PKK-Devlet müzakere sürecine geri dönecek mi?

Kürt meselesinin 24 Temmuz’dan bugüne kadarki seyrinde yaşananlar çatışma ya da müzakere işlerine dair kararları giderek her iki taraftan kuvvetli figürlerin iki dudağından çıkacak iki kelama bağlı olmaktan çıkaran bir hal alıyor.

27.04.2016, Çar - 15:05

PKK-Devlet müzakere sürecine geri dönecek mi?
Haberi Paylaş

24 Temmuz 2015’te Kandil’in bombalanmasıyla mühürlenen “müzakereden çatışmaya” geçiş kararının bu yakınlarda askıya alınması, yeniden müzakereye dönülmesi ihtimali var mı?

Hem Kürt meselesinin seyri üzerinde etkili olabilecek aktörlerin bir zamandır yapıp ettikleri, hem de durup dururken bir anda peyda olan son birkaç haftanın “çözüm sürecine dönülsün-dönülmesin” tartışması “müzakere kapısı yeniden mi aralanıyor?” sorusunu akla getiriyor.

“Bu durum, HDP’nin silahsız siyasetin çözüm işinde etkin bir enstrüman olabileceğine dair bir özgüveni yeniden edinmiş olduğunu ve bu pozisyonunun PKK tarafından da kabul edileceğine kani olduğunu gösteriyor.”

Devlet ve PKK cenahının tepe mevkilerinden gelen açıklamalara itibar edilecek olursa bu soruya evet demek kolay görünmüyor. PKK cenahı müzakerelere dönmeye hazır olduğunu bildiriyor bildirmesine, lakin müzakerelere devletin tepe mevkilerinin kabul edecek gibi görünmediği bir yerden, Dolmabahçe mutabakatı üzerinden dönebileceğini söylüyor.

Devletin tepe mevkii, Cumhurbaşkanlığı ise, “ne müzakeresi, ne mutabakatı, son terörist teslim oluncaya ya da imha edilinceye kadar” pozisyonunda. Bu açıklamalar “müzakerelere kapı aralanıyor mu” sorusuna evet demeyi zor kılmakla beraber, mezkûr soru sorulmaya devam ediyor; çünkü bu açıklamalarla uyumlu olmayan gelişmeler, işaretler de var.

İşaretler

İşaretlerden ilki yine PKK cenahından. PKK cenahı bir zamandır işlerin beklentilerinden farklı bir biçimde geliştiğini, hendek savaşı stratejisinden çekilmeye hazır olduğunu ve üçüncü bir göz nezaretinde müzakerelere hazır olduğunu bildiriyor.

Ancak bu cenahtaki daha kararlı açıklamalar HDP’den gelmiş görünüyor. HDP, 24 Temmuz’la başlayan sürecin hemen başında aldığı, ancak uzun müddet sürdüremediği çatışma karşıtı pozisyona yeniden kuvvetli bir dönüş yapmış durumda ve istikrarlı bir biçimde müzakerelere dönülmesi çağrısı yapıyor.

Bu durum, HDP’nin silahsız siyasetin çözüm işinde etkin bir enstrüman olabileceğine dair bir özgüveni yeniden edinmiş olduğunu ve bu pozisyonunun PKK tarafından da kabul edileceğine kani olduğunu gösteriyor.

Üçüncü bir işaret de devlet cenahından. Davutoğlu’nun “2013 Mayıs’ına dönülürse ...” açıklaması, devletin tepesinde müzakerelere geri dönülmesi için neyin gerektiğine dair “PKK’nin ülke dışına çekilmesi” ve “PKK’nin teslim olması” türünden bir farklılığın olduğunu gösterdi.

Dördüncü ve hiç de hafifsenemeyecek bir işaret de ABD’den geldi. ABD’nin Ankara Büyükelçisi, bildiğim kadarıyla ilk kez bu kadar net bir açıklama yaparak PKK’yi silah bırakmaya çağırdı ve bu itibarla da hem Kürt meselesinin Türkiye kısmının da ABD’nin ilgi alanında olduğunu bildirdi, hem de doğrudan bir çağrıda bulunmuş olarak PKK’yi muhatap aldığını gösterdi.

