Suriye Çıkmazı Ve Kürtlerin Geleceği
Suriye rejimini devirmeye yönelik başlayan silahlı halk hareketi, üç yıla yakın devam etmesine rağmen, hala sonuç almaktan uzak bir seyir izliyor. Başlangıç itibarı ile önemli başarılar elde etse de, Esat rejiminin ilk şoku atlatmasın.
Selahattin Gün
24.02.2014, Pts | 07:42
Suriye rejimini devirmeye yönelik başlayan silahlı halk hareketi, üç yıla yakın devam etmesine rağmen, hala sonuç almaktan uzak bir seyir izliyor. Başlangıç itibarı ile önemli başarılar elde etse de, Esat rejiminin ilk şoku atlatmasından sonra, başlattığı insanlık dışı saldırılar muhalefeti ciddi anlamda geriletmiş durumda. Muhalefetin parçalı ve kendi içinde çatışmalı durumu, Esat”ın kural tanımayan vahşice yönelimleri ülkeyi tam bir kaosa sürüklemiştir. IŞİD, EL NUSRA, vb El Kaide çete guruplarında iç savaşa müdahil olunca, vahşetin dozu dehada büyümüştür.
Bir yandan Esat diktatörünün kimyasalda dâhil tüm askeri teknik gücünü halka karşı devreye sokması, diğer yandan muhalefet adına radikal ve çeteci gurupların birbirlerine ve sivil halka karşı uyguladıkları terör, ülkeyi harabeye çevirmiş, toplumun hayatı işkence altında bir zindana dönüştürülmüştür. Bu kirli savaşın sonucunda milyonlarca insan Türkiye, Ürdün, Irak, Lübnan gibi ülkelere sığınmak zorunda bırakılmış, birçoğu da Avrupa ülkelerine kaçmıştır. Kesin resmi ölü sayısı bilinmezse de, iki yüz binden fazla insan öldürülmüş yüz binlercesi yaralanmış sakat kalmış, bir o kadarında kayıp veya zindanlara doldurulmuştur.
Suriye”deki bu vahşet, hızından hiçbir şey eksilmeden her gün onlarca insanın yaşamına kastederek devam ediyor. Neyazık ki bu acı, ama gerçek olan trajedi orta doğunun kalbi Suriye”de ve bütün dünyanın gözü önünde cereyan ediyor. Suriye’de insanlık katliamdan geçiriliyor. Kendilerini küresel güç veya demokrasi havarisi olarak gören devletlerin seyirci olmaktan öteye bir şey yapmamaları son derece dikkat çekicidir.
Görünürde yaşanan savaş, Suriye iktidarı ile Suriye muhalefeti arasında yaşanıyor. Fakat gerçek olan Suriye ve orta doğu şahsında patlak veren, küresel ve bölgesel güç odaklarının çıkar savaşıdır. Bir tarafta Esat rejiminin bütün katliamlarına rağmen, iktidarda kalmasını isteyen Moskova, Çin, Tahran, Bağdat yönetimleri ile Hizbullah var. Söz konusu ülkeler Esat rejimi üzerinden, orta doğudaki mevzilerini kaybetmek istemiyorlar. Diğer taraftan ABD, İngiltere, Fransa, Türkiye, Suudi, Katar vb ülkelerde Esatsız bir yönetimden yana. Bunun için her ülke kendine yakın gördükleri guruplara destek vererek, Esat sonrası oluşacak yönetimde söz sahibi olmak istiyor. Muhalefete sınırlı destek sunulsa da, anlaşılan ABD ve Avrupa Esat sonrası oluşacak yönetim konusunda henüz kararını vermiş değil. Müslüman kardeşlere güvenmedikleri gibi, radikal gurupların gelişip güçlenmesinden de kaygı duyuyorlar. Dolayısıyla kısa sürede, Esat rejimini bertaraf edecek fiili bir müdahale düşünmedikleri ortaya çıkmakla birlikte, henüz krizin çözümü konusunda ciddi bir projeler ininde olmadığı anlaşılıyor. Belkide büyük devletlerin çıkarı bunu gerektiriyor. Mevcut durumun daha uzun bir süre devam etmesini istiyorlar. Nede olsa Ortadoğu hala küresel güçler için bir cazibe merkezi. Özellikle