Özer “Rojava’da Ziraat Bankası açılır mı?” başlıklı yazısında Ak Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in “Zamanın ruhunun bize emrettiği şey şudur: Devletlerin sınırlarına saygı duyarak, bu sınırları aşan ortak ekonomik, siyasi, kültürel havzalar oluşturmak… Ve halkları bu şekilde yaklaştırabilmek. Sykes-Picot anlaşması suni’dir. 19. yüzyılın ilkel ulus-devlet yaklaşımının yenilenmesi gerekir.” sözlerinden alıntı yaparak;
“İşte tam da bu anlayış, şu anda karşı karşıya olduğumuz krizi çözebilir. Yani Rojava krizini.” dedi.
ABD’nin PYD’ye desteğinin gitgide daha aleni hale geldiğini belirten Özer, PYD’nin Cenevre’de Türkiye’nin itirazı üzerine masaya oturamadığı gün, Obama’nın IŞİD’le Mücadele Temsilcisi Brett McGurk soluğu Rojava’da aldğını söyledi.
Rusya’nın da özellikle Türkiye ile yaşadığı krizden sonra PYD’yi açıktan desteklemeye başladığını, PYD’nin Moskova’da “elçilik” açmasına izin verdiğini ve PYD’nin IŞİD’le mücadelesinde kazandığı uluslararası meşruiyet ve özgüvenin de cabası olduğunu belirterek Suriye’deki Kürt oluşumuna engel olmanın artık mümkün olamayacağını savundu.
Özer “Diğer yandan, Ankara’nın PYD’yle arasındaki sorun ABD ile işbirliğinin önünü tıkıyor. ABD karada asıl PYD’ye yaslanırken, Ankara buna karşı çıkıyor. Bu da tüm ortak operasyonel planlarını bloke ediyor. Dolayısıyla Ankara’nın manevra alanı gittikçe daralıyor.” diyerek;
Özer “Esad’ın tıpkı babası Hafız Esad gibi PYD’yi Türkiye’ye karşı bir kart ve Rojava’yı da tampon bölge olarak kullanmayı planladığını” belirtti.
Rus üssü yerine Türk üssü
Özer yazısını “Bu resme bakınca da şu açıkça görülüyor: Ankara’nın PYD ile ilişkisini normalleştirmesi hem Esad’ın ve Rusya’nın elinden “Kürt kartı”nı alır, hem ABD ile işbirliğininin önünü açar, hem de içeride terörün belini ciddi şekilde büker. Tüm bunların ötesinde, Suriye’nin dağılışı ortaya tek başımıza göğüslememiz imkansız olan sorunlar çıkarıyor. Oysaki sınırlarımızda “dost” bir Kürt şeridi, bu sorunlara karşı güçlü bir tampon oluşturur. Kaldı ki bu bölgenin yabancı bir gücün güdümünde değil, Ankara ile uyumlu olmasını tercih etmez miyiz?”
“Tüm bunlar güzel hoş da, peki bu nasıl olacak? İşte Ömer Çelik’in anlattığı bu “yeni anlayış”ın benimsenmesiyle. Tarık Çelenk, böyle bir modelin nasıl uygulanabileceği üzerine çok kafa yormuş bir isim. 2007’de kurduğu “Ekopolitik” adlı oluşumun çatısı altında yıllardır Kürt sorunu üzerine çalışıyor. Dün konuştuğum Çelenk, Türkiye’nin acilen “ulus-üstü” bir model oluşturması gerektiği görüşünde.” sözleriyle sürdürdü.
Rojava’da Türk bankası
Özer, Çelenk’in “Türkiye’nin Rojava’yla hem ekonomik ve kültürel olarak, hem de güvenlik çerçevesinde bütünleşmesi gerektiğini anlatıyor. Aynı Irak Kürdistan Yönetimi’yle olduğu gibi, Ankara’nın bu bölgeyle ticari işbirliği yapmasını ve de Rojava’nın yeniden yapılanmasına lojistik ve askeri destek vermesini” önerdiğini belirtti.
Özer, Çelenk’in “O bölgede Türk bankaları kurulsun. Türk Silahlı Kuvvetleri YPG’yi eğitsin. Rus ve Amerikan üsleri yerine Türk üssü olsun” diyor. “Hatta parlamentolarının, yani demokratik bir kanton modelinin kurulmasına biz önayak olalım” diye ekliyor. Bunun için öne sürdüğü önkoşul ise, bölgeden sürülen Türkmen ve Arap unsurların geri dönmesi gerektiğini” belirttiğini söyledi.
Özer yazısına “Kulağa hoş geliyor ama, PYD ve YPG’yle böyle bir ilişki nasıl kurulacak? Çelenk denkleme tersinden bakıyor. PYD ve YPG’nin demokratik ve sivil alana çekilmesinin ve Rojava’da özerk bir yönetim kurulmasının PKK’yı özendireceğini düşünüyor. Bunun örgüte “dolaylı özerklik alanı” tattıracağını ve silah bırakmaya sevk edeceğini söylüyor. “Böylelikle Ankara PKK’ya bir çıkış yolu da göstermiş olacak” diyor. Bir diğer deyişle, “PYD üzerinden silahsızlanma” öngörüyor. Ve aslında Rojava krizinden bir çözüm modeli çıkarıyor.”
“Bu ulus-üstü anlayış, Türkiye’nin şu anda karşı karşıya kaldığı sorunları aşabilmesi için tek çözüm gibi görünüyor. Evet bu uzun yıllar alacak, çok zorlu ve çok bilinmeyenli bir süreç. Ama bir an evvel bir yerinden başlamak gerekiyor.” sözleriyle son verdi.