Tahran’ın dış politikadaki çelişkileri devam edecek gibi görünüyor
İran'da Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın yeni kabinesinin üyeleri arasında en çok tanınan isimlerden biri olan Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, İran'ın Helsinki ve Tokyo büyükelçiliği görevlerini yürüttü.
Ayrıca İran'ın en ünlü dışişleri bakanlarından biri olan Cevad Zarif'in 2013 yılından 2021 yılına kadar yürüttüğü görev süresi boyunca yardımcılığını yaptı.
Dışişleri bakanı olmak bir diplomatın ulaşabileceği en yüksek makam ve 1988 yılından bu yana İran Dışişleri Bakanlığı'nda görev yapan Arakçi için de önemli bir başarı.
Ancak Zarif'in de sık sık şikayetini dile getirdiği üzere bu makam, İran'da imrenilecek bir şey değil.
Zira Tahran uzun zamandır birbiriyle açıkça çelişen dış politikalar izliyor ve bu da tartışmalara ve hayal kırıklıklarına yol açıyor.
İran bir yandan bölgedeki ve daha uzaktaki ülkelerle iyi komşuluk ilişkileri kurmayı vadediyor ve ABD ile müttefikleri tarafından uygulanan ve ekonomisini uzun süredir felce uğratan yaptırımların kaldırılmasını istediğini söylerken, diğer yandan birçok Arap ülkesinde, çoğu sadece Batı tarafından değil bölgedeki bazı ülkeler tarafından da "terör örgütleri" olarak görülen büyük milis gruplarının yer aldığı küresel bir anti-Amerikan İslami devrim hareketine öncülük etmeyi amaçlıyor.
Bu iki hedef sadece soyut teoride değil, doğrudan pratikte de birbiriyle açıkça çelişiyor.
Örneğin Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, seçim kampanyası sırasında İran, Kuzey Kore ve Myanmar olmak üzere üç ülkede kara para aklama ile mücadele eden Paris merkezli Mali Eylem Görev Gücü'nün (FATF) kara listesinden İran'ın adını çıkarmak istediğini defalarca kez beyan ederken, aynı zamanda çoğu "terör örgütü" olarak tanımlanan silahlı grupların yer aldığı Direniş Ekseni'ne tam destek sözü verdi.
İran, söz konusu grupları silahlandırmaya ve finanse etmeye devam ederken FATF'ın adını kara listeden çıkarmasını nasıl bekleyebiliyor?
Geçen ay yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Pezeşkiyan karşısında kaybeden Said Celili gibi katı muhafazakarlar bu konuda en azından daha tutarlı davranıyorlar ve İran'ın FATF ile işleri yoluna koyma çabalarına karşı çıkıyorlar.
Pezeşkiyan, seçim kampanyası sırasında İran'ı FATF kara listesinden çıkarmak istediğini açıklarken aynı zamanda Direniş Ekseni'ne tam destek sözü verdi.
Bu çelişkinin bir işareti geçtiğimiz yıl Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan'ın Tahran ziyareti sırasında görüldü.
Suudi Bakan, İranlı mevkidaşıyla yapacağı basın toplantısını neredeyse iptal ediliyordu.
Çünkü Bakan Faysal, Suriye'deki mezhepçi güçlerin savaşları da dahil olmak üzere İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun (DMO) yurtdışı kolu Kudüs Gücü'nün komutanı olarak yıllarca Direniş Ekseni'nin operasyonlarını koordine eden Kasım Süleymani'nin portresinin altında durmayı reddetmişti.
İran tarafı basın toplantısının yapılabilmesi için utanç verici bir şekilde salonu değiştirmek zorunda kaldı. Ancak salonun değiştirilmesi, İran rejiminin temel inançlarından vazgeçmeden verebileceği tavizlerin varacağı en son sınırdı.
Arakçi'nin dışişleri bakanı olması, İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney'in bazı tavizler verme eğiliminde olduğunu gösteriyor.
Aksi takdirde neden Pezeşkiyan'ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmasına izin versin ki?
İran rejimi, önceki Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin bu yılın başlarında gerçekleşen ve ülkeye büyük zarar veren bir helikopter kazasında zamansız ölümü öncesinde siyasete hakim olan katı muhafazakarlardan uzaklaşmak istiyor gibi görünüyor.
Hamaney'in rejimin giderek yalnızlaşmasından endişe duyduğu ve biraz nefes alacak alan yaratmak istediği açık.
Geriye şu soru kalıyor: İran ne kadar değişecek?
Dış politika gündeminin ana hatlarını çizen Arakçi, İran'ın Direniş Ekseni'ni desteklemeye devam edeceğini vurgulamış ve Şura Meclisi'nde yaptığı bir konuşmada bu hedefin "gündemlerinin en üst sırasında" olduğunu belirtmişti.
Aynı konuşmada İran'ın ABD'ye yönelik düşmanlığının devam edeceğini de kabul eden Arakçi, üyesi olduğu hükümetin ABD'ye karşı ‘çatışma yönetimi' yaklaşımını benimseyeceğini vurguladı.
