Çocuk denilebilecek yaşta iken, ara sıra büyüklerimizin sohbetlerine tanık oluyorduk.
Sohbet sırasında Mustafa Kemal den söz edilirken, aslında o iyi bir adamdı. Batılı ülkeler Mustafa Kemal i öldürerek, yerine sima olarak ona çok benzeyen başka birini getirdiler. Mustafa Kemal Müslüman’dı, Kürtleri seviyordu. Kürtlerle ittifak yaparak, en büyük desteği Kürtlerden almıştı. Hatta kurulacak devlet, Türklerle Kürtlerin devleti olacak diye söz vermişti. Kürtleri bir millet, Kürdistan’ı da bir ülke olarak kabul ediyordu. Sonradan onun yerine çakma Kemal gelince, her şey Kürtlerin aleyhine döndü. Batı yanlısı M.Kemal Kürtleri yok sayarak, katliama tabi tuttu. Kürtlerin başına olmadık belalar getirdi, deyip hayıflanırlardı. Belki Mustafa kemali kimse değiştirmedi. Fakat iktidarını sağlama aldıktan sonra, tüm ipleri ele geçirdiği, hemen ardından tasfiye hareketine giriştiği doğrudur. Aslında farklı şekilde de olsa, Mustafa kemalin kurtuluş savaşı sırasında gerçek niyetini gizleyerek, Kürtlerin desteğini nasıl kazandığını, birinci mecliste Kürtlere nasıl yer verdiğini, savaş bittikten sonra, Kürtleri arkadan hançerleyerek nasıl ihanet ettiğini, halk dili ile anlatılan gerçek bir hikâye. Kuşkusuz Atatürk sadece bununla da yetinmemişti. Katliam artıklarına inkâr, asimilasyon ve hiçleştirme politikaları ile Kürtlere Türkleşmeyi dayatmıştı. Fiziki imha ile bitirmeyi başaramadığını, bu sefer kültürel katliamla sonuç almayı denemişti.
Faşist Kemalist dikta sistemin yaklaşık elli yıl boyunca, Kuzey Kürdistan da uygulamaya koyduğu inkâr imha ve asimilasyon politikaları Kürtleri adeta soluksuz bırakmıştı. Ruhlarda bitiş ve bezginlik, yüreklerde acı ve korku hâkim olmuştu. Kafalarda inançsızlık ve güvensizlik, millet olarak kaderine boyun eğmeyi kabul etmiş, kendine önemli oranda yabancılaştırılmış bir hale getirilmişti. Bütün dünyanın gözü önünde birçok devletinde desteğini alarak, Kürdistan ı böldü, Kürtleri parçaladı, çatıştırdı güçten düşürerek, halk olarak yok olmanın eşiğine getirildi. Kürtler adam olmaz, Kürtler devlet kuramaz, birlik olamazlar, geri Kürt, kuyruklu Kürt, hain Kürt benzeri onlarca aşağılayıcı sıfat takarak, psikolojik operasyonlarla dünya halklarının gözünde küçük düşürmeyi hedeflemişlerdir. Yakın yıllara kadar ayni yaklaşım bir devlet politikası olarak sürdürüldü. Her ne kadar, son yıllarda Kürtlerin yürüttüğü mücadelenin ve değişen dünya koşullarının etkisi ile Kürtlerin varlığını kabul etme anlamında bazı küçük adımlar atılmışsa da, ama hala Kürtlere yönelik eski zihniyet farklı biçimlerde devam ediyor.
Yetmişli yıllara gelindiğinde, dünyadaki ulusal kurtuluş hareketleri ile sol sosyalist akımların etkisi ile Türkiye ve Kürdistan da birçok örgüt ve gurubun ortaya çıkmasına neden oldu. PKK de diğer birçok Kürt örgütü gibi, Kürdistan’daki olumsuz gidişata bir müdahale olarak ortaya çıkan ve gelişme gösteren bir örgüttür. PKK nin bağımsızlık stratejisi ve aktif mücadeleci yönü, özellikle gençlik kesim içinde büyük sempati kazanmasına neden olmuştu. Belli bir araştırma ve incelemeden sonra, PKK YE katılmamın nedeni bağımsız özgür bir Kürdistan hedeflediği içindi. Kuşkusuz bütün bilinçli katılımların sebebide aynıdır. Hatta bilinçli olmazsa da harekete katılım gösteren her arkadaşın hayalinde bir bağımsız Kürdistan vardı. Kürt halkının da kısa sürede kitlesel katılım göstermesi ve mücadeleye destek sunması, ulus olarak bağımsız ve özgürlüğe duyduğu özlemin bir sonucu idi. Söylenenin aksine, PKK nin gelişip güçlenmesine ön ayak olan sosyalist kimliği değildi. Hatta işleyiş olarak, sosyalizim ile hiç alakası olmamasına rağmen, kendini sol sosyalist bir hareket olarak göstermesinin yarardan çok negatif sonuçları daha fazla olmuştur. Kürt halkına hitap eden sol kimlikten ziyade, ulusal bağımsızlıkçı çizgisi oldu. Bu çizgi Türk devleti adına ne varsa düşman gören, Kemalist rejimi faşist olarak kabul ediyordu. PKK kadroları ve kitlesi yıllarca bu temelde eğitim görüp, eğitim veriyorlardı. Tüm uluslar arası baskılara, Türk devletinin dayattığı kirli savaşa rağmen, Kürtler bağımsızlık mücadelelerine ara vermeden devam ettiler. Tüm hata ve yetersizliklere rağmen,99 yılına kadar ki mücadele bu temelde yürütüldü. Yıllarca ceza evlerinde her türlü işkence altında direnen arkadaşların feryatları da hep bağımsız Kürdistan ı haykırıyordu. Milyonlarca kitlenin dili aynı sloganı atıyordu.
