Gelecek Partili İnce: Irak Kürdistanı ile aramızda sınıra ihtiyaç yok

Gelecek Partisi İnsan Haklarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Vahdettin İnce’nin, Rûdaw Ankara Temsilcisi Şevket Herki'ye gündeme ilişkin konuştu.

12.02.2020, Çar - 08:36

Gelecek Partili İnce: Irak Kürdistanı ile aramızda sınıra ihtiyaç yok
Haberi Paylaş

Gelecek Partisi kurucularından partinin İnsan Haklarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Vahdettin İnce, AK Parti’nin başlangıçta “açılım” yaptığını fakat daha sonra “kapalım” yapmaya başladığını ve “tutuculaştığını” söyledi.

Halkın Gelecek Partisi’ne teveccüh gösterdiğini dile getiren İnce, Türkiye’nin tüm sorunları çözebilecek irade ve güce sahip olduklarını belirtti.

HDP, MHP, HAK-PAR ve diğer tüm siyasi partilerin Gelecek Partisi nazarında itibar sahibi olduğunu belirten Vahdettin İnce, HDP için, “6 milyon oy alan bir partiyi sistemden uzak görürseniz o sistemin bir kanadı kırılır” ifadelerini kullandı.

“Selahattin Demirtaş’ın hapiste olmasına gerek yok” diyen İnce, ancak Demirtaş’ın da geçmişteki siyaset çizgisi nedeniyle özeleştiri yapması gerektiğini söyledi.

Türkiye ile Kürdistan Bölgesi ilişkilerini de değerledniren İnce, “Aramızdaki sınırları kaldıramayız ama bu sınırları anlamsızlaştırabiliriz. Bizim bu sınırlara ihtiyacımız yok. Hakkari’den Duhok’a kadar, Duhok’tan Kars’a kadar biz bir ev ve bir aileyiz” dedi.

Vahdettin İnce’nin, Rûdaw Ankara Temsilcisi Şevket Herki ile Kürtçe yaptığı röportajın tam metni şöyle:

Siz hem Gelecek Partisi kurucularından birisiniz hem de partinin İnsan Hakları Kurulu başkanısınız, ayrıca bir dönem AK Parti içerisinde yer aldınız, geçmişteki seçimlerde bu partiden milltevekili adayı da oldunuz. AK Parti’den ayrılmanızın ve yeni bir parti kurmanızın sebepleri nelerdi?

Doğrusu aktif siyasette yer alma konusunda geçmişte de pek hevesli değildim. Evet Van’dan milletvekili adayı olmam için teklif getirildiğinde red etmedim ama aktif siyasette yer almazsam da Türkiye’nin sorunlarını takip ediyordum, siyaseti yazıyor, siyaseti okuyordum. Bir Kürt olarak Türkiye gibi bir ülkede yaşıyorsanız siyasetsiz yaşanmadığını görürsünüz. Muhakkak siyasetle ilişkiniz olur.

Siyasi partiler toplumun taleplerinin devlet düzeyinde kabul edilmesi için kurulurlar. Bu bir prensiptir. Fakat partiler iktidar olup bu tavırlarını değiştirir ve devletin taleplerini topluma dayatmanın araçları haline gelirlerse o zaman partilerin bir anlamı kalmaz. AK Parti de kurulduğu dönemde Türkiye’de belkide ilk defa toplumun taleplerini kapsamlı bir şekilde temsil etti.

Kürt meselesinde de AK Parti iktidarı döneminde önemli adımlar atıldı. Şunu sormak istiyorum; AK Parti döneminde pratikte neler değişti? Partiye karşı bu denli rahatsızlık duyulmasının nedenleri nelerdir?

İfade ettiğim gibi, kuruluşunda halkın taleplerini temsil ediyordu, Kürtlerin, Alevilerin, dindar kesimin ve ülkenin tüm farklı kesimlerinin taleplerini temsil ediyordu. Fakat bazı önemli olayların ardından, mesela 15 Temmuz’un ardından kendisini kabuğuna çekti, savunmaya geçti. Eskiden açılım yapıyordu, atak yapıyordu fakat daha sonra “kapalım” yapmaya başladı, tutuculaştı. Bu da tabi Türkiye gibi hala temel sorunlarını tam manasıyla çözmemiş bir ülke için geçerli olmaz. Bu önemli meseleleri saman altı yaparak yürütemezsiniz.

