Türkiye seçimlere doğru giderken, Erdoğan iktidarı içeride ve dışarıda iyice sıkışmış görünüyor. Köprüden önce bir son çıkış sapağı olarak ‘Rojava operasyonu’ kartını kullanmak istiyor. Bunun çok tehlikeli ve riskli bir hamle olabileceği de anlaşılıyor. AKP liderliği gözünü karartmış durumda. Çünkü, İslamcı oligarşi 20 yılda elde ettikleri kazanımların bir çırpıda uçup gitme olasılığından ölümcül bir korku duyuyor. Bu çıkış yolu, ‘kapsamlı bir Rojava operasyonu, daha doğrusu savaşı olabilir mi’ sorusu akla geliyor. Çok zor ve riskli de olsa, çıkış yolları arasında en etkili ve kısa sürede sonuç yaratacak adım böyle bir hamleden geçiyor diyen gazeteci Merdan Yanardağ’ın ‘Seçimden önce son çıkış Suriye’mi’ başlıklı yazısının satır başları:
Yanlış hesap Şam’dan döndü
Erdoğan-AKP iktidarının 2023 seçimlerini kazanmasını sağlayacak milliyetçi bir dalga yaratma hesabına yeniden gelebiliriz. Öncelikle belirtmeliyiz ki; bilgisiz, birikimsiz ve görgüsüz AKP yönetici kadrolarının, hem Suriye’deki Baas rejiminin gücünü ve toplumsal desteğini, hem bu ülkenin sosyolojisini, kültürünü ve tarihsel oylumunu, hem de bölgedeki etnik, dinsel ve siyasal dengeleri bütünlük içinde ve doğru şekilde okuyamadığı anlaşılıyor. Oysa Arap ulusçuluğunun ve modernleşmesinin merkezlerinden biri olan Suriye ve Baas hareketi, bu ülkede toplumsal ve entelektüel bir desteğe sahip. Rejimi destekleyen etkili bir aydın sınıfı var. Rejim kendi varlık gerekçesini ahlaki ve tarihsel bakımdan güçlü bir şekilde açıklayabiliyor. Görece sınırlı bir laikliğin bile, Suriye’de mezhepler arasında bir barış ortamı yarattığı ve ülkeyi bir arada tuttuğu gerçeği güçlü bir şekilde ortaya çıkıyor. Beşar Esad iktidarı, ilk yıllarında liberalleşme ve piyasa ekonomisi yolunda bazı adımlar atsa da, Baas rejimi ne kadar yozlaşmış olursa olsun hala halkçı, kamucu, anti-emperyalist ve anti-siyonist çizgisini koruyor. Bilimsel analiz yeteneğinden yoksun oldukları zaten bilinen AKP yöneticileri, ortalama bir matematiksel bakıştan da yoksun oldukları için, dünyada oluşan yeni güç merkezlerini de tam olarak kavrayamıyor. Dolayısıyla, iktidar, Asya’nın neden yükseldiğinin, Asya-Pasifik hattının niçin yeni küresel hegemonya mücadelesinin alanı olduğunun da pek farkında değil. Dahası, dünyada yeni oluşan güç merkezlerinin bu çatışmadaki konumunu, örneğin Rusya, Çin ve İran’ın Ortadoğu ve Hazar Havzası’ndaki yaşamsal çıkarlarını; özellikle İran ve Rusya’nın bölgesel rolü ve ağırlıklarını da yanlış hesapladıkları anlaşılıyor. Zaten Esad yönetimi bu nedenle kazandı ve bu başarıyı tam zafere de dönüştürecek gibi görünüyor.
Erdoğan’ın Tahran bozgunu!