Yine en az yirmi beş bin kahraman Kürt genci bağımsızlık için şehit düşmedi mi?
Binlerce gerilla bin bir zorluğu göğüsleyerek, kar kış, yaz sıcak demeden, her türlü fedakârlığı göstererek yürüttüğü silahlı mücadelenin amacı da bu değimliydi?
Dört bine yakın köy ve mezranın düşman tarafından yakılıp yıkılması, bağımsız Kürdistan hedefinden caydırmak için yapılmadı mı?
17 binden fazla faili meçhul cinayeti bunun için kurban vermedik mi?
Milyonlarca Kürt bunun için, her türlü sefaleti yaşayarak kendi ülkesinde mülteci durumuna düşmedi mi?
Kürtler halk olarak işkenceye, bin bir hakarete maruz kalmadı mı?
Kürdistan coğrafyası bir bütün olarak, on yıllarca cehennemi yaşamadı mı? Bu listeye ekle ekleye bildiğin kadar. Ne kadar insanlık dışı muamele varsa, hepsini yaşadı. Kürtler bütün bunları bağımsız ve özgür bir ülkeye kavuşmanın hayali için katlandı.
Peki, Kürtlerin yaşadığı gerçeklik bu olmasına rağmen, Türkiyelileşme projesi de nereden çıktı. Önce demokratik cumhuriyet, sonra demokratik konfederalizim, daha sonra demokratik özerklik şimdide Türkiyelileşme projesi. Bağımsız ve özgür Kürdistan hedefinden, Türkiyelileşmeye doğru yol alan bir PKK ile karşı karşıyayız. Nereden nereye. Üstelik BDP yönetimide, böylesi bir projeye çoktan hazırmış gibi bir tavır sergiliyor. BDP yi kapatıp, HDP ye geçeriz diyorlar. Yani Türkiyelileşmenin yeni adı HDP oluyor. Kimileri bu projenin mit, devlet projesi, kimileri ise, Öcalan projesi olduğunu söylüyor. Kimin projesi olduğu hiç önemli değil. Ama Kürtlerin projesi olmadığı, halkın çıkar ve hedeflerine hitap etmediği kesindir. BDP yönetimi irade böyle istiyor, öyle ise doğrudur diyebilir. Ama hiçbir kişi, önder veya gurubun kararı, bir halkın milli iradesi yerine geçemez. Bu ancak dikta rejimlerinde olabilir. Demokratik sistemlerde bunun tartışması bile olamaz. Hele bir halkın geleceğini, ulusal çıkarlarını tehlikeye sokan bir plan ise, başta BDP dâhil olmak üzere tüm halkın, sivil toplum örgütlerinin, siyasi çevrelerin karşısında durması şarttır. Kürtlerin Türkiyelileşme gibi, bir sorunları yoktur. Tam tersine Kürtlerin bir halk olmaktan doğan tüm hakları için birlik olmaya, mücadele etmeye ihtiyaçları vardır. Her şeyden önce, Kürtlerin kürdistanileşmeye ihtiyacı vardır. Tüm komşu halklarla Kürtler zaten kardeşlik duyguları içinde yaşıyorlar. Kürtlerin halklarla hiçbir sorunu yok. Onun için Kürtler, HDP veya Kürtlerin varlığını kabul eden, her parti ve çevre ile gerekli dayanışma içinde olabilir, ittifak da yapabilir. Kimsenin buna karşı çıktığı yok. Fakat Türkiyelileşme temelinde atılacak her adım, Kürtlerin ulusal mücadelesine zarar verir.1999 yılından beri PKK liderinin değişim dönüşüm adına, Kürdistan ulusal hareketine dayattığı tüm projeler gibi. Dolaysı ile yıllardır kuzeydeki siyasal mücadeleye dayatılan yanlış politikalar gelişme kaydetmediği gibi, büyük tahribatlara da neden oluyor. Kendini sürekli tekrarlayan mücadele tarzı, bir durgunluk hatta gerileme sürecine girmiştir. Çünkü PKK artık halkın ulusal çıkarlarına hitap etmiyor. Çözüm konusunda bağımsız özgürlükçü bir hedefi yoktur. Tüm çabası Kürtleri yeniden Türk devlet sistemi ile entegrasyonunu sağlamaktır. Kürtlerin devlete ihtiyaçları yoktur, Kürtler toprak istemiyor diyen bir zihniyet, Kürtleri nasıl temsil edebilir. Bu tehlikeli gidişat, yavaşta olsa artık kitleler tarafından görülmüş ve tartışılmaya başlanmıştır.
