Çözüm Süreci’nde 30 senelik çatışmalı süreçten sonra ortaya çıkan ilk ciddi normalleşme belirtileri neden sona erdi? Halkın gözünde beklentiler neydi?
İzmir Ekonomi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Dr. Serhun Al, ‘Barış ve çatışma arasında: Türkiye ve Ortadoğu’da Kürt dünyasını anlamdırmak’ isimli raporunda çözüm sürecinin öncesi ve sonrasını mercek altına alıyor.
Nerinaazad’a ulaştırılan rapolarda bazı kısımlar şu şekilde sıralanıyor.
• 30 senelik çatışmalı süreç içerisinde ilk ciddi normalleşme belirtileri ortaya çıkmaktaydı.
• Çözüm süreci ve çatışmasızlık döneminde bölge insanında psikolojik, ekonomik ve siyasal olarak olumlu ve gelecekten umutlu bir atmosfer mevcuttu.
• Yatırımlar artmakta, turizm gelişmekte ve fiziksel güven ortamı güçlenmekteydi.
• Çözüm süreci şeffaf değildi ve karşılıklı güven inşa edilemedi. Devlet kalekollar ile kırsalda, örgüt cephanelerle şehirde güçlendi.
• Çözüm sürecinde ana akım Kürt hareketi dışındaki aktörler dışlandı. Bu, çözüm sürecinin PKK’nın mücadelesi sonucu ortaya çıktığı algısını yarattı.
• PKK’nin şehirlere inmesi, hendek siyaseti ve özerklik ilanları kitlesel destek görmedi.
• Devletin PKK’ye verdiği sert cevap, sokağa çıkma yasakları, güvenlik güçlerinin ırkçı duvar yazıları hali hazırda kırılgan olan bölgedeki devlet-toplum ilişkisini zedeledi.
• Ne PKK ne de devlet halkın yorgunluğunu okuyabildi.
• PKK’nin silah ve şiddet yoluyla siyasi taleplerde bulunması yarardan fazla zarar getiriyor.
• PKK’ya verilmeyen destek, devlete yakınlaşıldığı anlamına gelmiyor.
• Çözüm sürecine yeni metotlar ve farklı Kürt kesimlerinin de dâhil edilerek geri dönülmesi şarttır.
DİYARBAKIR
Yukarıda belirtilen noktalar çözüm süreci ve sonrasında başlayan çatışmalı sürece dair bölgedeki kanaat önderlerinin ve bölge insanının yansıttığı görüşlerin bir özetidir. Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa Merkez ve Suruç’ta farklı toplumsal kesimlerle yapılan görüşmelerde öne çıkan algı ve beklentiler bu yöndeydi.
Çözüm süreci ve çatışmasızlık ortamının Kuzey Kürdistan’ın birçok kentinde bahar havasını getirdiği, halkın yeni bir çatışma ortamı beklemediği belirtilen raporda ‘çatışmaların başlaması ve şehirlere taşınması halkta ciddi bir psikolojik kırılmaya sebep olmuş. Hem PKK’nın siyaseti hem de Ankara’nın olayları ele alış biçimi ciddi şekilde eleştiriliyor.’ denildi.
Fakat Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Başkanı Mehmet Kaya’ya göre PKK’nın çatışmaları şehire taşımasına halkın kırgın olduğunu, devletin sert askeri cevabına ise halkın kızgın olduğu görüşünde. Bu noktada Ankara’da Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Başkanı Şaban Kardaş ile yapılan görüşmede devletin halkın yaralarını kısa zaman içerisinde saramaması sonucunda Ankara’nın ahlaki üstünlüğünün zayıflayabileceğini belirtti. Aynı görüş ismini vermek istemeyen ve bölgede görevli bir kaymakam tarafından da dile getirildi. Ayrıca Şaban Kardaş, çözüm sürecinde Ankara’nın atmış olduğu normalleşme (desecuritization) adımlarına PKK’nin aynı ölçüde karşılık vermediğinden bahsetti. Normalleşmenin tek taraflı değil karşılıklı olması gerektiğine vurgu yaptı.
URFA-SURUÇ
IŞİD’in Suruç’ta gerçekleştirdiği ve Kobani’ye yardım götren 33 gencin hayatını kaybettiği, ardından PKK’nin Ceylanpınar’da 2 polise düzenlediği saldırı sebebiyle Urfa’nın çatışmaların merkezinde olmasa da şehirde bir tedirginlik olduğu belirtilen raporda; 7 Haziran’dan sonra başlayan çatışmaların olmaması durumunda HDP’nin lider parti olacağı öne sürüldü.
Ziraat Odası Meclis Başkanı Ali Kaya’nın tahminlerine göre eğer 7 Haziran’dan sonra çatışmalar başlamasaydı, HDP Urfa’da yeni lider parti olma yolundaydı. Şanlıurfa’da özellikle genç nüfusun HDP’ye ciddi sempati duyduğu belirtilmektedir. Ali Kaya \'Barış ortamının bozulması, AKP’nin daha güçlü adaylar göstermesi sebebiyle 1 Kasım’da HDP Urfa’da 2 milletvekilliğini kaybettiğini\' iddia etti.
Çözüm süreci zamanında bölgenin tamamında esen olumlu havanın Urfa’da kendini gösterdiği ve turizm ve yatırımların arttığı belirtilen raporda, çatışmaların tekrardan başlamasıyla Urfa’nın güvenli şehir algısının kırıldığı ve “Şanlıurfa Ticaret Odası’nın verdiği rakamlara göre şehirde ortalama 680,000 civarında konaklama yapan kişi sayısı çatışmalarla birlikte 400,000 kişiye kadar düşmüştür. Genel olarak turizm sektöründe @-45 civarında bir düşüş yaşandığı belirtildi.”
