Türkiye-ABD ilişkilerine Kongre‘den geçen ve sırada bekleyen yaptırımlar damgasını vurdu. Trump gerçekten Türkiye’yi korumaya çalışıyor mu, kapsamlı yaptırımlar yasalaşır mı?
ABD-Türkiye ilişkilerinde tansiyon tırmanıyor. ABD Kongresi’nde, 1915 Ermeni tehcirini soykırım olarak tanımlayan kararların kabulünden sonra dün de Türkiye’ye ilişkin yaptırım hükümleri içeren savunma bütçesine ilişkin onay süreci tamamlandı.
Ulusal Savunma Harcamaları Yetkilendirme Yasası (NDAA) adını taşıyan ABD savunma bütçesi, Türkiye’ye Rusya’dan satın aldığı S-400 savunma sistemi nedeniyle F-35 savaş uçaklarının teslim edilmemesi, Türk Akım projesine katılan şirketlere yaptırım uygulanması ve Güney Kıbrıs’a silah ambargosunun koşullu olarak kaldırılmasını öngören hükümler içeriyor.
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Amerikan İlerleme Merkezi Ulusal Güvenlik ve Uluslararası Politika bölümü müdür yardımcısı Max Hoffman’a göre, bütçede Türkiye’ye S-400’ler nedeniyle F-35’lerin teslimatının engellenmesini öngören hükümler “statükonun devamı” niteliği taşıyor.
Bütçede, F-35’lerin, parçalarının ya da bu konudaki uzmanlığın Türkiye’ye gönderilmesi veya verilmesi için mali kaynak ayrılmasına yasak getirildiğine işaret eden Hoffman, bunun zaten mevcut yasağın devamı niteliğinde ve beklenen bir durum olduğuna dikkat çekti.
Hofmann, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rus yapımı S-400’lerden feragat etmediği müddetçe, Washington da F-35’ler konusundaki tutumunu değiştirmeyecektir" demekle birlikte Trump yönetiminin Türkiye'ye yönelik ağır yaptırım taleplerini dengeleyici tutumuna dikkat çekti.
Hofmann, Senato'nun bütçe tasarısında Trump yönetimini S-400'ler nedeniyle Türkiye’ye CAATSA yaptırımlarını uygulamaya zorlayacak hükümlere yer verilmediğini, bunda Beyaz Saray'ın baskısının etkili olduğunu söyledi.
ABD'li uzman, "Bu konu gündemden düşmeyecek. Ancak Türkiye'nin, daha hasmane olan Kongre'ye karşı, Trump’ın korumacılığına sığınma stratejisi işe yaramaya devam ediyor" diye konuştu.
Hofmann’a göre Trump Erdoğan’ı korumaya devam ediyor ve bu yolla Türkiye’yi yanında tutmayı sağlayarak, ilişkileri düzeltebileceği umudunu taşıyor.
Ancak şimdi dikkatler, ABD Senatosu’nun Dış İlişkiler Komitesi‘nde kabul edilen ve Türkiye’ye S-400’ler ve Suriye’nin kuzey doğusuna askeri harekatı nedeniyle kapsamlı yaptırımlar öngören tasarının akıbetine çevrildi.
Hoffman, Trump'a yönelik azil süreci nedeniyle Kongre‘nin Türkiye yaptırımları için fazla zaman ayırabilmesini olası görmediğini belirtti.
ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Alman Marshall Fonu (GMF) Türkiye Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı ise söz konusu yaptırım tasarısının Ocak ayında Senato’dan geçebileceği görüşünde.
Trump’ın, Türkiye ile dostluğunu muhafaza etmek istediğine ancak bunun yaptırımların engellenmesi için yeterli olmayabileceğine işaret eden Ünlühisarcıklı, "Beyaz Saray dışında artık Türkiye’nin Washington’da dostu kalmadı, kalanlar da Türkiye’ye yönelik bu çok yoğun tepki karşısında sessizliğe büründü. Kemerlerimizi bağladık bekliyoruz" diye konuştu.