yer altı zenginlik kaynakları ile iştah kabartıyor. Kendi içinde çatışmalı, istikrarsız, güçten düşmüş bir Ortadoğu batıya daha fazla muhtaç bir Ortadoğu olur. Böylece Suriye krizinin devamı durumunda, birçok ülkeyi etkileyeceği gibi, bölgeyi de büyük bir istikrarsızlığa sürükleyecektir. Daha şimdiden Türkiye, Irak ve Lübnan’ı ciddi anlamda etkilemiş, giderek başka ülkelere sıçraması ihtimal dâhilindedir. Son derece tehlikeli bir gidişata doğru sürüklenen Suriye deki iç savaşa çözüm bulma arayışları, hala sonuç almaktan oldukça uzaktır. Çözüm için düzenlenen Cenevre toplantılarında, sonuç itibarı ile sembolik olmaktan öteye gidemedi. Kırk ülkeden temsilci katılmasına rağmen, taraflar açısından bağlayıcı, hiçbir somut karar alamadı. Cenevre toplantısı, sorunları çözmekten çok adeta büyük devletlerin güç gösterisine dönüştü. Konferanstan çıkan tek sonuç, Suriye yönetimi ile muhalefetin BM temsilcisi gözetiminde ilk defa bir araya gelip görüşmelere başlaması idi. Karşılıklı konuşmaya bile tahammül edemeyen tarafların, görüşmelerinden ciddi bir sonucun çıkmayacağı da ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla ya BM güvenlik konseyi kendi içinde anlaşarak bir çözüme varacak ki bu fazla mümkün görünmüyor. Yada ABD, müttefikleri ile inisiyatif alarak çözüm bulmaya çalışacak. Aksi takdirde bu kadar yıkım ve ölümlerden sonra, Esat yönetimi ile muhalif güçlerin anlaşarak çözüme gitmeleri son derece imkânsız görünüyor. Kısacası Rusya’nın kan üzerinden yürüttüğü politika, ABD ve Avrupa’nın ikiyüzlü ve çifte standart yaklaşımları sürdüğü müddetçe, Suriye de daha çok kan ve gözyaşı akacak, Ortadoğu bölgesi büyük bir istikrarsızlığa doğru sürüklenecektir.
Kuşkusuz Suriye deki bu olumsuz ve endişe verici gidişatı tüm bölge halklarını ilgilendirdiği gibi, Kürtleri de yakından ilgilendirmektedir. Söz konusu kriz genelde tüm Kürdistan’ı özelde batı Kürdistan parçasını derinden etkilediği için, bütün Kürtlerin ilgilenmek zorunda olduğu bir saha haline gelmiştir. Tüm Kürtlerin gözü kulağı oraya yöneliktir. Herkes endişe içinde gelişmeleri takip ediyor. Yolunda gitmeyen, birçok çevreyi rahatsız eden, sıkıntı yaratan gelişmelerden söz etmek mümkündür. Batı Kürdistan’da ortaya çıkan bu tarihi fırsata karşı, Kürt örgütlerinin çıkarcı, ideolojik ve ulusal birlikten uzak tutumları, haklı olarak Kürtler içinde büyük kaygılara neden olmuştur. Özellikle PYDnin dıştalayıcı, despotik politikası kürd toplumunu yeni tehlikelerle karşı karşıya getirmiştir. Her şeyden önce, Batı kürdistandaki mevcut statü, Esat rejimine karşı savaşarak kazanılmış değildir. Bu durum İran, Suriye ve pkknin ittifakı sonucunda ortaya çıkmıştır. Rejimin askeri güçleri Kürdistan bölgesini PYD YE bırakarak, geçici olarak geri çekilmiştir. Kürtler rejime karşı savaşmasın, muhalefete katılmasın diye Esat in yaptığı taktiksel bir hamlenin sonucudur. Kaldı ki hala birçok noktada rejimin askerleri mevcuttur. Başlangıç itibarı ile taktik bir ittifak çerçevesinde çıkan fırsatlardan yararlanma anlamında bu anlaşılır bir durumdur. Ama giderek bu yaklaşımı stratejik bir düzeyde ele alması, hem muhalefetin tepkisine yol açmış, hem de uluslar arası düzeyde Esat in müttefiki olarak algılanmıştır.