Kürt sorunu lokomatif bir sorun. Ülke dışında Suriye, Irak, İran’da Kürtlerin yaşadığı bölgelerde de bu mesele temel bir sorun ve kendisi ile birlikte farklı sorunlara yol açıyor.

Komşularla ilişkilerinize daha sonra değineceğiz. Fakat şunu bilmek istiyorum; önümüzdeki dönemde AK Parti’den, CHP, HDP ve diğer partilerden isimlerin koparak partinize geçmesi ihtimali var mı, böyle bir öngörünüz var mı?

Bunu önümüzdeki süreç belirleyecek. Partimizin performansı, söylemi, sistemi, meseleleri ele alış tarzı, tüm bunlar belirleyici olacak. Elbette biz Türkiye’de merkezi bir parti olmayı hedefliyoruz. AK Parti’nin sistemin yanında yer alarak boş bıraktığı alanları Gelecek Partisi olarak doldurmak istiyoruz. Bugün toplum içerisinde partimize büyük bir teveccüh ve ilgi var. Nereye gidersek halk bu ihtiyacı dile getiriyor. Biraz “acep başımıza birşey gelirmi” korkusu var ama halkın gözünde büyük bir ilgi olduğunu görüyoruz. bize ençok şunu söylüyorlar; cesaretinizden ötürü size helal olsun. Bir ülkede biri meydana çıktığında halk ona “helal olsun, bravo, cesaretine afferin” dediğinde bu o ülkede korku olduğunu gösteriyor. Bu da çok büyük bir ayıp elbette.

Siz toplumun bu taleplerine yanıt olabilecek bir potansiyeli kendinizde görüyor musunuz? Var olan tüm sorunları çözebilecek cesareti kendinizde buluyor musunuz?

Şüphesiz görüyoruz. Ben önce şahsım adına, sonra partim ve organizasyonumuz adına belirtiyorum, bu gücü kendimizde buluyoruz ve böyle bir amacımız var. Aramızda toplumun tüm kesimlerinden temsilciler var, farklı ideolojilere sahip olanlar var. Fakat herkes salt kendi rengi ile değil. Biz bu oluşumda rengimiz olmasını istiyoruz ama hakim reng olma gibi bir arzumuz yok. Kürtler bu sistem içerisinde yer almalı, bu ülkede olmalı ama hakim renk olmamalı. Böyle olursa eski sistemden bir farkı kalmaz. Bu farklı mazlum ve mağdurlar yaratır. Biz dediğim gibi bu sorunları aşacak iradeyi kendimizde görüyoruz. Böyle bir irade var, çünkü böyle bir ihtiyaç var. Türkiye gibi büyük bir ülke bu tarihsel sorunları çözmeden devam edemez, altında ezilir. Böyle olursa hiçbir bileşen ve taraf da başarı şansına sahip olamaz.

Diğer partilerle, CHP, HDP, İyi Parti ve yine bu partilerde yer alan Kürt siyasetçi çevresi ile ilişkileriniz var mı?

Bizim görüşmüzde siyasi partiler içerisinde akredite ve akredite olmayan partiler şeklinde bir ayrım yoktur. HDP ne ise MHP de odur, CHP ne ise HDP de odur. HAK-PAR ne ise İYİ Parti de odur. Türkiye siyaseti içerisinde yer alan tüm partiler bizim nazarımızda muteberdirler. Fakat aramızda ideolojik farlılıklar, farklı düşünceler var. Kürt meselesi bugün herkesin gündeminde var ama herkes kendi cephesinden meseleye bakıyor. Bu fikri ve hizbi farklılıklar birbirimize elimizi uzatmamamıza ve birbirimizi buyur etmememize sebep olmamalı. Herkesin bir hakikati var. Hiç kimse baştan aşağı kötü değil, hiç kimse de baştan aşağı iyi değil. Muhakkak kötü ve iyi yanları vardır. Bizim niyetimiz iyilik, doğuruluk ve hakikat neredeyse onun yanında yer almaktır. HDP birgün çıkıp doğruyu söylerse “sizin doğrunuzu kabul ediyoruz” deriz. Kötülük yaptığında da “bunu kötü yaptın” demeye hakkımız da var. Bu nedenle biz HDP’yi de bu çerçeveden uzak tutmuyoruz. 6 milyon oy alan bir partiyi sistemden uzak görürseniz o sistemin bir kanadı kırılır.

