\"Özel Kuvvetler denetimindeki çetelerin insafına bırakılarak Anadolu yollarında ölen Ermenilerin sayısını kimileri 300 bin, kimileri 800 bin olarak gösteriyor. Rakam ne olursa olsun, amaç Hitler’in 30 yıl sonra gerçekleştirdiği Yahudi Soykırımı.
Amerikan Senatosu Dışilişkiler Komitesi’nin Ermeni Soykırım karar tasarısını gündeme alması, Türkiye, dış temsilcilikler ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni her yıl olduğu gibi alarma geçirdi. Aslında bu, Amerikan yönetimin Ankara’yı küstürmemek için askıya aldıracağı bir başka girişim. Türkiye’nin bütün çabası 2015’i kazasız belasız atlatmak ve Ermeni meselesini tarihe gömmek: Onlar öldürdü, biz de öldürdük. Nokta.
Bütün meseleyi Amerikan Kongresi’nin 1915 olaylarıyla ilgili kararına bağlı olarak ele alan hastalıklı bir tutum. Amerikan Kongresi, soykırım iddialarını kabul etmez ise Ermenileri bir kere daha yeneceğiz, ecdadımızın adını korumuş olacağız.
Hep derim, Hitler Türk olsa, hiç kuşkunuz olmasın, ona da sahip çıkar, ‘‘Yahudiler de çok olmuştu’’ tarzı bahaneler bulurduk. Çünkü biz dünyanın en temiz, şefkatli devletlerini kurmuş bir ırkız ama dünya bizi çekemiyor.
Asıl mesele, bir toplumun kendi tarihiyle yüzleşememesinden, kendisine tarih diye öğretilen yalanlara körü körüne inanmasından, devlet söylemini sorgulama cesareti gösterememesinden kaynaklanıyor.
Olan şudur, yüzlerce yıldır Anadolu’da yaşayan bir halk İttihat ve Terakki yönetiminin 1915 Mart’ında aldığı bir karar sonucu bu topraklardan silinmiştir. Bu silinme, Yunanlılarla olduğu gibi, acı bir mübadele sonucu değil, etnik temizlik sonucu gerçekleşmiştir.
1915 Mart’ında gerçekleşen toplantıda Ermeni meselesinin halli konusunda Bahaettin Şakirgörevlendirilmiş, çözüm yolu olarak da zorunlu göç yasası kabul edilmiştir. Bahettin Şakir’in emrine bugünün Ergenekon’u diyebileceğimiz Özel Kuvvetler tahsis edilmiştir.
Sonuçta soykırımı da partinin doğrudan kontrolündeki, yeniden organize edilmiş bu Özel Kuvvetler aracılığıyla gerçekleştirmiştir. Bu işlemin biri resmi, diğeri gayri resmi iki ayağı vardır. Önce İçişleri Bakanlığı, taşra yönetimlerine zorunlu göç emirlerini gönderir, ardından İttihat ve Terakki’nin Merkez Komitesi ayrı bir gayri resmi emirle zorunlu göçe tabii tutulan bu insanların imhası emrini yollar.
Gayri resmi emri götürenler parti sekreterleridir ama çoğunlukla Bahettin Şakir bizzat il il dolaşarak emirleri bizzat iletir. Ancak, katliamın gerçek karar vericisi ve uygulayıcısı Talat Paşa’dır. Talat Paşa, kurtulmak için din değiştirip İslama geçen Ermenilerin bile yurtlarında kalmasına izin vermez. 1 Temmuz 1915 tarihli bir telgrafla, toplu veya bireysel olarak İslam dinini seçenlerin de sürgün edilmesi gerektiğini emreder.
Türk kaynaklara göre, katliam başlamadan önce Anadolu’daki Ermeni nüfusu 1 milyon 300 bindir. Ermeni Kilisesi bu konuda daha yüksek bir rakam ortaya koyar ve nüfusu 2 milyon 100 bin olarak belirtir. Savaştan sonra bu insanların çok ama çok küçük bir kesimi kalabilmiştir Anadolu’da.
Ermenilerin Anadolu’da bıraktığı mallar Müslümanlara verilerek bir İslam Burjuvazisi yaratılmıştır.
Amaç da budur, Balkanlar’da kaybedilen topraklara karşı Anadolu’da bir Türk yurdu yaratmak, burada hâkim olacak Müslüman bir burjuvazinin ortaya çıkmasını sağlamak ve güvenilmez hale gelen Ermenileri bu topraklardan temizlemek.
Özel Kuvvetler denetimindeki çetelerin insafına bırakılarak Anadolu yollarında ölen Ermenilerin sayısını kimileri 300 bin, kimileri 800 bin olarak gösteriyor. Rakam ne olursa olsun, amaç Hitler’in 30 yıl sonra gerçekleştirdiği Yahudi Soykırımı ile aynıdır, göz konulan toprakları düşman görülen bir halktan temizlemek ve bunun için bu halkı imha etmek.
Sonuçta, nüfusunun yüzde 99’unun Müslümanı olduğu bir ülke yaratılmıştır. Ancak sadece Müslümanlığın yetmediği, etnik kökenin ve anadil farklılığının halkların tercihlerinde önemli rol oynadığı Kürt isyanlarıyla ortaya çıkmıştır.
İttihat ve Terraki’nin Anadolu’yu Türkleştirme ve müslümanlaştırma politikaları Cumhuriyet rejimi döneminde de devam etmiş ve Trakya olayları, 6-7 Eylül şiddet eylemleriyle kalan Rum kesimin de bu topraklardan sürülmesi gerçekleştirilmiştir.
Osmanlı’nın kuruluşundan bu yana, birlikte yaşayan bu insanların izinin silinmesi Anadolu ve İstanbul’u kültürel, tarihi açıdan yoksullaştırmış, insanların büyük acılar yaşamasına yol açmıştır.
Türkiye 100 yıldır, 1915’in de, 6-7 Eylül’ün arkasında duruyor. Oysa birini İttihatçıların, diğerini Cumhuriyet’in Özel Kuvvetleri’nin performansı olduğunu bile bile.
Balyoz ve Ergenekon davalarına sahip çıkan bir çok muhafazakar, İttihatçılar’ın özel kuvvetlerinin Ermenileri kırdığına inanmıyor. Hurşit Tolon’un, Çetin Doğan’ın darbe planlarındaki tüyler ürpertici planlara ikna olanlar bile, Talat Paşa’nın hayata geçmiş kanlı planlar yapmış olduğu fikrine şiddetle karşı çıkıyor.
Oysa, yapılacak olan gayet basit: Geçmişte yaşananlar için üzüntü belirtmek.
Ama Gezi’de ölenler, kör olanlar için bir üzüntü belirtmeyen, ölen çocukların annelerini meydanda yuhalatan bir zihniyetten bunu beklemek doğru değil. Onlar, sadece kendilerine demokrat ve hümanist.