İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye’nin Rojava'da desteklediği, devlet dışı silahlı bir grup olan Suriye Milli Ordusu’na (SMO) bağlı fraksiyonların, sivilleri yargısız olarak infaz ettiklerini ve bölgede faaliyet gösterirken kaybolan insani yardım çalışanlarının akibetleri konusunda açıklama yapmadıklarını belirtti.
öz konusu silahlı grubun, Türkiye’nin askeri operasyonları yüzünden yerlerinden olan Kürt ailelerin geri dönüşlerine izin vermeyi de reddederek, bu ailelerin mülklerini yağmaladığı ve hukuksuz olarak müsadere veya işgal ettiği kaydediliyor.
"Türkiye, halen fiilen kontrolü altında bulunan bölgelerde yaşanan ve çoğu vakada savaş suçu olma potansiyelini de taşıyan insan hakları ihlallerini soruşturmalı" çağrısı yapılan açıklamada, "Suriye Milli Ordusu’na bağlı güçlere, bu ihlallere son vermeleri için baskı uygulamalı ve ihlallerin sorumlularından hesap sorulmasını temin etmelidir. Söz konusu grubun mahalli komutanları da hak ihlallerinden sorumlu olan kişilerden hesap sormalıdır" deniyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Ortadoğu Direktörü Sarah Leah Whitson “insanların infaz edilmesi, mülklerinin yağmalanması ve yerlerinden olmuş insanların evlerine geri dönmelerinin engellenmesi, Türkiye’nin önerdiği ‘güvenli bölgelerin’ neden güvenli olmayacağına ilişkin ezici bir kanıt sunuyor" ifadesini kullanıyor ve ekliyor:
“Türkiye’nin düzenlediği askeri harekatın güvenli bir bölge oluşturacağına ilişkin anlatısının tam aksine, söz konusu bölgeyi yönetmek için kullandığı grupların bizzat kendileri, sivillere yönelik hak ihlalleri ve etnik ayırımcılık yapıyorlar."
HRW açıklamasının devamında şunlar kaydediliyor:
"2012-13’ten beri esasen Kürtlerin öncülüğündeki Halk Koruma Birikleri’nden (YPG) müteşekkil olan Suriye Demokratik Güçleri’nin kontrolü altındakibölgeyi, Türk Silahlı Kuvvetleri ve yukarıda anılan silahlı grup 9 Ekim 2019 günü işgal ettiler. Türkiye ve onun desteklediği fraksiyonlar, askeri harekatın başladığı andan itibaren, sivillerin yaşadığı bölgelere ayırım gözetmeksizin topçu ateşi açtılar, en az yedi yargısız infaz gerçekleştirdiler, sivillerin özel mülk olan evlerini ve dükkanlarını hukuksuz olarak işgal ettiler ve kontrolleri altındaki bölgede faaliyet gösterirken zorla kaybedilmiş olmalarından kuşku duyulan insani yardım çalışanlarının akibetleri konusunda açıklama yapmadılar.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, söz konusu ihlalleri belgelemek amacıyla aralarında iki doktor ve üç mağdur yakınının da bulunduğu 10 kişi ile görüştü. İnsan Hakları İzleme Örgütü, ayrıca aktivistlerin ve mağdur yakınlarının sunduğu, söz konusu ihlalleri doğrulayan video ve fotoğrafları da inceledi. Aralarında Suriye Milli Ordusu tarafından yayınlanan ve bu grubun mensuplarının, yerde hareketsiz olarak yatan ve bir tehdit oluştururmuş gibi görünmeyen bir kişiye ateş ettiklerinin ve başka bir kişinin cansız bedeni üzerinde onur kırıcı bir şekilde ayakta durduklarının izlendiği görüntülerin de bulunduğu bir takım fotoğraflar ve videolar, 11 Ekim günü sosyal medyada dolaşıma sokuldu. İnsan Hakları İzleme Örgütü ayrıca Hevrin Khalaf isimli Kürt bir politik aktivistin infaz edilişini de belgeledi ve Suriye Milli Ordusu’nun kontrolündeki bölgede kaybolan Kürt Kızılayı mensubu üç Kürt insani yardım çalışanının akibetlerini ve bunlardan birinin, anlaşıldığı kadarıyla hukuksuz bir biçimde öldürülmesini de araştırdı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, yakınlarının ve meslektaşlarının kimliklerini ve öldürülme biçimlerini doğrulayan üç mağdur yakını ile de görüştü.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, ayrıca 6 Kasım ve 11 Kasım tarihleri arasında, silahlı gruba bağlı güçlerin, evlerini ve başka mülklerini işgal ettiklerini ve kendilerinin veya yakınlarının geri dönmelerini keyfi olarak engellendiklerini anlatan beş Kürt sivil ile de görüştü. Kürt kökenli bir Reuters muhabiri, 30 Ekim günü evinin resimlerini paylaşarak, evinin silahlı grup tarafından işgal edildiğini iddia etti. Başka bir vakada, görgü tanıkları ve mağdur yakınları, Resulayn’a geri dönmeye çalışan üç Kürt erkeğin öldürüldüğünü, başka bir Kürt erkeğin de dönmesinin engellendiğini, oysa bölgenin Arap sakinlerinin geri dönmelerine izin verildiğini anlattılar.
