Tahran… Bir bütün olarak bölge için temel faydalar ve çıkarımlar
İran, geçtiğimiz cumartesi günü Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi aracılığıyla kendisine iletilen ABD'nin nükleer programına ilişkin yeni anlaşma önerisine resmi bir yanıt bekliyor.
Son saatlerde ortaya çıkan sızıntılar, Tahran'ın, Umman'ın arabuluculuğunda Maskat ve Roma arasında dönüşümlü olarak gerçekleşen beş tur dolaylı müzakerenin ardından gelen Washington'un teklifini reddedebileceğini gösteriyor.
Avrupalı bir diplomat, “Zaman faktörü İran'ın aleyhine işliyor” dedi. Oysa İran daha önce bu faktörü kendi lehine kullanma becerisi ile tanınıyordu ve bu durum geçtiğimiz yıllarda açıkça görülmüştü.
Lübnan, Suriye ve Gazze Şeridi'ndeki son gelişmeler karşısında, özellikle de ABD Başkanı Donald Trump'ın bu yılın başında Beyaz Saray'a dönmesinin ardından elindeki baskı kartlarından birçoğunu kaybeden İran'ın durumu bugün değişti.
Açıkça ifade etmek gerekirse, yukarıda bahsi geçen diplomatik okumaya göre İran şu anda 2023 sonbaharından önceki halinden daha ‘zayıf’ durumda. Ayrıca, Trump'ın geçen hafta İsrail Başbakanı’nın İran'ın nükleer tesislerine saldırı emri vermesini Tahran'la devam eden görüşmeleri sekteye uğratma korkusuyla engellediğini iddia etmesinin de gösterdiği gibi, İsrail tehdidi artık eskisi gibi ‘gözdağı’ olarak kategorize edilmiyor.
Müzakereler çıkmaza girmiş olabileceğinden ve ABD yönetimi İran'ın kendisine sunulan teklife karşılık vereceğine dair umudunu kaybettiğinden, Trump'ın İsrail'in dürtüsünü engellemek için dayandığı bahane çöktü ve bölgede bilinmeyen olasılıklara kapı açtı.
Bu nedenle, özellikle Körfez ülkelerinden olmak üzere Arap yetkililer tarafından yapılan açıklamalarda, zaten istikrarsızlıktan muzdarip olan bölgeye olumsuz yansımaları olacak savaş ve çatışmadan kaçınılması gerektiği vurgulandı.
Bu patlayıcı ortama rağmen İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi dün Kahire'de şu açıklamayı yapmaktan çekinmedi: “İsrail'in İran'a saldırmak gibi bir hata yapacağını sanmıyorum.”
İran'ın zayıflayan konumu
Bugün Tahran kendisini, diplomasisini çeşitli cephelerde yeniden canlandırmaya sevk eden bir dizi güçlükle karşı karşıya buluyor. Özellikle Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin desteğini almak için daha önce Moskova ve Pekin'i ziyaret eden Arakçi, ülkesinin pozisyonunu anlatmak ve Batı'nın baskısına karşı koymak için bölge turuna çıktı.
Tahran, ‘Küresel Güney’ olarak adlandırılan ülkelerin siyasi desteğine güvenebilir. Ancak bu destek, ister 2015 anlaşması ister 2231 sayılı BM Güvenlik Konseyi karar kapsamında olsun, nükleer dosyasını yöneten yasal mekanizmalar üzerinde çok az etkiye sahip olduğu için sınırlı kalmaya devam ediyor.
Paris'teki Avrupalı bir diplomat, İran'ın bugünkü bağlamda zayıflığının, nükleer dosyayla doğrudan ilgili üç Avrupa başkentiyle (Paris, Berlin ve Londra) arasındaki yabancılaşmada yattığını düşünüyor.
Tahran ile ilişkilerinde önemli bir bozulmaya tanık olan Fransa, Mayıs 2022'den bu yana iki Fransız vatandaşının casusluk suçlamasıyla ‘keyfi’ olarak gözaltında tutulması nedeniyle Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD) şikâyette bulundu. Fransız vatandaşlarının davalarının görülüp görülmediği ise bilinmiyor.
Almanya'da kısa süre önce Şansölye Friedrich Merz liderliğinde, İran konusunda bir önceki hükümete kıyasla daha sert tutum sergileyen sağcı bir hükümet kuruldu.