Devletin ve PKK’nin tepe mevkilerinden gelen ve müzakerelere geri dönüşün pek de muhtemel olmadığını gösteren açıklamalara rağmen “müzakerelere kapı mı aralanıyor” sorusunu sorduran ana işaretler bunlar.

Bu kadarıyla bu işaretlerin öyle aman aman kuvvetli işaretler olduğunu düşünmek mümkün değil. Lakin bu işaretler öyle durup dururken verilmiş işaretlere de benzemiyor. Aksine, muhtemelen Kürt meselesini ve devletle PKK arasında yürüyen çatışma durumunu çevreleyen şartların değişmesiyle ilgili işaretler bunlar. Yine muhtemelen, tarafların müzakerelere dönüp dönmemek kararını giderek daha kuvvetli bir biçimde etkileyecek değişikliklerle ilgili işaretler.

“Devlet PKK’yi şimdi yenmenin ne PKK’yi ne de Kürt meselesini bitirmek demek olmadığını iyi biliyor.”

Değişen şartlar

Kürt meselesini çevreleyen şartlarda gerçekleşen ve bu itibarla da müzakerelere dönme ya da dönmeme kararını her iki taraftan yetkililerin saf iradesine (keyfine) bağlı olmaktan çıkarabilecek görünen bu değişiklikleri birkaç başlık etrafında ele almak mümkün.

İlk değişiklik daha ziyade şehir ya da hendek savaşlarının gidişatıyla ilgili ve hem PKK’nin, hem HDP’nin, hem de devletin kararlarını etkileyecek türden bir değişiklik, daha doğrusu bir sonuç. Belli ki, hendek savaşları PKK’nin beklediği türden bir sonuç üretmedi. Bir kere aylardır yürüyen şehir savaşlarına Kürt kitleleri itibar göstermedi bu belli; ama bunun kadar önemlisi Kürtler şehir savaşları boyunca büyük bir fiziki ve insani yıkım yaşadı ve sıradan Kürtlerin nazarında bu yıkımın faili devlet olmakla beraber yol vereni PKK oldu.

Bu hal PKK açısından yeni kararlar almayı teşvik eden bir yeni durum demek çünkü PKK şehir savaşları öncesinde Kürtler nezdinde sahip olduğu moral üstünlüğe artık sahip değil. Aynı durum HDP açısından da bir karar aralığı durumu oluşturuyor; çünkü HDP’nin 24 Temmuz sonrasında ısrar ettiği siyasi mücadele çizgisinin o kadar hafifsenmemesi gerektiği başta PKK, çoklarınca anlaşılmış bulunuyor.

Şehir savaşlarının gidişatı devlet açısından da bir karar aralığına işaret ediyor çünkü her ne kadar devlet PKK’yi şehirlerde etkisizleştirmekte ve “PKK yenildi” fikrini kamuoyuna kabul ettirmekte başarılı olmuş görünüyorsa da, işlerin o kadar yolunda gitmediği de ortada.

Şundan: Bir kere şehir savaşları devletin beklediğinden uzun ve maliyetli olmuş görünüyor. İkincisi, yaşanan bütün eziyete rağmen Kürt kalabalıklarının devlete yanaştığına dair bir işaret yok. Üçüncüsü, bütün kayıplara karşın PKK’ye katılımların durmadığı anlaşılıyor. Dördüncüsü, Türkiye kamuoyunun önemlice bir kısmı giderek PKK’nin şehir savaşlarında etkisizleştirilmesiyle yetinmeyip daha fazlasını isteyen bir ruh haline kapılıyor.

Son olarak, devlet PKK’yi şimdi yenmenin ne PKK’yi ne de Kürt meselesini bitirmek demek olmadığını iyi biliyor. Bütün bunlar, devlet açısından da, 24 Temmuz civarında alınan çatışmaya dönme kararını oluşturan şartlardan farklı şartların oluştuğunu, bu itibarla da yeni kararların alınmasını mümkün, hatta gerekli kılan bir karar aralığının oluştuğunu gösteriyor.