Hem uluslararası insani hukuk hem de insan hakları hukuku insanların hukuksuz olarak öldürülmelerini ve yaşam haklarından herhangi bir şekilde keyfi olarak mahrum edilmelerini yasaklar. Uluslararası İnsani Hukuk, ayrıca, yaralanmış, teslim olmuş veya yakalanmış savaşçıların (hors de combat, yani savaşamaz hale geldiği addedilen insanların) kasten öldürülmelerini ve zorla kaybedilmeyi kati olarak yasaklar ve bir savaş suçu olarak görür.
Savaş hukukuna göre yağma veya özel mülkün kişisel kullanım amacıyla müsadere edilmesi yasaktır ve bir savaş suçu oluşturabilir. Savaşçılar, kişisel kullanım amacıyla özel mülke el koyamazlar, bu bir savaş suçu olduğu gibi, savaş hukuku askeri bir zorunluluk olmadığı sürece özel mülkün tahrip edilmesini de yasaklar. Uluslararası normlar, yerlerinden edilmiş insanları, mülklerinin tahrip edilmesine veya onlara kanunsuz olarak el konulmasına, işgal edilmesine veya kullanılmasına karşı korurlar.
Dahası, uluslararası hukuk bir çatışma sırasında zorla yerlerinden edilen sivillerin geri dönüşlerine, en kısa süre zarfında, koşulsuz olarak izin verilmesini de gerektirir. Silahlı güçler, güvenlik endişelerinin olduğu durumlarda, bölge sakinlerine ilişkin bireysel değerlendirmeler yapmalı, haklı gerekçeler varsa, geçici ve sınırlı kısıtlamalar uygulamalı ve insanların geri dönüşlerini engellemek amacıyla genel ve süresiz yasaklar getirmeye çalışmamalıdır. İşgalcilerin, güvenlikle ilgisi olmayan gerekçelerle, mahalli nüfusun belli kesimlerini evlerinden çıkartmaları veya onları başka bölgelerden gelen ahali ile ikame etmeye çalışmaları yasaktır.
Bir çatışmanın tüm tarafları, kendi mensupları tarafından işlendiği iddia edilen savaş suçlarını soruşturmakla ve sorumluları uygun bir şekilde cezalandırmakla yükümlüdür. Astlarının işlediği savaş suçlarından haberdar olan veya olması gereken ancak bu suçların işlenmesini engellemek veya işlenmiş suçlarla ilgili hukuki işlem başlatmak amacıyla harekete geçmeyen komutanlar da, komuta sorumluluklarının bir gereği olarak, ceza hukuku açısından mesul tutulabilirler.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün söz konusu hak ihlallerini belgelendirdiği bölgelerdeki fiili yetkililer, sorumluların hesap vermelerini, geri dönmek isteyen insanların güvenliklerini ve insanların geri dönme haklarını kullanmalarının etnik kökenleri veya kimlikleri yüzünden engellenmemesini temin etmelidirler. Türkiye hükümeti de Suriye Milli Ordusu’nun bu ihlallerden sorumlu fraksiyonlarına askeri yardım vermeyi kesmelidir.
Whitson, “Türkiye, silahlandırdığı fraksiyonların gösterdiği menfur davranışlara göz yumuyor” dedi ve ekledi: “Bu bölgeler Türkiye’nin kontrolü altında kaldığı sürece, bu ihlalleri soruşturmak ve onları sonlandırmak, Türkiye’nin sorumluluğundadır.”
Kuzey Suriye’ye yapılan askeri harekatın başlamasından bu yana, Tel Abyad (Gire Spi) ile Resulayn (Serekaniye) arasındaki bölge ile Türkiye’nin Güneydoğusu ile Suriye’nin Kuzeydoğusu arasında ilerleyen uluslararası karayolu M4’ün bir kısmının kontrolü Türk Silahlı Kuvvetleri ve SMO tarafından ele geçirildi. Eskiden Amerika Birleşik Devletleri öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyonun desteklediği Kürtlerin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri ile SMO arasındaki çatışmalar, Rusya ve Türkiye arasında 22 Ekim’de yapılan ateşkes ve güvenli bölge anlaşmasına rağmen, halen sürüyor.
