Yeni Şafak yazarı Müfit Yüksel, son süreçte muhafazakar Kürtlerin ikilem içerisinde kaldıklarını ve kendilerini sahipsiz hissettiklerini, bazı İslâmcıların ise \'Türkçülük\' yapmaya başladığını, AK Parti tabanında da bu eğilimin güçlenmeye başladığını dile getirdi ve bunun gelişmesi halinde Kürtlerin ayrılık hareketinin güçleneceğini vurguladı.
Al Jazeera\'da İrfan Bozan imzasıyla bilhassa muhafazakar ve islamcı kürtleri yakından tanıyan Araştırmacı yazar, sosyolog Müfit Yüksel ile bir söyleşi gerçekleştirildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu döneminde danışmanlığını yapan Müfit Yüksel halen düzenli olarak Yeni Şafak gazetesinde yazmaya devam ediyor.
Muhafazakar Kürtlerin ikilem içerisinde olduklarını, kendilerini sahipsiz hissettiklerini, çatışmalar öncesinde PKK’ya doğru sistematik ve kurumsal bir şekilde yönelen hatta bazı İslâmi grupların neredeyse PKK’ya angaje olduklarını dile getiren Yüksel\'e göre bölgede PKK’ya yöneliş durdu ve çözülmeler başladı.
Yüksel\'in konuşmasından öne çıkan satır başları:
PKK 1993 şartlarında askeri yöntemlerle bazı alanlarda geriletilse bile o dönem şunu dedi: “Ben 20 sene sabrederim/beklerim, 20 sene sonra bölgede gençlik benim kuşaklarım/gençliğim olacak” dedi. Çünkü PKK kurumsallaşmasını sadece askeri/silahlı anlamda oluşturmadı. Sivil alanda da kurumsallaşmalara gitti. Zamanla, PKK’nın emellerine/amaçlarına hizmet eden en az 20 kadar yayınevi en az bir o kadar kurum, kuruluş oluştu. PKK kendisine müzaheret eden üst akıllara da dayanarak uzun vadeli politikalar belirleyip, projeler uyguladı. Devlet, PKK kadar uzun vadeli politikalar/projeler üretemedi. PKK, o tarihteki kurumsallaşmalarının meyvelerini topluyor bugün. PKK insanlara etnik Kürt damarından girdi. Halkın dinine/imanına, dini geleneklerine ters yönde olsa da, maalesef o etnik damar kanalından gençleri etkiledi. Gençlere o yönde dinamizm vaat etti, gençlik de dinamizmi orada gördü.
\"AK Parti masanın Türk tarafında algısı oluştu\"
2011’den sonra AK Parti, kamuoyundaki algı bağlamında, masada Türk tarafına geçti. PKK ve uzantıları masanın Kürt tarafı gibi algılandı. Dolayısıyla, çözüm sürecinde, Kürt kimliği zemini büyük oranda PKK tarafına kaydı. Sonuçta 7 Haziran seçimlerindeki tablo ortaya çıktı. HDP, bölge dışındaki Kürtlerden bile ciddi/büyük oranda oy alabilecek bir şemsiye haline geldi, dindar ve İslâmcı Kürt gruplarının bazı temsilcilerini de içine aldı. Fakat 7 Haziran sonrasında sonra PKK/Kandil bir harakiri yaptı. PKK’nın Şehir-Gençlik yapılanması olan YDG-H seçimden iki-üç gün sonra bölgedeki tüm sivil toplum kuruluşlarına bildiriler gönderdi. Bu bildiriler sürecin bitirilmesi ve adeta açık savaş ilanıydı. Ben bu bildirilerden bazılarını gördüm. Bildirilerde “Bundan sonra burada sadece biz varız, burada hükümet de, tek otorite de biziz, bizimle muhatap olacaksınız” denildi. Yani bağımsızlık ilânı gibi bir şeydi. Korkunç, ağır şartlar taşıyan bildirilerdi. Halk bunlara “Dağlarda silahla dolaşacaklarına düz ovada siyaset yapsınlar, atık silahlı mücadele dönemi bitti” diyerek oy vermişti. PKK seçim sonuçlarını Sol/Stalinist ideolojik temelin alışkanlığıyla “Devrimci halk ayaklanması”nın fitilinin ateşlenmesi olarak değerlendirdi, böyle bir denemeye girişti. Kasım seçimlerinde halk buna tepki olarak, PKK’nın siyasal uzantısına desteğini geri çekmeye başladı.
\"AK Parti reformları devam ettirmeli\"
AK Parti yeniden reformları devam ettirmeli. Kimse ile pazarlık yapmadan gerekli reformları bizzat kendisi yapacak. Kürt kimliğini benimseyip “masanın karşı tarafında da biz varız. bu bağlamda sorunu nasıl çözeriz” diye düşünmesi gerekiyor. “Kürt sorunu var” diyerek, bunu da PKK’dan soyutlayarak çözmeye çalışmalı. Bu denilmezse/yapılmazsa PKK marjinalize edilemez. AK Parti’nin çok ciddi olarak reformlar yapması, bu konuda daha fazla adımlar atması lazım. Bu ülke bir imparatorluk bakiyesi ve bir imparatorluk bakiyesinin çekilebileceği son sınırlar üzerinde. Sınırlar tartışılmamalı. Bu anlamda Federasyon çözüm getirmiyor. Ulus devletten ortak devlete doğru bir gidiş olması lazım. Ortak devlet derken herkesi kapsayan/kucaklayan, anadil dahil tüm temel kimlik haklarını garanti altına alan az ve öz bir anayasayı yazmak lazım.
