Mesut Yeğen: PKK'nin silah bırakması Kürt meselesinin çözümü anlamına gelmiyor

PKK'nin silah bırakmasıyla "son Kürt isyanı" sonlandı mı? Bundan sonra atılacak adımlar ve riskler neler? Siyaset bilimci Mesut Yeğen, süreci değerlendirdi.

11 Temmuz 2025 - 15:15
 0
Mesut Yeğen: PKK'nin silah bırakması Kürt meselesinin çözümü anlamına gelmiyor

PKK'nin sembolik bir törenle silah bırakması yaklaşık yarım asırlık mücadelede tarihi bir dönüm noktası olarak görülürken süreçte bundan sonra devlet tarafından atılacak adımlar ile çözüm komisyonunun çalışmalarına odaklanılan bir döneme girilmesi bekleniyor.

Kuruluşundan bu yana tarihinin çok büyük bölümünde silahlı mücadele içinde olan PKK, Kürdistan Bölgesi’nin Süleymaniye kentinde düzenlenen sembolik bir törenle silahlarını yaktı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin girişimiyle Ekim ayında başlatılan yeni süreçte Ankara'nın uzun zamandır beklediği bu adımın atılmasının ardından PKK'li farklı grupların peyderpey 3-4 ay boyunca silahlarını bırakmaları hedefleniyor.

PKK'nin bu sembolik ve tarihi adımının ardından Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın partisinin Kızılcahamam kampında yapacağı konuşmada önemli mesajlar vermesi bekleniyor.  

"PKK'nin silah bırakması Kürt meselesinin çözümü anlamına gelmiyor"

1978'te kurulan ve 1980'lerde silahlı mücadeleye başlayan PKK'nin lideri Abdullah Öcalan'ın talimatıyla önce kendini feshetmesi ardından da silah bırakması farklı açılardan bir dönüm noktası olarak yorumlanıyor.

Prof. Dr. Mesut Yeğen bu gelişmenin önemini "50 yıldır kesintisiz devam eden silahlı bir ayaklanma sona eriyor. Bu hem Türkiye siyasi tarihi açısından hem bölge tarihi açısından hem de uluslararası deneyimler açısından önemli bir gelişme" sözleriyle dile getiriyor.

Ancak Yeğen her ne kadar çok önemli olsa da silahların bırakılmasının Kürt meselesinin çözümü anlamına gelmediğine dikkat çekerek şunları söylüyor:

"Bu adımın ardından Kürt meselesi aslında bitmemiş ve mücadele silahlı olmaktan politik olmaya doğru evrilmiş olacak. 50 senelik bir iş bitiyor. Ama Kürt meselesi Türkiye devletinin ya da toplumun sadece bu son 50 senede tecrübe ettiği bir iş değil. Öncesi de var ve belli ki sonrası da olacak."

Kürt sorununu tarihsel bir perspektiften değerlendiren Yeğen, sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Yani 1880'den 1930'a kadar yine bir silahlı ayaklanma fazı yaşandı Türkiye'de. Bu ayaklanma 1930'da bastırılarak bitirilmişti. Ama bildiğimiz üzere 70'lerde tekrar döndü. Şimdi önümüzdeki sorun ya da soru şu: Türkiye devleti ve Kürtler silahlı ayaklanmayı bu defa bir daha geri dönülmeyecek biçimde mi bitiriyor? Yoksa bu yeniden ileride avdet eder mi?"

Yeğen bu sorunun yanıtını önümüzdeki dönem başlayacak görünen siyasi mücadele ve siyasi müzakerenin belirleyeceğini söyleyerek "O mücadele ve müzakere Kürtleri ve Türkiye'yi, Türkiye devletini tatmin edecek bir biçimde neticelenirse o zaman bu isyana ‘son Kürt isyanı' diyebilecek durumda olacağız. Bunun olup olmayacağını ise zaman gösterecek" diyor. 

Abdullah Öcalan yaptığı son çağrıda silahlı mücadelenin sona erdirilmesinin "bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olduğunu" belirterek "Silahların bırakılması, yapılan mücadelenin demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçişidir" demişti.

