirecekler. Taleplerini pratikte örgütlemeye çalışıyorlar. Kendi özerkliklerini kendileri kurmaya çalışıyorlar. Bunu yaparken daha büyük bir saldırı karşısındaki garantörleri gerilladır işte.
Gültan Kışanak en son petrolden, bölgedeki kaynaklardan pay almaktan bahsetti?
Bunlar örgütlenmenin bir parçasıdır.
Siz bu süreçte neyi önemsiyorsunuz?
Her şeye rağmen Kürtlerin demokratik siyasette ısrarını çok önemli görüyorum. Bana göre hükümet bunun teminatı değil. Ama hükümet bunu zaaf olarak görüyor. Çatışma ortamına dönmek zor görülüyor. Ama bu da yanıltmamalı.
“Barzani’ye çok eleştiri var”
Kandil Barzani konusunda ne düşünüyor?
Bence mesele Rojava’da dönüyor. AKP, içerde Kürtlerle görüşüyor. Ama dışarda PYD’yi tasfiye etmek istiyor. Ve PYD’yi tasfiye etmek için de Barzani hareketiyle ittifak yapıyor. Barzani ile ilişkilerinin çok kritik olduğunu söylediler. Barzani’ye eleştirileri var. Türkiye’ye her gün 100bin ton petrol giriyor. Kürt petrollerini Türkiye üzerinden geçirmek istiyorlar. Barzani ve AKP hükümeti stratejik ittifak halindeler ve bundan vazgeçirmeye çalışıyorlar Barzani’yi.
Âkil raporlar iyi çıktı, Başbakan yok saydı
Siz Âkil Adamlar üyesi olarak bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Âkil insanlar aslında dört gruptan oluştu. Biri Fethullah Gülen grubu, Cemal Uşşaklar vardı. PKK önerdi bazı isimleri. Ben o kontenjandaydım. Bir grubu hükümet belirledi. Bir de liberaller vardı, Murat Belge gibi. Ama ağırlıklı olarak AKP’liydi. Hüseyin Yaymanlar o gruptandı. Benim gözlemlediğim kadarıyla hükümetin bu heyeti oluşturmasındaki amacı, halkın eğilimini ortaya çıkartmak. Halkın da aslında Kürtlerin istediği bir görüşten olmadığı hareketiyle bu çıkan sonuçlarla Öcalan kuşatmaya alınmak istedi. Ama öyle oldu ki, raporlar iyi çıktı ve Başbakan’ın önüne konuldu.
Başbakan size ne sözü verdi?
Başbakan bu raporları tek bir rapora dökecekti. Oradan bir yol haritası çıkaracaktı. Ama raporlar iyi çıkınca Başbakan bunları yok saydı. Bunların tek bir rapora dökülmesi gerektiğini çok söyledik. Başbakan yok sayınca da ben bütün raporları topladım ve hepsini kamuoyuna açıkladım. Onla da yetinmedim. O raporları Cemil Bayık’a gönderdim. Onun üzerinden de Öcalan’a gönderildi. Kandil ve Öcalan raporlara sahip çıkıyor. Ama Başbakan sahip çıkmıyor. Âkil insanlar da sahip çıkmadı buna ve biz yalnız kaldık. Ama ben yine kendi raporlarımıza sahip çıkalım ve süreci devam ettirelim diye çağrı yapıyorum. Benim akil insanlara da eleştirim var. Gezi sürecinde gelin Gezi’ye sahip çıkalım dedim.
Niye sahip çıkmadılar?
60 insana mail attım tek tek. Bir iki insanın kerhen sahip çıkmasıyla kimse destek vermedi. “Bizim rolümüz başka” dendi. Hatta o dönemde Gezi’ye bugünkü gibi “darbe” demeyenler, “İyi düşünüyorsun ama bizim rolümüz başka” dedi. Aslında biz o gün Gezi’ye gitseydik, bir basın açıklaması yapsaydık, Gezi’yle barışın ilişkisini kurabilseydik, Başbakan’ın bu kadar rahat davranmasını engellerdik. Ama Âkil insanlar bunu yapmadı.
Dicle Baştürk - Taraf