Türkiye’deki gizli barış: Yaşlanan liderler bir savaşı nasıl bitiriyor?

PKK, 2025’te silahlı mücadelesini sonlandırarak barışçıl siyasete yöneldi. Bu tarihi adım, hem PKK’nin yaşlanan liderlerinin hem de Erdoğan’ın kendi miraslarını düşünmeye başladıkları bir dönemde atıldı. Ancak süreç şeffaf değil; halkın, meclisin ve sivil toplumun katılımı olmadan, sadece elitler arasında yürütülüyor. Yazarlar Ahmed Hamza ve Afolabi Toye, böyle bir barışın kırılgan kalacağını, Kürt haklarının ve taleplerinin karşılanmadığı takdirde yeni gerilimler doğabileceğini vurguluyor. Kalıcı bir çözüm için şeffaf, kapsayıcı ve hesap verebilir bir süreç öneriyorlar.

04.07.2025, Cum - 10:20 [ Güncellenme: 04.07.2025, Cum - 15:48 ]

Türkiye’deki gizli barış: Yaşlanan liderler bir savaşı nasıl bitiriyor?
Haberi Paylaş

Sessiz ama tarihi bir dönüşle, PKK, 2025 Mayıs’ında yapılan 12. Kongresi’nde resmen feshedildiğini açıkladı. Türk devletiyle kırk yılı aşkın süredir süren silahlı çatışmanın ardından, PKK artık barışçıl siyasi angajmana bağlı kalacağını ilan etti. Türkiye’nin en inatçı iç güvenlik tehdidi olarak görülen bir örgüt için bu adım hem şaşırtıcı hem de son derece önemli.
Şiddetten, Kürt meselesini Türkiye’de çözmek için yasal ve siyasi yolları kullanmaya geçiş memnuniyetle karşılanan bir gelişmedir. Demokratik süreçlere dayanan barışçıl bir çözüm hem gecikmiş hem de hayati bir ihtiyaçtır. Ancak bu geçişin yöntemi ciddi endişeler doğuruyor: Şeffaflıktan uzak, yukarıdan aşağıya, seçkinlerin gizli yürüttüğü bir süreç — ne kamuoyu diyaloğu var ne de parlamentoda bir tartışma. Türk ve Kürt halkları büyük ölçüde karanlıkta bırakılmış durumda. Şeffaflık, halkın katılımı ve kurumsal hesap verebilirlik olmadan bu barış anı, geçmişteki başarısızlıkları tekrarlama ve şiddete geri dönme riski taşıyor.

Savaşı Geride Bırakmak: Bir Militan Grubun Dönüşümü ve Erdoğan’ın Hesapları

Bu dönüşümü anlamak için PKK’nin kuruluş amacına bakmak faydalıdır. 1980’ler ve 1990’larda — Kürt halkının, dilinin ve kültürünün inkâr edildiği on yıllarca süren devlet baskısının ardından — PKK tarafından başlatılan isyan, Kürt meselesini büyük ölçüde bastırılmış ve kenarda kalmış bir davadan, ulusal ve uluslararası gündemin merkezine taşıdı. Daha önce İsmail Beşikçi gibi isimlerin, solcu Kürt grupların ve diaspora örgütlerinin yürüttüğü sivil ve siyasi çabalar Kürt kimliğini zor koşullarda korumaya çalışmıştı. Ancak hiçbiri farklı Kürt topluluklarını birleştiren, Kürt meselesini Türkiye’nin siyasi gündemine sokan ve uluslararası ilgiyi sürekli kılan büyük ölçekli bir mücadeleyi harekete geçirememişti.
Türkiye ve Suriye’de birçok Kürt için “Kürt meselesi” kavramı, PKK’nin siyasi ve askeri mücadelesinden doğdu. Bu, örgütün şiddetini onaylamak değil, Kürt meselesini kamuoyu gündemine taşımasındaki tarihsel etkisini teslim etmektir. Çatışma, 1980’lerden bu yana 40 binden fazla cana mal oldu ve hem ABD hem de AB örgütü terörist olarak tanımladı.