Bu kapsamda örgütün "silahlı mücadeleden siyasi rekabete" geçiş yapma arayışında olduğu, değişen iç ve bölgesel dinamiklere uyum sağlamanın amaçlandığı yorumları yapılmıştı.

Bundan sonra hangi adımlar atılacak?

Peki silahların bırakılması sürecinin başlamasının ardından neler bekleniyor?

Devlet bu ilk adımın ardından PKK'lı tüm grupların silah bırakmasını talep ederken bunun da çok fazla zaman geçmeden 3-4 ayda bitmesi gerektiğini belirtiyor.

Örgüt ve DEM Parti ise başta silah bırakan PKK'lilerin hukuki güvenceye kavuşturulması olmak üzere önemli konuları ele alacak olan çözüm komisyonunun kurulmasını istiyor.

KCK'nın son açıklamasında "Sürecin tek taraflı ve sadece bizim atacağımız adımlarla ilerlemeyeceği bilinmelidir. Sürece doğru yaklaşılmalı ve atılması gereken adımlar atılmalıdır" ifadeleri yer almıştı.  

Bu nedenle yaz ayları boyunca gözler TBMM'ye, kurulması planlanan çözüm komisyonuna çevrilecek.

İktidarın "Terörsüz Türkiye", DEM Parti'nin ise "Barış ve Demokratik Toplum Süreci" adını verdiği süreçle ilgili yasal altyapıyı hazırlaması beklenen komisyonda DEM Parti Kürt sorununun kapsamlı bir şekilde her açısıyla ele alınmasını istiyor. İktidar kanadından yapılan açıklamalara göre ise hasta tutukluların durumu ve infaz düzenlemesi ön planda tutuluyor.

Süreçle ilgili önemli bir görüşme hafta içi gerçekleşmişti. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın'ı kabul etti. Görüşmede Kalın süreçte gelinen aşamaya ilişkin kapsamlı sunum yaparken, silahların teslim edilmeye başlanması ve sonrasında izlenecek yol haritası ele alınmıştı.

Gelecek hafta kurulması için ilk resmi adımların atılması beklenen komisyona İYİ Parti ve Zafer Partisi dışındaki partilerin katılması bekleniyor.

Süreçle ilgili riskler neler?

Devlet ve siyasi iktidardan yetkililer sürecin çok titizlikle hazırlandığını ve yürütüldüğünü belirtirken iktidara yakın Hürriyet gazetesinin Ankara Temsilcisi Hande Fırat örgüt içinde ikna edilemeyen bazı gruplar bulunduğunu ve Öcalan'ın son videolu çağrısının bu grupların silah bırakmasını sağlamaya yönelik kurgulandığını yazdı.

Peki Ekim ayından beri devam eden ve sık sık olası provokasyonlara işaret edilen bu süreçte ortaya çıkabilecek zorluklar ya da riskler neler olabilir?

Yeğen, Öcalan'ın videosunun 19 Haziran'da çekilmesi ve 20 gün arayla yayımlanmasını şöyle yorumluyor:

"Bu video bir başka kulis habere göre de şimdi yayınlanmayacak ve silahsızlanma töreninde gösterilecekti. Fakat yayınlanması tercih edildi örgütü bir şekilde tümden silahsızlanma töreninin gerçekleşmesine ikna edebilmek için."

Ancak Yeğen bu noktada PKK'nin 12 Mayıs'ta yaptığı fesih kongresini hatırlatıyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Silahsızlanma durduk yere başlamadı, önce fesih kongresi yapıldı ve orada da benzer şeyleri konuştuk; bu karara herkes uyar mı uymaz mı diye. Ama o süreç aşağı yukarı neredeyse firesiz, pürüzsüz bir şekilde tamamlandı. Şöyle bakmak lazım, belli ki fesih kongresinden sonra örgütün atılmasını beklediği adımların bir kısmı atılmadı ki bu son günlerde konuştuğumuz pürüzler ortaya çıktı. Çünkü iktidar tarafı neredeyse hiçbir adım atmış durumda değil."

