Ahval\'de \'Türkiye üç cephede de savaşı kazanabilir mi?\' başlıklı bir yazı kaleme alan yazar Burak Tuygan, Türkiye\'nin Suriye ve Libya\'daki son durumunu ve koronavirüs salgını sonrası ekonomik durumunu değerlendirdi.
O yazı şöyle:
Uzun süredir Suriye ve Libya’da aktif bir savaş yürüten Türkiye’nin gündemini son bir aydır tamamen koronavirüs krizi işgal ediyor. 11 Mart’ta ilk vaka ve 17 Mart’ta da ilk ölümün gerçekleştiği resmi açıklamalara göre şu ana kadar bin 643 kişi hayatını kaybetti, vaka sayısı 80 bine dayandı.
Diğer iki cephede olduğu gibi koronavirüsle mücadeleyi de kendine has yöntemlerle sürdüren Türkiye, açıklanan rakamlara göre vaka sayısında dünyada dokuzuncu, ölüm sayısında ise 12’inci sırada yer alıyor.
Koronavirüs krizinin ekonomik, siyasi, diplomatik, askeri, sosyal pek çok yansımaları olacak. En hassas konu ekonomi. Büyük bir cari açık verecek Türkiye’de işsizlik oranının yüzde 20’leri geçmesi bekleniyor. İhracatta yaşanacak büyük daralma (gayri safi milli hasılanın (GSMH) yüzde 30’unu karşılıyor) , turizmden (GSMH’nin yüzde 12’si) elde edilecek sıfır gelir, vergi gelirlerindeki büyük düşüş, bütçeden koronavirüsle mücadele için yapılacak onmilyarlarca liralık harcama AKP hükümetinin çözüm bulması gereken sorunların başında geliyor.
Türkiye 2018’de ABD ile yaşanan Rahip Brunson krizinin yanı sıra, Suriye ve Libya’da savaşın maliyetinin hızla artmasından dolayı büyük bir ekonomik krizle karşılaşmamak için Merkez Bankası kaynaklarını tüketmeye başladı. Bankanın 40 milyar liralık ihtiyat akçesi dahi bütçeye aktarıldı. Bu yılın ilk üç ayında da Merkez’in rezervlerinden 20 milyar dolar kullanıldı.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Türkiye, üzerinde Cumhurbaşkanlığı amblemleri olan yardım malzemelerini yakın coğrafyadaki ülkelere gönderiyor. Bu yardımlarla Erdoğan, Çin ve Rusya ile yarışmaya, ülkelerden övgüler almaya çalışıyor. Hâlbuki Türkiye’nin kasasında neredeyse hiç para yokken Çin’in rezervlerinde 2016 rakamlarına göre 3 trilyon 120 milyar dolar, Rusya’nın ise 2020 Mart ayında 563 milyar doları bulunuyordu.
Siyasi yansımaların da ilk işaretleri geçtiğimiz hafta sonu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun birkaç saatlik istifa şovuyla ortaya çıktı. Her ne kadar Soylu’nun istifası Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edilmediyse de, kamuoyundaki genel kanaat Soylu’nun artık Erdoğan kabinesine large geleceği.
Koronavirüsün oluşturduğu şoktan dolayı Suriye ve Libya cephelerinde çok büyük gelişmeler yaşanmıyor.
Avrupa Birliği’nin Libya’ya ambargoyu denetlemek için deniz ve havadan Libya sınırlarını denetlemeye başlamasından sonra Türkiye’nin bu ülkeye istediği gibi silah sevkiyatı yapmasının önü büyük oranda kesilecek.
Tahminlere göre Libya Ulusal Anlaşma Hükümeti (UAH) şu ana kadar Türkiye’den 20 milyar dolarlık silah satın aldı. Bu fiyatlara gönderilen Suriyeli paralı askerlerin maliyetleri dâhil değil.
Ancak hem Halife Hafter’in petrol vanalarını kapatmasından dolayı UAH’nin ciddi bir parasal darboğaza girmesi ve hem de uygulanan ambargodan sonra Türkiye’nin Libya stratejisinin büyük bir çıkmaza girdiği belirtiliyor.
Türkiye’nin tek avantajı, rakip kamptaki Hafter ve destekçisi ülkelerin de benzer sıkıntılarla yüz yüze bulunması. Özellikle Mısır ekonomik büyük bir kriz içinde. Koronavirüsün bu darboğazı daha da derinleştirmesi bekleniyor. Hafter’in en aktif destekçisi Birleşik Arap Emirlikleri de özellikle petrol gelirlerinde yaşanan çöküşten dolayı Libya’ya daha ne kadar askeri ve ekonomik destekte bulunacak, belli değil. Ancak tüm bunlara rağmen Mısır’ın Libya’ya komşu olması, diğer komşu ülkeler Çad ve Sudanlı bazı milis güçlerin Hafter’e destek vermesi, Türkiye’nin diğer bir zayıf karnını oluşturuyor.
Sınırın dibindeki İdlib’de ise koronavirüsten dolayı zaman adeta durmuş gibi. Ciddi herhangi bir hareketin olmamasının en önemli sebebi hem İran ve em de Suriye’deki koronavirüs tehdidinin ciddi boyutlarda seyretmesi. Her ne kadar Suriye rejimi olayın boyutunu küçültmeye çalışsa da durum anlatılanın tersine. Ayrıca uzun süren savaşın Esad rejimi üzerindeki etkileri artık dayanılmaz boyutlarda. Buğday ve ekmek sıkıntısının had safhada olduğu Suriye’de medyaya sık sık uzun ekmek kuyrukları yansıyor.
5 Mart’ta Moskova’da varılan mutabakata göre M4 karayolunun çoktan açılması gerekiyordu. Şu ana kadar ancak dört ortak devriye gerçekleştirebilen Türkiye ve Rusya, bunu da ancak yolun küçük bir kısmında yapabildi. Özellikle Cisr el Şuğur’a yakın bölgelerde milis güçler hala çok etkin durumdalar.
Suriye’nin kuzeyindeki bölgelerden sonra İdlib’in kuzeyinin siyasi ve ekonomik sorumluluğu da yavaş yavaş artık Türkiye’ye geçiyor. Üç milyondan fazla insanın barındığı bölgede yaşanabilecek bir koronavirüs salgınının etkileri sadece bura ile sınırlı kalmayacak.
Suriye topraklarında yirmi binden fazla Türk askerinin bulunduğu tahmin ediliyor. Ayrıca binlerce militan da Ankara’dan maaş alıyor. Bir ülkede işgalci güç olmanın maliyeti her zaman çok yüksek olur.
Türkiye’nin hem Suriye ve hem de Libya’da bulundurduğu askeri gücün maliyeti her ne kadar tam olarak bilinmese de, Türkiye gibi ekonomisi tükenmiş bir ülkenin bu iki ülkede daha ne kadar dayanabileceği de aynı şekilde meçhul.
Koronavirüs krizinin birkaç ay daha devam etmesi, sadece Erdoğan rejiminin geleceği için değil Libya ve Suriye’de Türkiye açısından çok ciddi sıkıntılar doğuracak.