Birleşmiş Milletler rakamlarına göre, askeri harekat yüzünden ilk başta 200 bin kişi yerlerinden oldu ve bunların 100 bin kadarı şimdi geri dönüyor. Bunların yarısına yakını, Tel Abyad, Ayn Issa ve Suluk’taki Türkiye’nin desteklediği fraksiyonların ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrolü altındaki bölgelere geri döndüler.
Yargısız İnfaz ve Zorla Kaybetme Vakaları
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre, Suriyeli devlet dışı silahlı gruplar, 12 Ekim günü, aralarında Suriyeli Kürt politikacı Hevrin Khalaf’ın da bulunduğu dokuz sivili infaz ettiler. Hevrin Khalaf’ın infaz görüntüleri 13 Ekim’de gün yüzüne çıktı. İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından incelenen videoda, silahlı adamların bir kadının cansız bedeninin başında durdukları görülüyor. Khalaf’ın yakınları ve aktivistler videoda görülen cansız bedenin Khalaf ait olduğunu teyit ettiler.
Başka bir videoda, kendilerini SMO mensubu olarak tanıtan silahlı adamlar ellerindeki otomatik silahlarla yol kenarında hareketsiz yatan bir kişiye ateş ederken görülüyorlar. Açık kaynaklı araştırmacı gazetecilik sitesi Bellingcat, hem Khalaf’ın infazında, hem de ikinci videodaki öldürme görüntülerinde SMO bünyesindeki fraksiyonlardan biri olan Ahrar El Şarkiye güçlerinin bulunduğunu tespit etti. Ahrar El Şarkiye, bu öldürme vakalarına karışmış olduğunu inkar etti.
Başka bir vakada, Kürt Kızılayı’nın üç gönüllü çalışanının bir yakınları ve iki iş arkadaşı, tespit edemedikleri SMO fraksiyonlarından birinin kendilerine söz konusu gönüllü çalışanları alıkoyduklarını bildirdiğini söylediler. Söz konusu gönüllü çalışanların bağlı oldukları hastanede çalışan bir doktor da, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, biri ambulans şöförü diğer ikisi hemşire olan söz konusu üç kişilik gönüllü ekiple, 11 Ekim günü bir saldırıya müdahale etmek için Suluk’a gitmelerinin ardından bağlantısının koptuğunu anlattı.
Ambulans Şöförünün amcası, şöförün erkek kardeşinin 14 Ekim günü, şöförün telefonuna bir SMS mesajı yollandığını, bu mesaja kendisini SMO mensubu olarak tanıtan birinin yanıt verdiğini, şöförün öldüğünü söylediğini ve şöförün cansız bedeninin bir fotoğrafını yolladığını anlattı. Şöförün hem yakını hem de iş arkadaşı fotoğrafta görünen cansız bedenin, şöföre ait olduğunu doğruladılar.
Şöförün Facebook hesabındaki fotoğraflarda, askeri bir üniforma giydiği, yakınlarının verdiği fotoğraflarda da şöförün cansız bedeninin üzerine YPG bayrağının örtülmüş olduğu görülüyor. Yakınları, şöförün cenazesini almamışlar. İnsan Hakları İzleme Örgütü, söz konusu kişinin bir yandan Kürt Kızılayı’nda gönüllü olarak çalışırken, aynı zamanda Kürt silahlı grubun da mensuplarından biri olup olmadığını tespit edemedi. Ancak İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, şöför o sırada veya daha önce söz konusu silahlı grubun üyesi olsa da, insani yardım dışında herhangi bir faaliyete karışmış olduğuna işaret eden hiçbir şey bulunmuyor.
Ambulanstaki kadın hemşirelerin akibetleri ise bilinmezliğini koruyor. Kadınlar son olarak SMO bölgesinde görülmüşler ve SMO fraksiyonlarından birinin mensubu olduğu sanılan kişiler, Kürt Kızılayı insani yardım grubuna, kadınların SMO fraksiyonları tarafından alıkonuldukları bilgisini vermişler. Kürt Kızılayı, kamuoyuna yaptığı açık bir çağrıyla, ihtilafın tüm taraflarını yaralılara erişimlerine izin vermeye davet etti.
Özel Mülkün Müsaderesi, Yağmalama ve Kürt Ahalinin Geri Dönüşlerinin Engellenmesi
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Suriye Milli Ordusu’na bağlı olduklarını tespit ettikleri güçler tarafından evlerinin işgal edildiğini ve mallarının yağmalandığını söyleyen iki kişi ile görüştü. Üç kişi de kendilerinin veya Kürt akrabalarının Türkiye’nin kontrolü altındaki bölgelerdeki evlerine geri dönmek istediklerini ancak silahlı fraksiyonlar tarafından engellendiklerini anlattı. SMO güçleri, ayrıca, Resulayn’da evlerine geri dönmek isteyen üç kişiyi de öldürdü.
