\n Tarihi bir olay gerçekleşiyor.
Tarihi bir olay gerçekleşiyor. Güney Kürdistan’ın silahlı kuvvetleri olan Peşmerge Kobani Direnişine destek olmak amacıyla Dıhok anlaşması çerçevesinde ve uluslararası kabule dayalı olarak Kobani ’ye doğru yola çıktı.
Kürt tarihinde bu düzeyde ve uluslararası güçlerin desteğiyle bir ilk gerçekleşiyor. Tarih bunu böyle not etti bile. Peşmerge kuvvetlerinin Kobani yürüyüşü Türkiye Cumhuriyetinin 91. Yıldönümüne denk gelmesi bir tesadüf olsa da Türkiye’nin Kürt politikasında bazı tabuları daha yıktı.
IŞİD’ın Kürdistan’a yönelik saldırıları karşısında Güney ve Rojava Kürtlerinin sergilediği direniş Kürtleri dünyanın bir numaralı gündemi haline getirdi. Uluslararası bir tehdit olarak algılanan IŞİD’e karşı mücadele etmiş olmak Kürtlerin uluslararası ve bölgesel güçler nezdinde yeni bir itibar kazanması yeni politik-diplomatik, askeri ve ekonomik mevziler elde etmesine yol açtı. Peşmerge ’nin Kobani yürüyüşünü bu gelişmelerin bir parçası olarak değerlendirmek lazım.
Peşmerge kuvvetlerinin Hewler ’den yola çıkıp Kobani önlerine varıncaya kadar binlerce Kürdün sevinç ve coşkusuyla karşılanması Kürdün gerçek anlamdaki duygu ve beklentilerine tercüman oldu. Onların istediği gerçek anlamda birlik dayanışma ve mücadeledir.
Peşmerge yanında götürdüğü ağır silahlarla birlikte Kobani direnişine destek olmak için gitti. Kuşkusuz bu çok önemli bir gelişmedir. Ardından yeni adımlar gelecektir. Ancak bu adımın en önemli bir özelliği de Kobani ‘ye ulaşan Peşmerge kuvvetlerinin bundan böyle uluslararası güçlerin bölgeye daha fazla silah-cephane, ağır silah, isabetli ve koordineli hava desteği ve insani yardım ulaştırmada etkili bir mekanizma olmasıdır. Bu durum Kobani direnişine güç katacak ve IŞİD’e karşı başarı ve zafer kazanmasını mümkün kılacaktır.
Peşi sıra yeni adımların geleceğini tahmin ettiği söylemiştim. İhtiyaca göre yeni kuvvetler ve silahlar sevk edilecektir. Özellikle uzun bir zamandır Güney Kürdistan’da eğitim gören ve Rojava Kürdistanlı savaşçılardan oluşan sayıca kalabalık bir kuvvetin Kobani ve diğer bölgelere kaydırılarak IŞİD ve benzeri Kürt düşmanlarına ve teröristlere karşı savaşması sağlanacaktır. Muhtemelen bu sürecin arzulandığı gibi yürümesini engelleyen, sabote etmek isteyen güçler ve gelişmeler yaşanacaktır. Bunu bir köşeye not etmekte fayda var. Fakat bu nitelikteki muhtemel gelişmeler bu tarihi adımı ve gelişmeyi gölgede bırakma gücüne erişemeyecektir.
KOBANİ İsmine Tahammül Edemeyen Zihniyet Kürt Sorununu Çözebilir mi?
Uluslararası güçler ve kamuoyu nezdinde IŞİD’e destek veren ülke olarak kesin bir yargının oluşmasına yol açan Türkiye, uluslararası ittifak güçlerinin ve Kürtlerin artan baskısı nedeniyle Peşmergenin Kobani ‘ye gitmesine yol açtı. Ancak aynı Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan hala Kobani ismini hazmetmiyor. Kobani için aynlarap nasıl kobani’ye dönüştü diye habire feryat ediyor. Öte yandan aynı ülkenin başbakanı Davutoğlu savaşta hayatını kaybeden gerilla ile askeri nasıl bir tutarsınız diye öfkeli nutuklar atıyor. Bu zihniyet Türkiye’de “ çözüm süreci” adı altında “ Kürt kardeşlerimizin sorunlarını biz çözeriz” diyor. Bu nasıl bir çelişki. Kobani ismine tahammül edemeyen zihniyet Kürt sorununu nasıl çözecektir. Anaların gözyaşı akmasın diye çabaladığını söyleyenler hayatını kaybeden gerilla ve askeri nasıl bir tutarsınız diye öfkeli nutuklar atarken Kürt Türk kardeşliğinden nasıl bahsedebilir.
Tabi bu zihniyete göre;
Türk hükmeden, Kürt biat edendir
Türk anası egemen, Kürt anası ise Köledir
Gerilla köle anadan, Asker ise “Kutsal ve egemen” anadan doğmuştur
Gerilla hayatını kaybederken terörist, Asker ise “şehit ve kahraman” dır
Kürtler hak ettiklerini değil reva görüleni yaşamak zorundadır
Türkler kader çizen, Kürtler ise çizilen kadere boyun eğendir
Türkler teslim alan, Kürtler ise teslim olandır
Türkler çözen, Kürtler ise çözülendir vs. vs…
Ne yazık ki, artık o devir kapandı. Kürtler kendi kaderlerine hükmetmeye ve geleceğini belirlemeye başladı.
20. yüzyılın başı Kürtler için bir kâbustu, 21. Yüzyılın başları Kürtler için özgürlük rüyasının gerçeğe dönüşmesine tanık olmaktadır.
30 Ekim 2014 Hıdır Yalçın
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.