Peki, yukarıda çizdiğimiz tabloya karşın, AKP yeni bir Suriye macerasına girebilir mi? Bu olasılık çok zayıf, ama Erdoğan yönetimi için “köprüden önce son çıkış” olma özelliğini de hala koruyor. İran, Rusya ve Türkiye arasında bu hafta Tahran’da yapılan Zirvenin tek gündemi Suriye sorunuydu. Astana Süreci’nin bir devam niteliğindeki Zirvenin en önemli konularından biri de Erdoğan yönetiminin Suriye’nin, en azından Tel Rifat bölgesine yapmayı planladığı operasyondu. Edindiğimiz bilgilere göre, üçlü zirvede Türkiye’nin Kuzey Suriye’de operasyon yapmasına yeşil ışık yakılmadı. Dahası Erdoğan yönetiminin, Suriye ve Rusya güçlerinin İdlib’e yönelik operasyonları için ateşkes ilan etme çabaları da sonuç vermedi. Tersine Putin, İdlib’de sıkışıp kalan ve Türkiye’nin çabalarıyla varlıklarını koruyan cihatçı çetelere dikkat çekerek Erdoğan’ın verdiği sözleri hatırlattı. Zirvenin bitiminden üç gün sonra ise Rus uçakları İdlib merkezini vurdu. İddialara göre bu operasyonda “siviller” de öldü. Bu operasyon AKP iktidarına güçlü ve sahadan verilen bir yanıt niteliği taşıyordu. İran’ın dini lideri Ali Hameney ise, Cumhurbaşkanı Reisi ile birlikte kendisiyle görüşen Erdoğan’a, “Rojava’ya yapılacak herhangi bir askeri saldırı tüm bölgeye zarar verir” diyerek, ülkesinin tutumunu en yetkili ağız olarak açıklıyordu. Zirve sonunda yayınlanan 16 maddelik ortak açıklamada ise, “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü” güçlü bir şekilde vurgulanıyor, altına Türkiye’nin de imza koyması sağlanıyordu. Açıklamada, “Suriye ihtilafına askeri çözüm getirilemeyeceğine ve ihtilafın yalnızca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararları çerçevesinde, BM’nin kolaylaştırıcılığında, Suriye’nin öncülüğü ve sahipliğinde bir siyasal yolla sona erdirilebileceği” belirtiliyordu.
Erdoğan’ın operasyon ısrarı
MHP’yi de yanına alan Erdoğan yönetiminin Rojava’ya yönelik operasyon hesaplarına, ABD ve AB ülkelerinin de karşı çıktığı biliniyor. Çünkü, ABD ve Avrupa için önemli olan şey, İsrail’in güvenliğinin sağlanmasıdır. Bunun için Rojava’da kurulan Batı yanlısı ve İsrail’i destekleyen federe ya da bağımsız bir Kürt devleti, en iyi sonuç diye görülüyor. Dolayısıyla bölde giderek kurumsallaşan Kürt yapılanmasının zarar görmesine ABD’nin izin vermesi zaten beklenemez. Tablo böyle olunca; AKP Türkiye’sinin bölgede ve dünyada yapayalnız olduğu söylenebilir. Ancak, Erdoğan iktidarının Suriye’ye operasyon konusunda ısrar edeceği de bellidir. Çünkü, ABD ambargosu nedeniyle Türkiye üzerinden dünya pazarlarına açılan İran’ın, böyle bir operasyona, sonuna kadar karşı çıkmayacağı varsayılıyor. Diğer taraftan, Ukrayna savaşı ile meşgul ve bu nedenle Batı ile başı dertte olan Rusya’nın da, Türkiye’yi bütünüyle kaybetmemek istemeyeceği değerlendiriliyor. Bu iki hesabın da yanlış olduğunu düşünüyorum. Rusya ve İran’ın hiçbir koşulda Türkiye’nin Rojava’da kapsamlı bir operasyonuna “evet” demesi mümkün değildir. Dahası, Suriye ordusunun böyle bir girişime kayıtsız kalacağını sanmak, bölgede ve dünyada olup bitenleri hiç anlayamamak demektir. Kaldı ki, Suriye yönetimi, böyle bir operasyonu “savaş” nedeni sayacağını açıklamış durumdadır. Diğer yandan, Kürt yönetimi de Esad rejimiyle ilişkilerini yumuşatacak adımları atıyor. Dolayısıyla, mevcut koşullarda AKP iktidarının bir “çılgınlık” yaparak girişeceği Rojava operasyonun tam tersine sonuçlar yaratacağı açıktır. Suriye iç savaşının başladığı günlerde, 2012’de, “Esad kalırsa Erdoğan gider” diye yazmıştım. Esad kaldı, öyle görünüyor. Erdoğan da gidişini hızlandıracak her şeyi yapıyor.
yazının linki için tıklayın...