Günler geçti; ABD Başkanı Joe Biden, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı aramadı. Hiç anmadı da.
Dışişleri Bakanı Antony Blinken, mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu’nu uzun atladı. Aramadığı gibi Türkiye’yi baş edilmesi gereken ülkeler arasında Çin’in yanına koydu. “Sözde müttefik” dedi.
Savunma Bakanı Lloyd Austin, Hulusi Akar’ı çaldırmadı. Tebrik mesajına da dönmedi.
İlişkiler model ortaklıktan ‘güvenlik’ ilintisine tenzil olmuş ki bir tek Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ı aradı.
Büyük devlet için ne gam! Bağımsız, dik duruşlu, kendine güvenen! Suriye’ye, Libya’ya, Kafkasya’ya asker salan, denizlerde gemiler yürüten…
Yok, öyle değil. Büyük bir üzüntüdür Saray’ı kaplayan, keder: “Arasaydı iyiydi!”
Bir de İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu kahır çekiyormuş. Aranmamış.
Dostluk sabır ister; illaki o telefon çalacak!
***
Malum ABD’nin derdi S-400’ler, Türkiye’ninki Kürtler.
Donald Trump’la birlikte liderden lidere özel diplomasi sona erdi. Erdoğan’ın ekibi kıvranarak kilidi açmak istiyor, bunun için esniyor. “Girit modelinden gidelim” diyorlar. Bu modelden kasıt 1990’larda Rumlara gidecekken Türkiye’nin tehditleri üzerine Yunanistan’a yönlendirilen S-300’lerin Girit’e yerleştirilmesi. Fakat bu da kandırmaca, S-300’leri NATO sorun etmedi. S-400’ler ise ittifakın güvenlik sistemi için tehdit, Rusya için paylaşılamaz bir sır küpü. Bu pazarlığa ne Amerikalılar girer ne de Ruslar.
Erdoğan’ın bir de şartı var: “Ama siz de Suriye’de PKK/YPG/SDG’ye desteği keseceksiniz.”
ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price, "Girit modeli" için "S-400 konusunda pozisyonumuz değişmedi" yanıtını verdi. Blinken daha önce 'mevcut yaptırımlarla durum değişmezse daha fazlasına bakacaklarını' söylemişti.
Biden’ın ilişkileri normalleştirmekten anladığı “Ankara’nın yanlış kararından dönmesi”, Erdoğan’ın anladığı ise her zamanki gibi bir al-ver. İnatçı bir zıtlık.
Biden’ın ekibinin bakış açısı Kongre’ye hakim refleksi yansıtıyor: İlişkileri müttefiklik kıvamına döndürelim ama kilidi açacak olan Ankara’dır. Ankara ise karşılık bekliyor.
Erdoğan’ın "Biden'ın ilişkilere gereken özeni göstereceğine inanıyoruz” sözünün Washington’ı etkilemediği aşikâr. Kayış bir kavrasa motor dönecek ama tutmuyor.
Biden ve ekibinin seyir defteri daha temas olmadan öncü mesajlarla Erdoğan’ın huzurunu kaçırıyor:
- Dışişleri’nden Osman Kavala’nın bırakılması çağrısı.
- Boğaziçi direnişinin Washington’da gündemleşmesi.
- Cumhuriyetçi ve Demokrat 50 senatörün, Erdoğan’ın içeride ve dışarıda muhalifleri bastıran otoriteryen gidişatına dur denilmesi için Biden’e yazdığı mektup.
Yani Amerikan müdahaleciliği ‘diplomasiye dönüş’ başlığıyla geri gelirken ortakların ‘iç dizayn’ dokunulmazlığı da sınırlanıyor.
Öyle anlaşılıyor ki demokrasi ve insan hakları konusunun dış ilişkilerde araçsallaşmasının yansımalarını Türkiye de hissedecek.
- Ankara’nın S-400’ler için öne sürdüğü Kürt şartına yanıt da şaşırtıcı olmadı. Pentagon Sözcüsü John Kirby "Suriye Demokratik Güçleri (SDG), IŞİD ile mücadeleye devam ettiğinden onlara yardım etmeye devam ediyoruz” dedi.
Trump yönetiminin iğreti bir değerlendirmeyle izlediği ‘petrole bekçilik’ siyasetinde de üslup değişirken Kürtlerle ortaklık daha ‘ilkesel’ bir çerçeveye gidiyor. Bunun siyasal anlam kazanıp kazanmayacağını kestirmek zor. Petrol yataklarını ABD’nin koruyup korumayacağı sorusuna Kirby, "ABD Savunma Bakanlığı personeli ve sözleşmelilerinin, petrol kaynaklarını geliştirmeye çalışan şirketlere destek sağlama yetkisi yok" yanıtını verdi. Pentagon’un bir diğer sözcüsü Jessica L. McNulty ise Rudaw’a demecinde “SDG, Amerikan kuvvetlerinin desteği ile IŞİD'e gelir kaynağı olmasın diye bu petrol yataklarını koruyor” ifadelerini kullandı.