Evi Tal Abyad’a sekiz kilometre mesafedeki Tanguza köyünde olan bir doktor, ailesinin, köylerini açılan topçu ateşi ve hava saldırıları nedeniyle 9 Ekimde terk ettiğini ve şimdi Suriye’nin kuzey doğusundaki farklı bölgelere dağılmış durumda olduklarını anlattı. Söz konusu doktor, bir Arap komşusunun kendisine Ahrar El Şarkiya mensuplarının aileye ait beş evi işgal ettiğini söylediğini anlattı; Suriye Milli Ordusu mensupları tarafından 1 Kasım günü sosyal medyada paylaşılan ve söz konusu SMO mensuplarını bu evlerden birinin önünde namaz kılarken gösteren bir fotoğraf da bunu teyit ediyor. Doktor, bu evlerin ailesine ait olduğunu kanıtlamak için söz konusu evlerin daha önceki ve sonraki hallerini gösteren fotoğrafları İnsan Hakları İzleme Örgütü ile paylaştı.
Başka bir vakada Suriyeli bir Kürt, Tel Abyad’a dokuz kilometre mesafedeki Kayuta köyünde yaşayan ailesinin, 9 Ekim günü düzenlenen ve anne ve babasının ölümüyle, erkek kardeşinin ise yaralanmasıyla sonuçlanan bir hava saldırısının ardından, Rakka şehrine kaçtıklarını anlattı. Adam, kendisinin de komşularından evinin hukuksuz olarak işgal edildiğini öğrendiğini söyledi. Adam, Kayuta’ya geri dönen Arap komşularının, bölgede yaşayan Arap bir ailenin evlerini 11 Ekim gününde veya o tarih civarında işgal ettiğini, onların peşinden de Ahrar El Şarkiye mensuplarının geldiğini anlattıklarını aktardı.
Adam amcalarının Ahrar El Şarkiye ile evle ilgili olarak iletişime geçtiğini ve söz konusu silahlı grubun evi işgal ettiklerini gösteren fotoğraflar paylaştığını söyledi. Amcalarından biri en az beş defa köye geri dönmek istemiş ama SMO fraksiyonu ona köyün askeri bölge olduğunu söyleyerek, onu köyün girişinden geri çevirmiş. Ancak adam, kendisine evin işgal edilmiş olduğunu söyleyen Arap komşularının köye girişlerine izin verildiğini görmüş.
Tel Abyad’da yaşarken 9 Ekim günü yaşanan çatışmalar yüzünden yerlerinden olan üç Kürt kişi daha mülklerinin kanunsuz olarak işgal edildiğini teyit ettiler. Söz konusu kişiler de Arap komşularının kendileriyle iletişime geçerek 14 Ekim ile 18 Ekim arasında evlerinin yağmalandığını ve SMO savaşçılarının bu evlere ya kendilerini ya da yerlerinden olmuş başka Arap aileleri yerleştirdiklerini anlattıklarını aktardılar. Tel Abyad’da dükkan sahibiyken yerinden edilmiş Suriyeli Kürt bir adam ise 18 Ekim günü dükkanının üzerinde “Ahrar El Şarkiye Yararına El Konulmuştur” yazan bir fotoğrafını gördüğünü ve savaşçıların adamın mallarının bir kısmını sundukları bir Arap komşusunun kendisine, Ahrar El Şarkiye’nin dükkandaki her şeyi yağmaladığını ve satmaya çalıştığını anlattığını aktardı.
Kuzey Doğu Suriye’deki ve Avrupa’daki aktivistler, Resulayn’a geri dönmek isterken, SMO fraksiyonları tarafından öldürüldüğünü söyledikleri üç kişinin cansız bedenlerini gösteren görüntüleri İnsan Hakları İzleme Örgütü ile paylaştılar ve bu kişilerin kimliklerini, Şeyar Mahmud Osman, Rezan Halil Culo ve Mustafa Hisso olarak teyit ettiler. Söz konusu görüntüler daha sonra sosyal medyada da dolaşıma girdi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Hisso’nun, SMO tarafından öldürülürken yanında olan amcası ile görüştü. Amca, kendisine eşlik eden üç kişi ile birlikte, mülklerini kontrol etmek amacıyla 17 Ekim günü Resulayn’a geri döndüklerini anlattı. Adamın yeğeninin büyük bir kafeteryası varmış ve yağmalanmasından endişe ediyormuş. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün görüştüğü Hisso’nun kuzeni, Resulayn’ın girişine 200 metre mesafedeki bir virajda, ailenin, SMO fraksiyonlarından biri olduğunu sandığı silahlı bir grup Hisso’nun minibüsüne ateş açmış. Amca kendisini arabadan dışarı atarak kaçabilmiş ancak yeğeni ve arabadaki diğer iki kişi öldürülmüşler."