PKK'nin bu adımının ardından Erdoğan'ın açıklamasının önemli olacağını belirten Yeğen, bu törenin ardından devletten bir tür yol haritası ya da bir niyet beyanı açıklamasının beklenebileceğini kaydediyor ve daha sonrasında çok büyük sıkıntı yaşanmasına ihtimal vermiyor.

Bu arada sürecin en hassas noktalarından bir diğerini ise Türkiye'nin PKK'nin uzantısı olarak gördüğü Suriye'deki YPG ve İran'daki PJAK'ın tutumları olarak gösteriliyor. Türkiye, Suriye Demokratik Güçleri'nin Şam yönetimi ile anlaşması ve güçlerinin orduya entegre olması gerektiğini düşünüyor. Şam ile DSG arasında ABD'nin arabuluculuğunda sürdürülen entegrasyon görüşmeleri Türkiye'deki sürecin başarısı açısından önemli görülüyor.

Toplum sürece karşı neden heyecansız?

Öte yandan süreçle ilgili eksiklik olarak "toplumsal rızanın" oluşması ve halkta bu adımların gerçek amacının Erdoğan'ın otoritesini daha da artırması amaçlı atıldığı düşüncesinin varlığı olarak gösteriliyor.

2013-2015 çözüm sürecinde Akil İnsanlar heyeti oluşturulmuş ve bu heyet tüm Türkiye'yi dolaşarak halk toplantıları düzenlemişti. Ancak bu kez böyle bir adım devlet tarafından atılmazken DEM Parti ise seçmenleriyle ve toplumun farklı kesimleriyle bir araya geliyor.

Yeğen, bunun bir nedeninin geçen sürecin başarısız sonuçlanması olabileceğini söylüyor. Bir diğer nedenin ise Erdoğan'ın bu kez de başarısız olunması halinde kendi siyasi akıbetine nasıl etkide bulunacağını kestiremediği, ya da belki kestirebildiği için, sonuna kadar çok angaje görünmek istememesi olabileceğini belirtiyor.

Yeğen'in dikkat çektiği, aynı zamanda anketlere de yansıyan bir başka çarpıcı durum toplumun geneli ile ilgili; heyecan eksikliği ve tepkisizlik. Yeğen bunu şöyle açıklıyor:

"Kamuoyu yoklamaları sürece desteğin giderek arttığını gösteriyor. Toplumun büyük çoğunluğu ‘bu iş bir bitsin' modunda. Ama öte yandan Kürtler de dahil olmak üzere toplumda büyük heyecan yok. Çatışmaların çok uzun zamandır gündemde olmaması bir neden. Ama aynı zamanda toplum başta ekonomi olmak üzere Kürt meselesinden daha önemli meseleleri olduğunu düşünüyor ve buralarda bir adım atılmadan öbür tarafta işlerin yoluna koyulmasına itiraz etmese de heyecanla da karşılamıyor."

Türkiye'nin son birkaç yıldır yaşadığı otoriterleşmenin de bu heyecansızlıkta payı olduğunu söyleyen Yeğen, "Otoriterleşme toplumları giderek tepkisiz kılan, çürüten bir süreç olarak çalışıyor" diyor.

Toplumda sürece dair "heyecan eksikliğinin" bir başka nedeni olarak ise CHP'ye devam eden operasyonlar gösteriliyor. DEM Partili yetkililer de buna sık sık dikkat çekerek bu operasyonların süreci zehirlediğini vurguluyor.

Yeğen'e göre de iktidar gereklilikleri uyuşmayan iki süreci aynı anda yürütmek istiyor. Erdoğan'ın bir yandan gerekliliği demokratikleşme olan çözüm sürecini götürmek istediğini fakat aynı anda demokratik olmayan bir biçimde CHP'yi ve seçmenlerini baskıladığını söyleyen Yeğen, bu iki çatışan durumun çok sürdürülebilir olmadığını ve Erdoğan'ın en sonunda birisini tercih etmek zorunda kalabileceğini belirtiyor.( DW Türkçe)