Bu kez Yunanistan’a karşı tekrar tırmandırılan bir saldırgan üslup var. Erdoğan, Atina’nın hem Fransa, hem de Amerika Birleşik Devletleri ile savunma anlaşması oldunun farkında. İki ülke de bu anlaşmayı Türkiye’nin saldırganlığından dolayı yaptı. Yani NATO’nun üç üyesi her gün Yunan adalarını işgal tehdidi savuran Ankara’nın bir gün bir bela açabileceğinin farkında.
Atina’yı tehdite devam eden Cumhurbaşkanı hızını alamayıp bir de Yunanca tweet attı ve "Yunanistan'ı bir asır önce olduğu gibi pişmanlığa yol açacak rüyalardan, sözlerden ve eylemlerden kaçınması ve aklı başına dönmesi için bir kez daha uyarıyoruz" dedi.
Ancak asıl gözüne kestirdiği bölge Suriye… Biden’ın Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan’ın Erdoğan’ın danışmanı İbrahim Kalın ile yaptığı telefon görüşmesinde böyle bir harekata kesinlikle karşı olduklarını söylemesine rağmen ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf’in Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde yaptığı konuşma ilginçti.
Leaf komiteye, Türkiye'yi olası Suriye operasyonundan vazgeçirmek için ellerinden gelen çabayı gösterdiklerini ancak Ankara'nın, ABD istiyor diye operasyondan 'geri adım atacağını' düşünmediğini söyledi. Bu Erdoğan tarafından yeşil ışık olarak yorumlanabilir. Cumhurbaşkanı’nın dün yaptığı konuşmada bunun ip uçları da vardı:
“Sınırlarımızı 30 km derinliğinde bir güvenlik hattıyla koruma hattı kararlılığını hayata geçiriyoruz. Terör örgütlerini sadece bizim sınırlarımızdan uzaklaştırmakla kalmıyor, komşularımızın huzuruna katkı sağlıyor. Terör koridoru kurulmasına izin vermeyeceğimizi, güvenlik hattının eksik kısımlarını tamamlayacağımızı ifade etmek istiyorum.
Hiçbir müttefik ve dostumuzun ülkemizin kaygılarına karşı çıkmayacağını, tercihlerini terör örgütlerinden yana kullanmayacağını ümit ediyoruz. Endişelerimizi anlamaları ve saygı göstermeleri en tabii hakkımızdır.”
Bu muhtemelen Washington’a verilmiş bir mesajdı. Biden Yönetimi’nin kameralar önünde böyle bir operasyona karşı olduğunu açıklarken kapalı kapılar ardında onay veriyor olma ihtimali yok değil. Hele bu Rusya’nın denetimindeki bölgeye yönelik olacaksa. Ancak bu tepki olmayacağı anlamına gelmiyor elbette. Özellikle Kongre ve medyada. Suriye’ye bir savaş Ankara’nın F-16’ları unutması ve mevcut yaptırımların daha da ağırlaştırılması anlamına gelecektir. Türkiye her halükarda ağır bir bedel ödeyecektir, yönetim sessiz kalsa bile.
Erdoğan, Rojava’yı “terörle” suçlarken Türkiye gerek SİHA’lar, gerekse topçu atışlarıyla sivilleri de hedef almaya devam ediyor. Atina’yı Yunanistan’daki Türk azınlığa kötü muamele ile suçlarken (Çin’in Uygurlara yönelik soykırım uygulamalarını özenle yok saydığını hatırlayalım) komşuda hala bir Türk azınlık olduğunu, Türkiye’de ise planlı devlet politikaları sonucu Rumların kökünün kurutulmuş olduğunu unutmuş görünüyor. Ayrıca kendi topraklarının önemli bir bölümünü oluşturan Kürtlere yönelik baskı ve zulüm uygulamalarını hiç hatırlamıyor.
Siyaseti Türklerin Türklerle yaptığı bir eylem olarak değerlendiren muhalefet de bu politikaya tam uyum sağlıyor. Kürtlerin demokratik siyaset hakkı bile varoluşsal bir tehdit olarak algılanıyor. CHP yandaşı medyaya baskıda kıyamet koparılırken 21 Kürt gazetecinin ev baskınıyla gözaltına alınması sessiz kalınarak geçiştiriliyor.
Türkiye, iktidar ve muhalefetiyle çivi gördüğü her yere çekiçle koşan bir ülke. Toplumun sorunlarını giderek daha fazla şiddete başvurarak çözmeye çalıştığı bir ülkenin tüm komşularına ve halklarına saldırgan bir yaklaşım içinde olması kaçınılmaz.
Diyaloğun, müzakerenin değersiz hale geldiği, güce tapılınan ve kendisini dünyanın merkezi gören bir ülke ve toplumdan barışçıl, karşılıklı saygı ve anlayışa dayalı çözümler aramasını beklemek gerçekçi değil açıkçası. Laikçisi ve dincisiyle bitmeyen bir Cihad ruhuyla donatılmış bu toplum, sonu felaketle bitecek maceralara atılmaktan kaçınmayacaktır.
Erdoğan’ın şu andaki söylemine rağmen Yunanistan’a savaş açabilecek bir mecali yok, hele Ukrayna’da Rusya’nın başına gelenleri gördükten sonra. Esip gürlemeye devam edecektir elbette. (Ege’de bir askeri çatışma kazası veya yanlışlıkla bir Yunan askeri gemisinin batırılmaması koşuluyla.)
O nedenle Erdoğan kaçınılmaz olarak Kürtlere yönelecek ve muhtemelen OHAL ilan ederek savaş ortamında yapacağı bir seçimde kendi zaferini ilan edecektir. Herhangi bir askeri müdahale için NATO Zirvesi’ni beklemesi muhtemeldir ancak operasyonun zamanı daha çok seçim takvimine göre belirlenecektir.
Harekat emriyle birlikte OHAL ilanı, geride kalmış kırık-dökük medyanın tamamen susturulması, sandık başlarında devlet gazetecisi dışında kimsenin olmaması sağlanacaktır. Tablo açıktır, Suriye’de savaşa hayır demeyen herkes Erdoğan’la bir döneme daha evet demiş olacaktır.