***
Ankara’nın Kürt açmazı kendi elleriyle ayaklarına attığı gemici düğümleri yüzünden büyürken ortaklık ilişkilerini de rehin alıyor. Biden’ın daha gelmeden ilan ettiği gayet köşeli pozisyon da orta yolun bulunmasını zorlaştırıyor. Hele hele IŞİD yeniden toparlanırken, Ruslarla kapışmanın bir sahnesinin de Suriye olacağı kesinken ve Esad yönetiminin ümüğüne binme niyetleri gizlenmezken Biden’in Kürtlerle ortaklığı kesmesi beklenmiyor.
Belki beklenen telefonun gelmemesinin nedeni sırf umursamazlık, dolaylı cezalandırma ya da Türkiye’nin öncelik olmaktan çıkması değil biraz da ilişkileri yeniden asacak bir kancanın bulunamayışı.
Erdoğan içeriyi de dışarıyı da tadını çıkara çıkara dağıttı, ilişkileri hırpaladı. Her şey lime lime; dökülüyor. İstikrarın şaşmadığı tek dosya hâlâ Kürtler. Dehşet bir inatçılık.
İçerdeki dizaynın oluşturduğu cendere de manevra alanı bırakmadı.
Mademki ilk temas henüz gerçekleşmedi bari oluncaya kadar Suriye ve Irak birleşik cephesinde bir şeyler yapıp Biden’ın karşısına yeni bir saha gerçekliğiyle çıkalım diyen bir çaba görüyoruz. Biden koltuğuna oturuncaya kadar Tel Ebyad ve Menbic taraflarında tırmandırılan çatışmalarla kontrol çizgisini biraz daha genişletme denemeleri sonuç getirmedi. Bir diğer stratejik hedef PKK’nin Suriye-Irak bağlantısını kesmeye yönelik olarak kurgulanmıştı. Dicle hattında Derik’ten bir yarma hamlesi üzerinde duruldu. Burada da aranan fırsat bulunamadı. Irak tarafında Şengal taraflarında pozisyon elde etmeye dönük planlar da Bağdat ve Erbil üzerinde kurulan baskılara rağmen yürümedi. Akar’ın Bağdat ziyaretinden sonra Şengal’e ortak operasyon senaryoları üzerinde duruldu. PKK’nin hareket kabiliyetini sınırlamaya dönük 2019 yazından beri artan oranda Pençe-Kalkan operasyonları zaten devam ediyor. Ve 10 Şubat’ta Gare dağının hedefe alındığı Pençe Kartal-2 Harekâtı başlatıldı. Gare daha içerilerde, Şengal ve Rojava’ya geçiş güzergâhlarıyla bağlantılı bir yerde. Kürt kaynaklara bakılırsa Erdoğan harekâttan PKK liderlerinden birini ele geçirerek ya da burada tutulan bazı asker ve istihbaratçıları kurtararak içerdeki kasveti dağıtacak bir müjde çıkarmayı hedefliyordu. Ama dün itibariyle bu olmadı.
Biden kuvvetle muhtemel Ezidilerle ilgili oluşan hassasiyete binaen Şegnal’de bir harekâtı onaylamıyor. Ancak Gare, Haftanin, Metina, Zap ve Kandil’e yönelik operasyonlara ses çıkarmayabilir. Bu eskiden beri böyle. Suriye’de 2014’ten bu yana YPG-SDG’yle ortaklıkta farklı bir dosya oluşsa da Irak tarafında PKK’ye karşı savaş konusunda Türk-Amerikan uyumu bozulmuyor.
ABD’nin ikili siyaseti Ankara’nın öfkesini dindirmedi, dindirmiyor.
Öfkeli ve sert gidişat Kürtlerle ilgili bir makas değişimine izin vermiyor. S-400’le ilgili pazarlık girişiminin karşılıksız kaldığını da Kalın’ın dün akşamki sözlerinden anlıyoruz: “ABD tarafı şimdiye dek herhangi bir müzakereye girmeyeceklerini söyledi. Türkiye de geri adım atmayacak.”
Velhasıl Kürt meselesinin bir koşul olarak S-400’lere bağlanması her iki mesele üzerindeki çözümsüzlüğü derinleştiriyor.