Diğer önemli bir husus ise, batı küdistanda Kürtlerin birliği ve diğer parçalarla ittifak sorunudur. Maalesef PYDnin başından beri esas aldığı sekter ve dıştalayıcı siyaset, Kürtlerin birliğini zora sokmuştur. Tek parti iktidarını esas alarak, hiçbir parti veya örgütün siyasi, askeri, örgütsel çalışmasına izin vermemiş, kendisine yakın olmayan tüm çevrelere her türlü baskıyı uygulayarak sindirmeye çalışmıştır. Güney Kürdistan yönetimi ile sürekli gerginlik yaratarak, parçalar arası olması gereken ittifak ve yardımlaşmayı, iktidarına zarar verir kaygısı ile ret etmiştir. Bir diğer önemli nokta ise, uluslar arası güçlerin Suriye sorununa çözüm ararken, PYDnin önce rojava özerk yönetimi, ardından Cezire, Kobani ve Afrin olmak üzere üç ayrı özerk-kanton-bölge hükümetlerini ilan etmesi idi. Elbette ki batı Kürdistan halkının kendi yönetimlerini ilan etmesi, kendilerini yönetecek bir hükümet kurması kadar doğal bir şey olamaz. Üstelik her kürdün gönlünde geçen batı kürdistanın bir statüye kavuşmasıdır. Böyle bir gelişme karşısında Kürtler ancak gurur duyar. Yalnız güney Kürdistan için kon federal veya bağımsızlık, batı Kürdistan için federal sistemin tartışıldığı bir dönemde, PYDnin ilan ettiği bu sistem, halkın geleceğini tehlikeye sokmuştur. Üstelik hiçbir demokratik standarda uymadan, kendini halkın yerine koyarak yapmıştır. Bu sonuna kadar ideolojik ve dayatmacı yaklaşım toplumun yüzde otuz kırk gibi kesimi ilan ettiği yönetime dâhil etmediği gibi, kendin ide uluslar arası toplumdan dışlanmaya neden olmuştur. Tüm uyarı ve eleştirilere rağmen, rejimle arasına mesafe koymayarak eski tutumunu ısrarla sürdürmektedir. Bu yaklaşımın bir sonucu olarak Cenevre toplantılarına çağrılmamıştır. Bu her kese kafa tutan eleştiri kabul etmeyen çevresi ile kavgalı siyaset, PYD şahsında Batı Kürdistan halkının mücadelesini zayıf düşürmüş ve büyük tehlikelerle karşı karşıya getirmiştir. Bunun için PYDnin işgal ettiği konuma uygun ve ortaya çıkan tarihi fırsata denk düşen bir tavır sergileyerek, tüm kesimleri kucaklayabilmelidir. İdeolojik yaklaşımlardan ve ucuz hesaplardan vazgeçerek, bütün parçalara ve partilere ayni mesafede olmayı başarabilmelidir. Çünkü Batı Kürdistan halkının çıkarı, hiçbir partinin iktidar hesaplarına alet edilemeyecek kadar önemli ve değerlidir.
22 Şubat 2014
Selahattin Gün
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
11553 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:15:40:34