Bugün PKK’nin liderliği yaşlanıyor. Abdullah Öcalan 77 yaşında, 1999’dan beri hapiste olmasına rağmen hâlâ örgütün sembolik ve entelektüel lideri. Öcalan’ın örgütü feshedip demokratik yolları benimseme çağrısı yalnızca stratejik bir hesap değil, kişisel bir dönüşümü de yansıtıyor. Araştırmalar, yaşlı isyancı liderlerin gençlere kıyasla müzakere edilmiş çözümleri tercih etme olasılığının çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Öcalan’ın değişimi bu eğilimin bir örneği: zafer yerine miras arayan yaşlanan bir devrimci.
Bir zamanlar bağımsız bir Kürdistan savunan Marksist bir ateşli lider olan Öcalan, artık şiddet karşıtı, merkezi olmayan, hak temelli bir sistem olan “demokratik konfederalizm”i savunuyor. Uzun süreli izolasyonun psikolojik etkileri ve yaşamının ilerleyen evresindeki miras inşası bu değişimi besliyor. Murat Karayılan ve Cemil Bayık gibi diğer üst düzey liderler için de aynı mantık geçerli; onlar da hayatlarının sonuna yaklaşırken mirası zaferin önüne koyuyorlar.

Türk tarafında ise, 70’li yaşlarının başındaki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da kendi tarihsel mirasını düşünmeye başlamış olabilir. Görev süresinin başlarında Erdoğan, mütevazı reformlar ve Kürt açılımları başlatmıştı. Ancak sonraki yılları demokratik gerileme ve ekonomik çalkantılarla tanımlandı. Türkiye onun yönetiminde konsolide bir demokrasiye dönüşmedi, aksine daha otoriter hale geldi. İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu siyasi amaçlı yolsuzluk suçlamalarıyla karşı karşıya, Kürt lider Selahattin Demirtaş 2016’dan beri “terör” suçlamasıyla hapiste. Freedom House, 2018’den bu yana Türkiye’yi “özgür değil” olarak sınıflandırıyor.

Birbirine karşıt ama ikisi de yaşlanan iki figür — biri hapiste, diğeri sıkışmış — nadir bir uyum yaratıyor. 1990’lardaki Yaser Arafat ve Yitzhak Rabin gibi, hem Öcalan hem de Erdoğan kendi ölümlerinin gölgesinde hareket ediyor olabilir. Türkiye’deki durum, İsrail-Filistin örneğine benzer bir dinamik sergiliyor. Ancak o süreçte ABD’nin arabuluculuğu ve yasal çerçeve varken, Kürt-Türk süreci şimdilik herhangi bir yasal ya da kurumsal zeminden yoksun ilerliyor.

Türk devleti ve seçmenler açısından Kürt meselesini tanımaya yönelik bir irade görülmüyor. Hükümet, Öcalan’ın çağrısını ve PKK’nin silah bırakmasını yalnızca bir terör tehdidinin sona ermesi olarak sunuyor. Erdoğan, PKK’nin silah bırakmasını “terörsüz” bir Türkiye’ye doğru büyük bir adım olarak tanımladı; buna karşılık Kürtler için herhangi bir siyasi ya da kültürel hak teklif etmedi. 2023 seçimlerinde, bazı muhalefet partileri Erdoğan’a karşı birleşirken Kürt yanlısı partiyi dışladılar. Ne iktidar ne muhalefet, Kürt meselesiyle yüzleşmeye hazır görünüyor; ikisi de yalnızca silahlı mücadeleyi bitirmekle yetiniyor.

Bölgesel değişimler de PKK’nin hesaplarını etkiledi. İran, zaman zaman PKK’yi Türkiye’ye karşı kullanmış olsa da, kendi Kürt nüfusunu bastırdı; PKK’nin İran’daki uzantısı olan PJAK’a saldırılar düzenledi ve Suriye’de Kürtlere karşı Esad rejimini destekledi. Suriye’deki savaş, ABD ve İsrail’in İran’ın müttefiklerine yönelik saldırıları, silahlı devlet dışı aktörlere yönelik artan uluslararası hoşnutsuzluk, PKK’nin silahlı direnişini sürdürülemez kıldı.

