Peki Diyarbakır’daki Cumartesi Anneleri ille de savaş, ille de kan diyerek mi yıllarca oturuyorlar? Hayır öyle bir istemle sokaklarda oturmadıkları her vicdan sahibi olan insan biliyor.
Onların da çocukları gerçekten de kayıp ama bu annelerin istemine gazla, dayakla karşılık bulurken, HDP’nin önünde oturtulan annelere bakanlık düzeyinde protokol düzenleniyor.
AB’ye üyelik, gibi değerler, demokrasi ve insan hakları gibi değerlerle büyüyen bir Türkiye. Ne yazık ki, son yıllarda Türkiye’nin tüm geleceği, fosilleşmiş MHP gibilerin güvenlikçi, statükocu mantığına emanet edilerek, gün be gün Türkiye’nin küçülmeye itildiğini hemen herkesçe takip ediliyor.
AKP-MHP ittifakına karşıt gelişebilecek sözüm ona demokratik bir ittifaka kesinlikle gerek yok. Zira AKP’yi geriletip yok edilmesi için MHP ve Bahçeli gerekeni yapıyor zaten.
MHP’nin eksiksiz bir şekilde AKP’yi Kürt toplumuna karşı eritme görevini yaptığını, aklı başında olan herkes biliyor.
Sorun her ne kadar insanî bir istem olarak lanse ediliyorsa da işin arka cephesi kafa karışıklığına yol açan çok ciddi soru işaretleriyle doludur!
Zira Kürt sorununun gerek PKK’den gerekse sözüm ona dağa kaçırılan çocuklardan kat be kat büyük olduğunu hemen herkes biliyor. Kaldı ki Kürt sorununu PKK’ye endekslemeye çalışmak bile başlı başına ciddi bir sorundur.
Velhasılıkelam Kürt sorununun şöylesi böylesi oyunlarla bugüne kadar çözülmediğine herkes şahittir.
Dolayısıyla şunlar ya da bunlar, analık duygularıyla sahnelenen oyunda toplumu doyurup tatmin edecek hiçbir oyuncak çıkmaz. Yani sözün kısası çocuklarını arayan “Kürt Annelerin” oyunu da ters hesap olasılığına açık gözüküyor desek de bu oyunun oyuncuları durmadan sahneye sürülmeye devam ediyor.
Allah aşkına ve adına Hülya Koçyiğit, Yavuz Bingöl ve benzeri kişilerin şu ya da bu tarafın politik çekişmelerinden bağımsız, herhangi bir toplumsal soruna parmak bastıklarını gören oldu mu hiç? Diyarbakır HDP il binasının önünde bir senaryo gösteriminin amacı, yığınsal sorunları hasıraltı yapma, yapay sorunlarla toplumun gündemini meşgul etmektir. Oysaki esas sorun Kürt sorununun kendisidir, zira esas sorunun yapay girişimlerle çözülemeyeceği aklıselim olan her insanın bildiği bir gerçektir. Böylesi devasa bir soruna, gelmiş geçmiş hiçbir iktidar, toplumun yüreğini ısıtacak bir esinti ve samimiyetle yaklaşmamıştır. Hiç mi Kürt halkı haksızlığa ve zulme uğramadı?
Bu “duyarlı sanatçı” insanların evlatlarını faili meçhul cinayetlere kurban veren, evlatlarının cenazesine bile kavuşması engellenen anaların çığlıklarını hiç mi duymadılar? Bunların kulakları kendi mekânlarında İstanbul’un göbeğinde otuz yıla yakın süredir “Her Cumartesi” acılı anaların feryadına tıkalı. Ama sahneledikleri acemi oyunculukları, siyaset sanatından anlayanları güldürse de onların niyeti bu sefer komedi değil. Karmaşa oyunların acemi oyuncuları bunlar.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.