AK Parti’nin buna niyeti var mı sizce?
\"AK Parti’nin buna niyeti var mı?\" sorusunun ötesinde Türkiye’deki başka aktörlerin, bu konuda devleti etkileyen başka güçlerin niyeti var mı? Buna bakmak lazım. Niyet okuyamıyoruz ama bir sıkıntı olduğu ortada. Ben Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın buna açık olabileceğini düşünüyorum.
Erdoğan sorunu “kimlik sorunu” olarak kabulleniyor mu?
Kürt sorunu derken PKK’nın kastettiği gibi bir Kürt sorunu değil de “Kürt halkının sorunları” var diyor sanırım. Bir açık kapı bırakıyor. Bu açık kapının üzerinden gidebilir.
\"AK Parti tabanında Kürt denilince tepki oluşmaya başladı\"
Kürt lafı edilince aşırı tepki gösterilmeye başlandı. Geçen sene bile herşeye hoş bakan insanların bir kısmı aniden dönmeye başladı. Bazıları MHP’den de ileri konuma gelmeye başladı. Maalesef bu tutum AK Parti tabanında şu an gelişiyor. Rahatsız edici bir durum. Bu tutum reformların önünde engel teşkil eder. Bu tutumu/gelişmeyi tasfiye etmek, kurutmak lazım. Yoksa böyle bir akımın gelişmesi ileriki aşamalarda ülkede iç savaşa davetiye çıkarır.
“İslâmi ötekileştirme”
Bir takım İslâmcılar, Türkçülük yapmaya başladılar. İslâmi kökenli, İslâmi hassasiyeti olan Kürtlere bile şüpheyle, potansiyel PKK’lı gözüyle bakıp sürekli onları PKK’lı olmadıkları yönünde teste tabi tutuyorlar, mucizevi kanıt istiyorlar, buna zorluyorlar. Bu tutum çileden çıkartıcı bir hal almaya başladı.
Bu dil bir Erdoğan da Davutoğlu’nda yok ama tabanda böyle bir dil, sanki gizli bir elle, yaygınlaştırılıyor. Mesela Kürtlere, Ermeni muamelesi, gayrimüslim muamelesi yapmak. Muhafazakâr kesimde Ermeni meselesine ilişkin bir imaj var. Bu imajın yanlışlığı ayrıca sorgulanır. Bu olumsuz imajı aynen Kürtlere de tatbik etme eğilimi var. Bu problemli/hastalıklı bir bakış açısı. Böyle bir zihniyetin gelişmesi çatışma getirir bu çatışma da maalesef çok kanlı olur. Ülkeye, Müslümanlığa yazık olur.
Benzer bir durum bugün Kürtler için de mi geçerli?
Sanki oraya doğru sürükleniyor. AK Parti tabanında ya da muhafazakâr tabanda şu son dönemde Kürtlere karşı gelişen/yükselen bu tutum oraya doğru yol açar. Bunun kesin olarak engellenmesi lazım. Kürtler PKK ile, örgütle özdeşleştirilerek o tarafa doğru zorla itilmeye çalışılıyor. Yüz yıl önce de, Arnavutların silahlarını zorla toplama gibi, son derece yanlış uygulamalarla Arnavutlar, ayrılıkçı siyasal grupların kucağına itildi. Buraya doğru tehlikeli bir gidiş söz konusu.
\"Sizin bu ümmetin içinde ne işiniz var. İslâm Dünyasının hiçbir sorunu sizi ilgilendirmez. Sizinle ortak paydamız yok\" tarzında söylemler, coğrafyamıza yapılan en büyük kötülüklerden biridir. Bir taraftan, Kürtler içerisinde kök salmaya çalışan din karşıtı, etnik/Stalinist-ulusalcı örgütlenme ve hareketlerden şikayet edilirken; diğer yandan başta İslâmi kimliğe ve ümmeti gözeten hassasiyetlere sahip Kürtlere yönelik bu tarz dışlanma/ötekileştirilme ameliyesi asla kabul edilemez. Bilinçli/bilinçaltı olarak Kürtleri ümmetten/İslâm’dan dışlayıp kovmaya yönelik söylem ve tutumların coğrafyamızda daimi bir kargaşaya sebep olacağı akıldan çıkarılmamalıdır.
Oysa ki, Anadolu\'’nun, Diyarbakır\'ın, Dohuk\'un, Erbil, Kerkük ve Süleymaniye\'nin güvenlik hattı, en batıda Bosna, Priştina ve Tiran\'dan geçer. Rumeli ile bağlarını koparmış bir Anadolu, Kürdistan\'\'ı da kaybederse, \"Müslüman\" vatanı olma özelliğini de tamamen kaybetmiş olur. Bunun bedelini sadece Anadolu ve Kürtler değil, tüm İslâm coğrafyası ödemek durumunda kalır.