HDP eski eş genel başkanı Selahaddin Demirtaş hakkında özel bir soru sormak istiyorum. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da bu konuda bazı açıklamalar yaptı. Tutuklanmasına karşı tepki gösterdi. Fakat partinizin sözcüsü de Demirtaş’ı suçladı. Demirtaş konusundaki görüşünüze dair parti içerisinde bir çelişki mi var yoksa herkes aynı görüşte mi?

Genel Başkanımız ve parti sözcümüzün söylemleri birbirinden farklı değil. Burada bir çelişki yok, her biri meselenin bir boyutuna değinmiş. Hepimiz de siyasetçi birinin tutuklanmaması gerektiğini düşünüyoruz. Ona karşı yanıt ve eleştiriler siyaset zemininde olmalı. Selahattin Demirtaş’ın hapiste olmasına gerek yok. Fakat Demirtaş’ın da nefsi bir muhasebe yapması ve özür dilemesi gerekiyor. Yaptığımız siyaset yanlıştı, hendek savaşları, çatışmalar, Diyarbakır, Sur, Nusaybin’in yıkılmasında devletin hataları vardı ama biz de buna vesile olduk, buna yol açtık diyerek özür dilemeli. Bu açıdan Genel Başkanımız ve parti sözcümüzün açıklamalarında çelişki yok. Selahattin Demirtaş dışarıda olmalı ama aynı zamanda kendisine dönüp özeleştiri yapmalı. İzledikleri siyaset ne Kürdevari ne de Türkiyevari ve ne de bölgesel bir siyaset değildi. Bunu da bilmesi gerekiyor.

Bu konuda toplumun Genel Başkanınız Davutoğlu’ndan da bir beklentisi var. Başbakan olduğu dönemde yaşananlar hakkında da bir özür dilemesi gerekmiyor mu?

Sayın Davutoğlu hem AK Parti döneminde hem de şimdi yaşanan hatalar, acılar ve olaylar hakkında hem eleştirilerini geliştirmiş, hem sözlü ve yazılı olarak bunları dile getirmiş hem de bu konularla bir ilişkisi olmadığını dile getirmiştir. Bu nedenle tekrar çıkıp bunu yaptım, bunu yapmadım demesine gerek yok. O dönem başbakandın diye kendisine eleştiriler oldu ama ben yakından şahit oldum ki sayın Davutoğlu AK Parti’den ayrılmadan önce de partinin bu politikalarını eleştiriyor ve benimsemiyordu.

Türkiye’nin komşuları ile ilişkileri ve özellikle de Suriye konusuna gelmek istiyorum. Çok kapsamlı bir konu ama genel hatları ile Suriye sorununun çözümü için projeniz nedir? Suriye için ne düşünüyorsunuz?

Sadece Suriye değil tüm bölge için genel birşey söylemek istiyorum; kırk yamalı bir giysi gibi, bir ipi çekiyorsunuz kırkı birden düşüyor. Suriye, Irak, Libya, hatta Türkiye, İran’da bir meseleye çözüm için el atıyorsunuz altından kırk sorun çıkıyor, baş edemiyorsunuz. Bu da bölgeyi kan gölüne, çatışma ve sorun yumağına dönüştüren uğursuz Sykes Picot anlaşmasından kaynaklanıyor ancak tümden çözülemez diye bir durum yoktur. Kimsenin elinde sihirli değnek yok ki bir sallamakla sorunların tümünü çözebilsin. Partimiz ve diğer partiler de çözüm konusunda temiz niyetlerini dile getiriyor fakat Ortadoğu’da yaşanan sorunları çözmek bir o kadar da zordur ve insan bazen bir noktada tıkanabiliyor. En büyük çözüm şu ki bize dayatılan bir sistem var ama biz de halkız, halk olarak, sivil toplum kuruluşları olarak birlikte oturup karşılıklı sorunlarımızı tartışabilir, birbirimizi anlayabiliriz. Kürtlerle Türkler, Kürtlerle Araplar, Alevi, Laz hep birlikte oturup konuşabilir ve bugün kimsenin değiştirmeye gücü yetmediği bu sistem içerisinde sorunlarımızı çözebiliriz.

Türkiye ile Kürdistan Bölgesi arasında iyi diplomatik ve ticari ilişkiler var. Siz Gelecek Partisi olarak ve tabiki siz bir Kürt siyasetçi olarak her iki tarafın da birbirine ihtiyaç duyduğu bir dönemde bu ilişkilerin daha da iyi olabilmesi için neler yapabilirsiniz?