Rapor\'da, Suruç Belediye Başkanı Halil Akbaş Suruç’un son zamanlarda metropollere çok göç verdiğini ve ekonomik refahın bir hayli düştüğünü belirtti. Suruç ve Kobani’nın akraba dayanışmasının önemine vurgu yaptı.
HDP’de bulunan Suruç Belediyesi Başkanı Halil Akbaş Kürtlerin artık statüsüz yaşamaması gerektiğini ve bunun İslam dünyasının bir ayıbı olarak gördüğünü açıkladı. Kendisini muhafazakâr bir Kürt olarak tanımlayan belediye başkanı, Suruç halkının devlet-PKK ve devlet-PYD ilişkilerinin bozulmasından rahatsız olduğunu söyledi. Halil Akbaş bu durumun iyileşmesinin de Erdoğan ve Öcalan’ın inisiyatifi ile olabileceğini belirtti.
Çözüm sürecine dair farklı görüşlerinde bulunduğu raporda, Örneğin ismini vermek istemeyen ve muhafazakâr iş dünyasının temsilcilerinden olan Urfalı bir katılımcı çözüm sürecine inanmadığını çünkü ortada bir sorunun olmadığını dile getirdi. Sokağa çıkma yasaklarının devlet tarafından doğru hamle olduğunu dile getiren bu katılımcı, hendek siyasetinin önüne geçilmeseydi daha fazla yayılabileceğini öne sürdü.
MARDİN
Uzunca süre sokağa çıkma yasağının uygulandığı Nusaybin ilçesibden bahsedilen raporda, yaklaşık olarak 120,000 civarında nüfusu olan Nusaybin halkının büyük bir çoğunluğu Mardin merkeze geldiği, akrabaları olanların evlere, olmayanlar valilik yardımı ile otellere yerleştirildiği belirtildi.
Raporda, Mardin Mazlumder Başkanı Av. Seyfettin Baysal’ın “Kürt hareketinin Ahmet Türk ve Hatip Dicle gibi “yaşlı”ları bugünkü durumdan rahatsızlar. Hendek (Seyfettin Baysal çukur diyor) siyaseti ve şehir savaşlarının onaylamıyorlar” dediği belirtildi.
USTAD__, MÜSİAD, Mazlumder ve Baro Başkanlarının da görüşlerinin yer aldığı raporda, çözüm sürecinde yapılan en büyük yanlışın sadece ana akım Kürt hareketinin muhatap alınması olarak belirtiliyor. Ana akım Kürt Hareketi dışındaki bölgenin kanaat önderlerinin ve diğer aktörlerin muhatap alınmaması eleştiriliyor. Bu siyasetin pek çok insanı Kürt hareketinin şemsiyesi altına ittiğini söylüyorlar. Hüda-Par, Hak-Par, bazı Arap temsilcileri gibi aktörlerin de yeni bir süreçte muhatap alınması gerektiğini dile getiriyorlar. Genel olarak bölgedeki çoğu insanın, kanaat önderlerinin çözüm sürecine geri dönülmesi konusunda talebi bulunduğu belirtiliyor.
Raporda, Bölgede yaşayan ve bölgenin yakın tarihini ve dinamiklerini iyi bilen çoğu kişi şöyle bir gerçeği ortaya koyuyor; PKK’nin bölgede sosyolojik bir tabanı ve gönül veren kitlesi var. Bu kitleyi özellikle 1990’lı yıllarda köyleri boşaltılan ve çocukları halen örgüt üyesi veya örgüt üyesiyken ölmüş olan ailelerden oluşturuyor. Özellikle 1990’lı yıllardaki devletin terörle mücadele kapsamındaki insan hakları ihlalleri (zorla köy boşaltmalar, faili meçhul cinayetler vs.) sonucunda bölgenin sosyolojik ve psikolojik dengesinin bozulduğu dile getiriliyor. Bugün PKK’nın tabanını oluşturan ana kesim 1990’lı yıllarda mağduriyet yaşayan kesimler oluşturuyor. Bu noktada PKK ve HDP’nin aynı tabandan beslendiği fakat her HDP’linin PKK siyasetini desteklediği anlamına gelmediği söyleniyor.
Raporda, USTAD Başkanı Ahmet Akgül bölgede çoğu insanın şehir çatışmalarına ve hendek siyasetine karşı çıktığını ve rahatsız olduğunu söylerken, bu gerçeğin halkın HDP’ye desteğini çektiği anlamına gelmemesi gerektiğini vurguluyor. Bunun yanında Mardin Ticaret Odası Başkanı Mehmet Ali Tutaşı HDP’yi barışın tesisi için meclise gönderen halkın da büyük bir hayal kırıklığı içerisinde olduğunun vurgulanması gerektiğini söylüyor. Bu sebeple bugün seçim olsa HDP’nin barajı geçip geçemeyeceğinden konusunda şüpheler olduğunu öne sürüyor.
Mardin’de ki çoğu görüşmelerde yeni bir çözüm süreci paradigması kurulması halinde HDP ve PKK dâhil olmak üzere bölgenin farklı aktörlerinin de ihmal edilmemesi vurgusu belirtildi. Örneğin, Hüda-Par İl Başkan Yardımcısı Mehmet Arasan iki masa kurulabileceğini söylüyor; Birincisi devlet ve İmralı arasında; ikincisi ise devlet ve bölgenin kanaat önderleri arasında. Bölgedeki hemen hemen herkesin üzerinde hemfikir olduğu genel kanı bu meselenin salt askeri ve güvenlik politikalarıyla çözülemeyeceği fikridir. Ya da sadece ekonomik yatırımlarla bölgenin pasifize edilemeyeceği.
Rapordan bölümleri yayınlamaya devam edeceğiz.