Rojava’da değişen

Kürt meselesini çevreleyen şartlardaki değişikliklerin ikincisi Suriye’yle, Rojava’yla ilgili. Çözüm sürecinin çökmesine dair analizlerde başlangıçta epey ihmal edilmişti ama 24 Temmuz civarında değişen bir başka şart da Türkiye’nin Suriye siyaseti olmuştu. Malum, 24 Temmuz civarında Türkiye, Suriye ve IŞİD siyasetinde müttefiki olduğu ABD çizgisine daha yakın bir siyaset takip etmeye koyulmuştu. Türkiye’nin bu siyaset değişikliğinden bugüne Suriye ve Rojava’da olanlar, PKK’nin endişe ettiğinin, Türkiye’ninse arzu ettiğinin çok altında sonuçlar üretti.

Söz konusu değişiklik, ne PKK’nin endişe ettiği gibi PYD’ye Rojava’da mevzi kaybettirdi, ne de Türkiye’nin arzu ettiği gibi Türkiye’ye ve Suriye’deki müttefiklerine Suriye’de mevzi kazandırdı. Başka bir deyişle, geride kalan birkaç ay içerisinde, hem devlet hem de PKK Suriye ve Rojava’da işlerin akıbetini şekillendirmede Türkiye’nin rolünün sınırlı olacağını idrak etmiş oldu.

“Hem devlet, hem de PKK için şu belli: ABD, Kürt meselesinin Rojava ve Güney Kürdistan kısmıyla olduğu kadar kuvvetli bir biçimde olmasa da Türkiye ve dolayısıyla da PKK kısmıyla da ilgilenmeye hazırlanıyor.”

Bu, hem PKK hem de devlet için kararlarını yenilemeyi teşvik eden bir yeni durum çünkü PKK açısından Rojava’nın akıbeti 24 Temmuz’a nazaran daha güvenli, devlet için de Türkiye’nin Suriye’deki pozisyonu 24 Temmuz’a nazaran daha zayıf.

Türkiye’nin ve PKK’nin Suriye ve Rojava’daki müstakbel rollerine dair bu zorunlu uzlaşma her iki taraf için de çatışma sürecinin akıbetine dair yeni kararlar almayı teşvik eden bir duruma işaret ediyor.

ABD sahne alıyor

Kürt meselesini çevreleyen şartlardaki değişikliklerin sonuncusu ve bugün olmasa da yakın gelecekte daha önemli olabilecek olanı, ABD’nin hem Rojava hem de PKK meselesine angaje olmasıyla ilgili.

Hem devlet, hem de PKK için şu belli: ABD, Kürt meselesinin Rojava ve Güney Kürdistan kısmıyla olduğu kadar kuvvetli bir biçimde olmasa da Türkiye ve dolayısıyla da PKK kısmıyla da ilgilenmeye hazırlanıyor ve çok muhtemelen de ne Türkiye’nin ne de PKK’nin beklentilerine uygun biçimde ilgilenmeye hazırlanıyor.

Türkiye ile PKK arasındaki ihtilafta şimdiye kadar kararlı bir biçimde Türkiye’nin yanında yer almış olan ABD, gerek PKK-PYD’nin Rojava’da gösterdiği anti-IŞİD performansa, gerekse de Türkiye’nin Kürt meselesinin giderek Güney Kürdistan ve Rojava’yla içiçe girmesine bağlı olarak PKK’ye dair tutumunu revize etmenin işaretlerini veriyor. Söz konusu revizyon, kuvvetle muhtemel, Türkiye’yi küstürmeyecek bir revizyon olacaksa da halen önemli ve hem devlet hem de PKK açısından çatışma ve müzakere işlerine dair yeni kararlar almayı teşvik eden bir gelişme.

Özetle, Kürt meselesinin 24 Temmuz’dan bugüne kadarki seyrinde yaşananlar çatışma ya da müzakere işlerine dair kararları giderek her iki taraftan kuvvetli figürlerin iki dudağından çıkacak iki kelama bağlı olmaktan çıkaran bir hal alıyor. “Müzakere sürecine kapı mı aralanıyor” sorusunun giderek

daha sık sorulmasını mümkün kılan işaretler de bu halle ilgili olsa gerek.

Prof. Dr. Mesut Yeğen, İstanbul Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi.

Al Jazeera
Bu haber toplam: 7936 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:22:43:49
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x