Kürdistan Bölgesi hem isim ve hem de organizasyon açısından da tüm Kürtler için çok önemli. Irak Kürdistanı sadece Iraklı Kürtlerin temsil etmiyor. Tüm Kürtlerin gözü buranın üzerinde. Bu bölgenin başarısı, kalkınması hepimizin kalkınmasıdır. Tüm Kürtler bunu yürekten hissetmeli. Biz bir ülkenin sınırları içerisinde yaşıyoruz ve Türkiye vatandaşlarıyız. Şüphesiz ki Türkiye ile duygusal bağlarımız var, ülkemizi seviyoruz, kalkınsın ve gelişsin istiyoruz ama aynı zamanda biz Kürt’üz. Nasıl ki Türkiye’deki Türkler Atlantikten tutun Uyguristan’a, Türkistan’a kadar ilişki geliştiriyor, Türkiyeli Kürtler de Kars’tan Süleymaniye’ye birbirlerine bağlıdırlar. Bu çok doğal ve hatta ilahi bir durum. Bunlar önemli konular. Onlara karşı meylimiz var, başarılı olmalarını istiyoruz, parmaklarına bir dikenin dahi batmasını istemiyoruz. Çünkü bu diken bizi de incitiyor. Bu nedenle Türkiye ile Irak Kürdistanı ilişkileri ne kadar iyi ve güçlü olursa bu her iki tarafın da çıkarına olur, her iki taraf da bundan kazançlı çıkar. Kazan kazan diye bir formül vardır. Irak Kürdistan Bölgesi kazanırsa Türkiye kazanır, Türkiye kazanırsa aynı şekilde Irak Kürdistan Bölgesi de kazanır. Ki zaten sayın Davutoğlu Dışişleri Bakanı ve Başbakan olduğu dönemde de şahsi ilişkileri bu bölge ile çok güçlüydü. Bunu çok iyi biliyorum ki sayın Mesud Barzani hakkında överek konuşuyor. Bir fırsat olursa elbette çok daha iyi ilişkiler geliştireceğiz. Kaldı ki birbirinden ayrı olmaması gereken iki yerdirler (Türkiye ile Kürdistan Bölgesi). Biz aramızdaki sınırları kaldıramayız ama bu sınırları anlamsızlaştırabiliriz. Bizim bu sınırlara ihtiyacımız yok. Hakkari’den Duhok’a kadar, Duhok’tan Kars’a kadar biz bir ev ve aileyiz.

Son olarak, siz ayrıca basın çalışmaları içerisinde de kaldınız. Programlar sundunuz, Kürt toplumu üzerine kitabınız da var. Gelecek Partisi tüzüğünde, programında ve faaliyetlerinde Kürtçe yer alacak mı? Kürtçe’ye çalışmalarınızda ne kadar yer vereceksiniz. Kürt dili sizin için ne kadar önemli?

Kürt sorunu ve Kürtlerin talepleri konusunda söylenmeyen tek bir söz bile kalmadı. Herkes kendi görüşünü söylemiş. Bağımsızlık isteyenler konuşmuş, federasyon isteyenler, özerklik isteyenler, otonomi isteyenler konuşmuş, herkes herşeyi söylemiş. Bu konuda söze değil, pratiğe ihtiyaç var. Elbette atılan adımlar da var, AK Parti bu adımları atmış. TRT Kurdi açılmış, üniversitelerde Kürtçe bölümleri var. Bunlar güzel şeyler. Ama bu konuda ne diyeceksiniz gibi bir sorudan çok ne yapacağız diye sorulmalı. Kürtçe eğitim dili olmalıdır. Bu bizim parti programımızda da var. Bu olmazsa ben şarktan garbe kadar konuşsam dahi bir faydası olmaz. Bize amel gerekiyor ve biz de bunları yapacağız inşaallah.

Ayrıca kitaplarımdan sözettiniz, beş kitabım var ve her beşi de Kürtler hakkında. Malesef Türkçe yazdım. Kürdinsan, Kürtleri Bekleyen Tehlike, Kürdüm OHAL’de Türk’üm, Kürtleri Kimdir. Bir de sayın Mesud Barzani’nin “El Barzani we Hareket Tehririye el Kurdi” kitabını Arapça’dan Türkçe’ye çevirdim.

Rudaw
Bu haber toplam: 11643 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:22:08:58
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x