Gidişat çok fena. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati'nin gözlerinde ışıltı falan kalmadı. Erdoğan, 20 yıllık iktidarının sonuna yaklaşırken, devletin elinde finansal açıdan ne cephanelik varsa, hepsini tüketmek üzere. O konuştukça ekonomimiz dolara endeksleniyor. Erdoğan'ın otoriter ve dogmatik bir anlayışla üst üste yaptığı hataların bini bir para. Gezi protestoları dönemindeki tavrından tutun, ekonomi konusunda bu işin tahsilini görmüş, gece gündüz çalışmış, dirsek çürütmüş uzmanların uyarılarını hiçe sayan para politikası anlayışına kadar.
Erdoğan, bir otobanda ters yönde giden, ama kendisinden başka herkesin ters yönde gittiğine inanan bir sürücü gibi. O ters istikamette gitmekte ısrar ettikçe, başkaları şarampole yuvarlanıyor, uçurumun kenarında asılı kalıyor. Erdoğan "nas” diyerek çıktığı yoldan istese de geri dönemez artık, manevra yapacağı bir alan kalmadı çünkü. Ne var ki, onyıllardır etinden sütünden faydalandığı neo-liberalizmin kuralları da ona "nas”ın dikte ettiği hedefe varmayı yasaklıyor. Akılla, mantıkla açıklanabilecek bir iş değil yaptığı. Adı üzerinde, "nas”, yani TDK'daki anlamıyla "dogmanın” peşinde giderken, 20 yıllık AKP iktidarını sonlandıracak adımları bizzat atıyor.
Kamuoyu araştırmalarında destek kaybettiği ortaya çıktıkça vaziyeti kurtaracak yeni araçlara sarılıyor Erdoğan. Ama nafile. Hala ters yönde gittiği için, herkes önlemini almaya devam ediyor.
İktidarın zorda olduğu her zaman başvurduğu diğer bir yöntem de milliyetçi duyguları kaşımak. Bu taktik 2015 Kasım seçimlerinde sonuç vermişti hatırlayacak olursanız. Haziran seçimiyle, Kasım seçimi arasındaki, hala çözülememiş olan Ceylanpınar cinayetiyle başlayan, Kandil'in bombalanmasıyla devam eden süreç, AKP'yi MHP'nin de desteğiyle iktidara taşımıştı.
Erdoğan bu nedenle Ege'de Efes 2022 Tatbikatı'nı bir fırsat olarak görüp Yunanistan'a çıkıştı. Aslında statüsüne aykırı şekilde uzun süredir silahlandırılmış olan bazı Yunan adalarını gündeme getirip, bu adalar silahlardan arındırılmazsa, Türkiye'nin uluslararası anlaşmaların tanıdığı yetkilerini kullanmaktan geri durmayacağını söyledi. Erdoğan‘ın yüksek perdeden, tehditkar ifadeler kullanması, "Şaka yapmıyorum, sonu felaketle bitebilir” demesi, medyada hemen "Erdoğan'dan Yunanistan'a tokat gibi mesaj”, Erdoğan'dan Yunanistan'a: Kendine Gel” gibi başlıklarla yer buldu.
Erdoğan Suriye'de yeni bir harekat ihtimalini de canlandıran konuşmalar yapıyor. Rojava’sa güvenli bölge yaratma fikrinin tekrar canlandığını, "Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı ve Pençe-Kilit'le güney sınırımızda oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu darmadağın ettik… Güvenlik endişelerini yeni harekatlarla gidereceğiz” sözlerinden anlıyoruz. "Oluşturduğumuz güvenli bölgelere 500 binden fazla Suriyeli döndü” ifadeleri de, Erdoğan'ın seçime kadar Suriye'de, mültecilerin en azından bir kısmını yerleştirecek bir bölge oluşturma düşüncesinde olduğunu gösteriyor.
Hak ve özgürlükler iyice tırpanlanacak. Bunun habercisi, kamuoyunda sosyal medya yasası olarak bilinen, hükümetin dezenformasyona ceza yasası olarak satmaya çalıştığı, ama basın özgürlüğüne bir kısıtlama daha getiren yasa teklifi. Bu yasayla beraber, hükümetin gerçek olmadığını iddia ettiği her türlü habere ve yazan haberciye ya da sosyal medyada paylaşanlara ceza yağabilecek. Adalete güvenin bu denli sarsıldığı bir dönemde, özellikle de seçim döneminde şaibeli bazı durumlar söz konusu olduğunda son derece kötüye kullanılabilecek, insanları sosyal medyada şüphelerini dile getirmekten bile alıkoyabilecek bir yasadan söz ediyoruz.
Geçen hafta Diyarbakır'da 21 gazetecinin gözaltına alınması da, özellikle Kürt meselesiyle ilgili cenderenin daralacağını gösteriyor. Rojava'ye yeni bir harekat olması halinde burada olan biteni aktarabilecek gazeteciler şimdiden sahadan toplanıyor. Gazetecilere aranan suç bulunamamış olacak ki, gözaltı süresi 4 gün daha uzatıldı.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın yardımcılığına, hukukun üstünlüğü değil, siyasi kararlarla anılan hakim Akın Gürlek'in getirilmesi de önümüzdeki bir yılın hak ve özgürlükler açısından nasıl geçeceğine dair önemli bir işaret. Hükümet belki bu yolla, "gelecek yıl AKP-MHP seçimi kaybeder de devran dönerse ne yaparım?” diye düşünüp, hukukun üstünlüğünü hatırlayan savcı ve hakimlere bir gözdağı veriyor.
Bu gelişmeler doğrultusunda HDP'nin de seçime az bir süre kala kapatılacağından artık emin olabiliriz.