GMF Türkiye Direktörü, yaptırım tasarısının ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi'nde kabul edildiğini hatırlatarak, "ABD Kongresi, ‘sabrımız taştı’ diyerek harekete geçti ve büyük, sürpriz bir değişiklik olmadığı takdirde, bunun Ocak ayında, Trump’ın da veto edemeyeceği şekilde, Senato’da kabul edilerek yürürlüğe girmesi bekleniyor" dedi.
Söz konusu yaptırım tasarısı, ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası’nın (CAATSA) bir ay içinde uygulanmasını, ABD temsilcilerinin Türkiye’nin uluslararası finans kuruluşlarına erişimine muhalefet etmelerini, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde kullandığı ya da kullanma olasılığı olan silah ve mühimmatların satışının yasaklanmasını, Türkiye’ye benzer silah ve mühimmat satan üçüncü ülke şirketlerine de bu satışları yapmamaları için yaptırım uygulanmasını düzenliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mal varlığının incelenerek rapor edilmesini öngören tasarı, Halk Bankası’nın yanısıra Türkiye’nin Suriye harekatına destek veren mali kuruluşlarına ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın yanı sıra Genelkurmay Başkanı, İkinci Ordu Komutanı gibi kamu temsilcilerine yaptırım uygulanmasını da düzenliyor.
Peki NATO güvenlik şemsiyesi altındaki Türkiye, hangi tehditlere karşı, nereye, ne şekilde konuşlandırılacağı tam olarak açıklanmayan Rus yapımı S-400’ler için ekonomisini, savunmasını, askeri caydırıcılığını derinden etkileyebilecek yaptırımları neden göze alıyor?
Ünlühisarcıklı bu soruyu şöyle yanıtladı: "Ben konuları tek denkleme indirgeme eğiliminde değilim. Türkiye gerçekten de yıllarca Patriot almak istedi ancak yıllarca cazip teklif yapılamadı. Ama Türkiye’nin S-400 ısrarında çok belirleyici bir faktör var: Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin kendisini devirmek istediğinden şüpheleniyor. Çok ciddi olarak 15 Temmuz’dan sonra ABD’den bir tehdit algılaması var. Bunun için Rusya ile bir ilişki kurdu, dengeleyici ittifaka girdi. Herşey böyle başladı. S-400’ler anlaşması ne zaman duyuruldu? 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından. İlk sevkiyatı ne zaman yapıldı? Yine 15 Temmuz’da, darbe girişiminin seneyi devriyesinde yapıldı. Bunlar başlı başına mesaj zaten."
"Türkiye sağlı sollu kroşe yiyor"
Ünlühisarcıklı ayrıca dün Senato'da onaylanan savunma bütçesiyle ABD’nin, bir süredir askeri ve stratejik işbirliğini güçlendirdiği Güney Kıbrıs’a 1987 yılından bu yana uygulanan silah ambargosunu koşullu olarak kaldırmasının da Ankara’ya mesaj niteliği taşıdığı görüşünde.
"Türkiye sağlı sollu kroşe yiyor durumda" diyen Ünlühisarcıklı, "ABD ile arası bozuk olduğu bir dönemde Türkiye aynı zamanda Ortadoğu’da da köşeye sıkışmış durumda. Çünkü Ortadoğu’da da Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail, Mısır’dan oluşan bir ittifak ve bu ittifak ile hareket eden Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile karşı karşıya" diye konuştu.
İncirlik’e alternatif arayışı
Amerikalı Türkiye uzmanı Max Hoffman ise ABD’nin savunma bütçesinin, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail’in Doğu Akdeniz’deki enerji ittifakı oluşturma çabalarına destek mesajı içerdiğine işaret ederek, "Açıkça görülüyor ki, Doğu Akdeniz’de oluşmakta olan önemli bir stratejik çerçeveden dışlanıyor olmak Türkiye’yi kızdırıyor. ABD’nin Kıbrıs’a silah ambargosunun kaldırılıyor olmasının Türkiye’yi daha da öfkelendirdiği de kesin" dedi.
Hoffman'a göre, bu hamleler aynı zamanda hem Kongre’de hem de ABD bürokrasisinin büyük bir bölümünde var olan, "İncirlik’e bel bağlamak yerine Yunanistan ve Kıbrıs’a yatırım yapılması gerektiği yönündeki yaygın kanaati" yansıtıyor.