Tarihsel olarak PKK, öncelikle Türkiye ve Suriye’ye odaklandı. 2004’te kurulan İran kolu PJAK, ilk yıllarında İran güçleriyle çatıştı. Suriye iç savaşından sonra PKK giderek Suriye’ye odaklanırken İran’daki kolu daha sivil-siyasi faaliyetlere yöneldi. PKK’nin silahlı mücadeleyi bitirme kararı, Suriye’deki Kürt güçlerini de siyasi çözüm arayışında güçlendirebilir.

Halksız Bir Barışa Doğru? Riskler ve Kürt Siyasetinin Geleceği

Tüm bu öneme rağmen barış süreci dışlayıcı kalıyor. Ne mecliste tartışıldı, ne sivil toplumla istişare edildi, ne BM gibi üçüncü taraflar yer aldı, ne de Kürtlere hangi siyasi, kültürel veya dilsel hakların verileceği belli. 2013–2015 arasındaki barış süreci de benzer nedenlerle başarısız olmuştu: resmi olmayan, şeffaflıktan uzak ve kırılgan.

Yaşlı liderler barış başlatabilir, ancak kalıcı barış meşruiyet gerektirir. Tabandan katılım, şeffaflık ve kurumsal güvenceler olmadan süreç dayatılmış ve içi boş görünebilir.
Kürt toplumundaki kuşak değişimi de süreci zorlaştırıyor. Türkiye’deki genç Kürtler gerilla savaşına daha az eğilimli; siyasete atılıyor, STK’lar kuruyor, dijital kampanyalar yürütüyor. Yaşlanan liderlik bu değişimi fark etse de, genç liderlik yetiştirmek yerine kendi mirasını yazmaya çalışıyor. Kürtlerin temel şikâyetleri çözülmezse, yeni (muhtemelen şiddetsiz ama yıkıcı) direniş biçimleri ortaya çıkabilir.

PKK’den ayrılıp yeni bir silahlı grup kurma ihtimali kısa vadede düşük; çünkü örgüt merkeziyetçi ve muhaliflerin örgütlenmesine izin vermiyor. Ancak eski savaşçıların sosyal olarak tanınması ve siyasi olarak dahil edilmesi için açık ve güvenilir çerçeveler oluşturulmazsa, şiddete dönüş riski devam eder.

Silahların Sessizliği Ama Şikâyetlerin Değil

PKK’nin feshi, yaşlanan liderler, değişen jeopolitik ve kuşaklar arası dönüşümle şekillenen tarihi bir dönüm noktasıdır. Ancak müzakereler kapalı kapılar ardında yürütülüyor. Herhangi bir barış sürecinin başarılı ve kalıcı olması için, seçkinler arası gizli bir uzlaşının ötesine geçmesi gerekir.
Süreç şeffaf değilse, sivil toplumu dışlarsa ve anlamlı siyasi veya kültürel tavizler sunmazsa, hem Kürt halkını hem de örgütün kalan silahlı kadrolarını yabancılaştırabilir.

Kalıcı barış için kapsayıcı ve şeffaf mekanizmalar şarttır. Politikacılar, Kürt kültürel ve siyasi hakları için resmi yasal çerçeve oluşturmalı, meclis tartışmaları başlatmalı, bağımsız gözlemciler ve arabulucuları davet etmeli, Kürtlerin katılımını sivil toplum ve seçilmiş temsilciler aracılığıyla sağlamalıdır. Eski savaşçıların eğitimi, istihdamı ve rehabilitasyonu için de açık mekanizmalar kurulmalıdır. AB ve BM gibi uluslararası aktörler sürece dahil edilerek şeffaflık sağlanmalı ve her iki taraf da hesap verebilir kılınmalıdır.
Bu adımlar hem sürecin güvenilirliğini güçlendirmek hem de yeniden çatışmaya sürüklenmesini önlemek için gereklidir. Yalnızca bu tür önlemler, kırılgan bir ateşkesi meşru ve kalıcı bir barışa dönüştürebilir.

 

Bu haber toplam: 7073 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:20:28:13
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x