Avrupa ülkeleriyle ilgili olarak ise Tahran'a yönelik "yanlış ve düşmanca" davranışlarını düzeltmeleri çağrısında bulunan Arakçi, bunun daha sonra iyi ilişkilere yol açabileceğinin altını çizdi.
Arakçi ayrıca hükümetinin dış politika önceliğinin Çin, Rusya ve "yaptırımların neden olduğu zor zamanlarda İran'ın yanında olan diğer ülkelerin" yanı sıra Afrika, Latin Amerika ve Doğu Asya'daki yükselen güçler olacağını açıkladı.
Hükümetin yaptırımları "etkisiz hale getirmeye" ve mümkünse kaldırmaya çalışacağını, bunun uzun zamandır Tahran'ın politikası olduğunu söyleyen Arakçi, hükümetinin yaptırımları kaldırma girişiminde aceleci davranmayacağını ve "bitmeyen müzakereler tuzağına düşmeyeceğini" söyledi.
İran ile dünya güçleri arasında 2015 yılında nükleer anlaşmanın imzalanmasında üstlendiği rol nedeniyle kendisini sert bir dille eleştiren katı muhafazalara yanıt olarak katı muhafazakar çizgideki eski Cumhurbaşkanı Reisi'nin bile ABD ile görüşmeleri sürdürdüğünü ve "iki kez nihai bir anlaşmaya varmaya çok yaklaştığını, ancak bilmediği nedenlerle bunun gerçekleşmediğini" söyledi.
Özetle İran'ın dış politikasındaki çelişkiyle sık sık boğuşan Arakçi, Zarif'in aksine bu çelişkiyi kabullenmiş gibi görünüyor.
Bunun yanında Arakçi, İran'ın Batı ile çok daha iyi ilişkilere sahip olamayacağını ve bu yüzden bununla yaşamak zorunda olduğunu kabul etmişe benziyor.
Aslında sorun şu ki, İran yaptırımları kaldıramadığı ve kendisine uygulanan tecridi kıramadığı sürece Arakçi'nin vaatlerinin birçoğu yakın vadede gerçekleşmeyecek.
Örneğin Arakçi, İran'ın bir enerji ve geçiş merkezi olacağını ve yeni küresel pazarlara erişim sağlayacağını vaat ediyor.
Ancak İran'ın daha geniş hedefleri bir yana, komşusu Irak'la ilişkileri bile yaptırımlar engeline takılıyor.
Pezeşkiyan, seçim kampanyası sırasında birçok kez İran'ın petrol için Çin'e sunduğu tüm indirimlerin yaptırımlar yüzünden olduğundan yakındı.
Bu durumda yaptırımlar kaldırılmadan İran hedeflerine nasıl ulaşabilir?
Ayrıca İran'ın, İsrail devletinin yıkılması çağrısında bulunma ve geçen 7 Ekim İsrail'e saldırıları düzenleyen milisleri silahlandırma politikasının doğrudan bir sonucu olarak, savaş olasılığı nedeniyle kendisini ciddi bir tehlike altında bulduğu da bir gerçek.
İran'ın Dini Lideri Hamaney, ABD ile gizli de olsa devam eden müzakerelere rağmen, 2018 yılından bu yana ülkesinin politikasının "savaş da yok, müzakere de" şeklinde olduğunu duyurdu.
Al Majalla'nin aktardığı analize göre uzmanlar bu politikanın ne savunulabilir ne de sürdürülebilir olduğunu ve İran savaştan kaçınmak istiyorsa diplomasi ve müzakere yolunu seçmesi gerektiğini söylüyorlar.
Bu da İran'ın bölgedeki istikrarsızlaştırıcı rolü konusunda bir uzlaşıya varılması anlamına geliyor.
Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan için en büyük sorulardan biri de ilk yurtdışı gezisi için hangi ülkeyi seçeceği.
Bölgesel uzlaşı yanlıları, ilk ziyaretini Riyad'a gerçekleştirebileceğini söylerken bir diğer olasılığa göre Pezeşkiyan, İran'ın bu yılın başlarında katıldığı Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS ülkeleri grubu zirvesi için Rusya'nın Kazan kentine gitmek üzere ekim ayına kadar bekleyebilir.
Bu ziyaret sırasında Moskova ile uzun vadeli bir stratejik anlaşmanın imzalanabilir.
Ancak aralarında İran'ın Atina ve Lefkoşa eski büyükelçisinin de bulunduğu bazı İranlı uzmanlar, Pezeşkiyan'a ilk yurtdışı gezisini başkent olmayan bir şehre yapmaktan kaçınması ve bunun yerine sadece Arakçi ya da Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Rıza Arif'i göndermesi çağrısında bulundular.
İran'ın dış politikasındaki çelişkiyle sık sık boğuşan Arakçi, Zarif'in aksine bu çelişkiyi kabullenmiş gibi görünüyor.
Sonuç olarak İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan'ın hedefi ne olursa olsun, İran'ın dış politikasındaki çelişkilerin, Tahran ulusal çıkarlarını mı takip etmek istediğine yoksa küresel bir davanın üretim merkezi mi olmak istediğine karar verene kadar devam edeceğini söyleyebiliriz.
Araş Azizi- Al Majalla