Nitekim son seçimlerin sonucuna bakılırsa bile, bu gerçeği rahatlıkla görebiliriz. Kürdistan ve özellikle metropollerde yaşayan binlerce Kürt, Türkiyelileşme projesine tepki duyarak BDP ve HDP ye oy vermemiştir. Türkiye genelinde HDP nin aldığı oy oranında, bunu görmek mümkündür. Yine Kürdistan’ın birçok şehrinde, önceki seçime göre BDP nin oy kaybına uğradığı açıkça ortada. Bunun anlamı Kürtler artık uyduruk projelere itibar etmiyor. Siyasal statü istiyor, özgürlük istiyor. Çünkü on yıllarca, bağımsızlık için Türk devletine karşı, büyük acı ve kan pahasına da olsa bir savaş yürüttü. Kürtleri Türklerden, Kürdistan ı Türkiye’den ayırmak için, büyük bedeller ödedi. Milli bir ruh düşünce ve kader birliği ortaya çıkardı. Muazzam örgütlü bir güce kavuştu. Son otuz yılda Kürtler, her açıdan büyük bir kopuşu yaşadı. Bu durum Kürdistan ve Türkiye de yaşayan bütün sınıf ve tabakalar için geçerlidir. Bu gün bile kuzey Kürtleri içinde bir referanduma gidilse, yüzde altmışın üzerinde bir sayı ile ayrılmayı isteyecektir. Oda savaşın yarattığı travmalar, yanlış politikalardan kaynaklı ortaya çıkan tepkiler, küskünlüklere rağmen böyledir. Yanlış yaklaşım ve uygulamaların sonucu olarak, devlet safına itilen birçok aşiret çevresi ve korucu kesim bile, artık Kürtlüğüne sahip çıkıyor. Bir bütün olarak Kürt toplumunu oluşturan tüm kesimler, birlik istiyor, siyasal statü peşinde. Yeter ki dışlanmışlık hissine kapılmasın. Kürtlerin ulus olarak devlet kurma düzeyine ulaştığı bir dönemde, kuzeyde ileri sürülen Türkiyelileşme hareketi, Kürtleri bataklığa sürüklemektir. Kimse sanılmasın Öcalan bu hamlesi ile sol örgütlere dayanarak, Kürtleri büyük güç haline getirecek. Kaldı ki Türk sol sosyalist örgütlerin ne böyle bir gücü, nede bir gelişme potansiyelleri vardır. Olsa zaten böyle bir ittifaka yanaşmazlardı. Bu sadece tehlikeli planı kamufle etmenin bir manevrasıdır. Kürtleri HDP çatısı altında siyaset yapmaya zorlamak, adım adım Türkiyelileşme ve bütünleşme projesini hayata geçirmek demektir. Eğer PKK Kürtlerin güçlenmesini, büyük güç olmasını istiyorsa, bunun yolu marjinal sol örgütlerle ittifaktan geçmiyor. Büyük güç olmanın tek yolu, Kürtler arası birlikten geçer. Kürdistani parti örgüt, siyasi çevre ve sosyal tabakalarla ittifaka gelince bin bir bahane çıkararak hayır diyor. Söz konusu Türkiyelileşme olunca her türlü tavizi verebiliyor. Umarım BDP bu sinsi plana alet olmaz, gerekli ulusal duruş ve iradeyi göstererek, siyasal demokratik mücadelesini daha da yoğunlaştırarak yoluna devam eder.
Özetle söylemek gerekirse, Kürtler tarih boyunca tüm katliam ve tasfiye politikalara karşı çok zor koşullarda direnerek, Türkleşmeyi kabul etmedi. Olağanüstü bir mücadele ortaya koyarak, bugünlere gelmeyi başardı. Kürdistan ulusal mücadelesinin ulaştığı düzey elde ettiği kazanımlar, artık geri döndürülemez bir seviyeye ulaşmıştır. Kürtlerin ulusal çıkarlarına sahip çıkmayan geliştirmeyen, her proje kimden gelirse gelsin, halkın desteğini alamayacağı gibi, başarıya ulaşması da mümkün değildir. Bunun içindir ki, Kürtler Türkiyelileşme projesine evet demedi, demeyecek. Kürdistan’a siyasal bir statü hedeflemeyen söz konusu projenin, uygulanabilir bir zemini olmadığı gibi, halk kitlelerinin yoğun tepki ve karşı duruşu ile boşa çıkarılacaktır.
Selahattin Gün
24 4 2014 Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.