Erdoğan'ın kayyum siyaseti seçmeni nasıl etkileyecek? Dicle Üniversitesi'nden Vahap Coşkun'a göre AKP kendi ayağına kurşun sıkıyor. Kayyum krizini uzmanlar DW Türkçe'ye değerlendirdi.
Hükümetin HDP’li Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanlarını görevden alması, Türkiye siyasetindeki tansiyonu yükseltti. Kürt sorununa dönük yeni bir çözüm süreci beklentisinin dillendirildiği bir dönemde AKP iktidarının kayyum siyasetine geri dönmesi, pek çok soruyu da gündeme getirdi. Merak edilen konuların başında sıranın İstanbul, Ankara ve İzmir’e gelip gelmeyeceği, 31 Mart’ta oluşan muhalefet blokunun kırılıp kırılmayacağı ve AKP’nin Kürt sorununda tutturduğu baskı odaklı politikaların seçmen nezdinde itibar görüp görmeyeceği var.
Erdoğan ne yapmak istiyor?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, kayyum kararlarına ilişkin olarak “Tamamen hukuki bir karar. Yasaların bize verdiği yetkiyi kullanıyoruz” açıklaması yapmıştı. Bakan Soylu, alınan kararların Anayasa’nın 127’nci maddesi ve 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 47 ve 45'inci maddeleri uyarınca hayata geçirildiğini söylemişti. DW Türkçe’ye konuşan hukukçular ve siyaset bilimi uzmanlarına göre ise kayyum uygulamasının yasal bir dayanağı olsa da hukuki ve demokratik işleyiş açısından geçerliliği sorgulanmalı.
“Kararlar hukuki değil, siyasi”
DW Türkçe'ye konuşan Sabancı Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, kayyum atama yetkisinin yasalar ile İçişleri Bakanlığı’na verildiğini ancak bu yetkinin her belediye için aynı şekilde uygulanmadığını söylüyor.
Yakın dönemde iktidara yakın pek çok belediyede büyük yolsuzluk iddialarının ortaya çıktığına, ancak bugüne kadar bu belediyelere İçişleri Bakanlığı tarafından herhangi bir soruşturma açılmadığına işaret eden Prof. Kalaycıoğlu, “Aksine bu belediye başkanlarına büyük hoşgörü ile davranıldığını gördük. Bu da hükümetin kararlarını hukuki değil, siyasi hale getiriyor” diyor.
“YSK’ya göre başka, Soylu’ya göre başka hukuk olmaz”
Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) seçime girme izni verdiği isimlerin, yargı makamı olmayan İçişleri Bakanı tarafından ‘sakıncalı’ bulunarak görevden alınmasını evrensel hukuk kurallarına göre "kabul edilemez" olarak niteleyen Kalaycıoğlu, “Ciddi bir devlette YSK’ya göre başka, İçişleri Bakanı’na göre başka bir hukuk olmaz. Eğer YSK’nın kararları İçişleri Bakanı’nın farklı yorumu yüzünden çiğneniyorsa, bu durum seçmenin ‘Neden oy vereyim ki?’ diye sormaya başlamasına neden olur” diye konuşuyor.
İçişleri Bakanı Soylu’nun kayyum uygulamasını savunmak için yaptığı açıklamaların "gerçeküstü" ve "hukuk kitaplarında okutulacak türden hatalarla dolu" olduğunu savunan Prof. Kalaycıoğlu, “Dünyadaki bilimsel standartlara göre Türkiye 2010’lu yıllardan itibaren demokrasi ve hukuk devleti olma özelliklerini kaybetmiş durumda” değerlendirmesinde bulunuyor.
"Bu bir pilot proje”
Peki, AKP'nin kayyum hamlesi hangi amaca hizmet ediyor?
Yerel yönetim deneyimlerini içeren “Ademimerkeziyet El Kitabı”nın yazarı olan Prof. Dr. Cengiz Aktar, Türkiye yasalarındaki "terör" tanımının genişliğine dikkat çekerek “Hükümet terör tanımının genişliğine sığınarak yaptığı her şeyin yasal olduğunu savunuyor. Böylelikle de demokratik alanı kendi hesaplarına göre daraltıyor” ifadesini kullanıyor.
AKP’nin 15 Temmuz darbe girişiminden sonra HDP ve DBP’li 94 belediyeye kayyum atadığını hatırlatan Prof. Aktar, “Asıl hedef HDP’ye göz açtırmamak. İkincisi ise muhalefete geçen belediyelerde ortaya saçılabilecek bütün yolsuzlukların ortaya çıkmasının önünü almak” diye konuşuyor.
Türkiye’de iktidarın yerel yönetimlerde en ufak bir özerklik alanı bırakmak istemediğini dile getiren Cengiz Aktar, şu görüşleri dile getiriyor:
“Son kayyumlar bir pilot projedir. Bu adımların idari anlamda Türkiye’de seçilmişlerin belediyeciliğini yok etmek amacı taşıdığını görüyoruz. AKP artık bir sonraki seçime odaklı bir seçmen siyaseti yürütmüyor.”
"AKP, kendi ayağına kurşun sıkıyor”
Merak edilen önemli konulardan biri de iktidarın kayyum uygulamasında ısrar etmesinin Türkiye siyasetini ve Kürt oylarını nasıl etkileyeceği.
Çözüm süreci döneminde oluşturulan “Akil İnsanlar Heyeti”nde yer alan isimlerden biri olan Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, bu soruya şu yanıtı veriyor:
"AKP iktidarı, kayyum uygulamasıyla her bakımdan kendi ayağına kurşun sıkıyor.”
Hükümetin 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri sonrasında yaşadığı kan kaybının ardından muhalefeti sindirmek amacıyla kayyum silahına sarıldığını ifade eden Vahap Coşkun, “Özellikle HDP’nin batı illerinde Millet İttifakı’nı destekleyerek büyükşehirlerde AKP’ye büyük kayıplar verdirmesinin hesabı soruluyor” diye konuşuyor.
"CHP denge siyaseti yapıyor”
Bununla birlikte, Erdoğan’ın HDP’ye "kayyum cezası" kesmesinin genel anlamda muhalefet içerisinde bir kırılma değil; daha yakın bir iletişim ortaya çıkarabileceğine işaret eden Doç. Dr. Coşkun, “CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi gibi muhalefet partileri seçimlerde AKP karşısında birlikte hareket etse de her konuda aynı görüşte değil. Ancak HDP tabanında yeterli bulunmasa da tüm muhalefet partileri kayyumlara ciddi tepki gösterdi” değerlendirmesinde bulunuyor.
“Muhalefet partilerinin tabanları yakınlaşıyor”
Özellikle CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhalefet partileri arasında bir denge politikası yürütmeye çalıştığına işaret eden Coşkun, şunları söylüyor:
"HDP dışındaki muhalefet partilerinin bu aşamada kayyum karşıtlığı konusunda daha keskin bir dil kullanacağını sanmıyorum. Yine de muhalefet partilerinin tabanlarında bir yakınlaşma olduğu görülüyor. Öte yandan AKP artık HDP kitlesinden oy devşirme şansını tamamen yitirirken, mevcut politikalarıyla kendisine oy veren Kürt seçmenlerinin de uzaklaşmasına yol açacaktır. Kayyum hatası, dönüp bumerang gibi iktidarı vuracak.”