Londra ise Washington'la yakınlaşmasını sürdürmek istiyor. Bu da Tahran'a karşı ABD'nin sert çizgisinden ayrılmasını gerçekçi kılmıyor.
Kısacası, Avrupalılar müzakerelerde marjinalize edilmiş ve İran'la arabulucu rolünü oynamaktan dışlanmış olsalar da Avrupa'nın pozisyonu artık ABD'nin vizyonuna daha yakın.
Dahası, UAEA’nın Yönetim Kurulu'nun talebi üzerine geçtiğimiz kasım ayındaki toplantısında yayınladığı son kapsamlı rapor, hem içeriği hem de beklenen yansımaları açısından İran için yeni bir başarısızlık.
Bir diğer nokta ise bu ayın 9’u ila 13'ü arasında yapılması planlanan UAEA Guvernörler Kurulu toplantısı. Şarku'l Avsat haber ajansının aldığı bilgiye göre bu toplantının yapıldığı bağlam, toplantıya eşlik etmesi beklenen sertleşme ve İran'ın nükleer dosyasının BM Güvenlik Konseyi'ne geri gönderilmesine yol açma olasılığı çerçevesinde İran için en önemli toplantı olarak kabul ediliyor.
İran'ın korkusu, UAEA Genel Direktörü’nü ‘önyargılı’ olmakla suçlayan birden fazla İranlı yetkili tarafından verilen şiddetli tepkiler göz önüne alındığında açıkça görülüyor. Tahran daha önce dosyasının BM Güvenlik Konseyi'ne sevk edilmesinin kesin bir yanıtla karşılanacağı tehdidinde bulunmuştu.
Diğer yandan Batılı ülkelerin, Kapsamlı Ortak Eylem Planı Anlaşması’nı (KOEP- nükleer anlaşma) onaylayan 2231 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararının süresinin dolacağı ekim ayından önce çok önemli kararlar alması ihtimal dışı değil.
Tahran'ın dört seçeneği
Yukarıda anlatılanlar ışığında, İran'ın alt senaryolarıyla birlikte dört ana seçeneği olduğu açık. ABD'nin önerisine vereceği resmi yanıtı bekleyen ilk seçenek, tüm müzakere sürecinin sona ermesi anlamına gelecek ‘radikal bir ret’ ile tam bir kopuş anlamına gelmeyen ancak müzakere çabalarının yeniden başlaması için kapıyı açık bırakan ‘esnek bir ret’ arasında değişiyor gibi görünüyor.
Başka bir deyişle, İran'ın anlaşmanın kendi çıkarlarına ve vizyonuna ‘uygun olmadığını’ düşündüğü ana noktalarına ilişkin ‘çekincelerini’ ifade etmesi, bazı değişiklikler yapması ve iletişim kanallarının açık kalması halinde ABD'nin tepkisinin ne olacağını görmesi için kapı açık kalabilir.
İran'ın kendi topraklarında uranyum zenginleştirme ve nükleer programını sürdürme konusundaki ısrarı, Washington'un bunları İran'a vermemekte ısrar etmesi nedeniyle en önemli anlaşmazlık noktaları. Her halükârda müzakere, doğası gereği bir tarafın diğer tarafa kendi pozisyonunu tamamen dayatması anlamına gelmiyor.
Tahran, nükleer mesele gibi bazı konularda sertleşirken, bölgesel politikaları gibi diğer konularda esneklik gösterebilir ya da Washington'la bir bilek güreşi sürecinde kullanabileceğine inandığı Husiler gibi taraflar üzerinde pazarlık yapabilir.
Ancak İranlı yetkililer anlaşmayı tamamen reddedip müzakereleri kesmeye karar verirlerse, ki bu ciddi gerilime işaret eden bir senaryodur, işler belirleyici bir hal alacaktır. Bu durumda beklenen ilk tepki, ABD yaptırımlarının sıkılaştırılması ve muhtemelen 2015 anlaşmasında ve 2231 sayılı kararda öngörülen snapback mekanizmasının devreye sokulması olacaktır ki, bu da nükleer anlaşmadan sonra dondurulan altı BM yaptırımının yeniden uygulanması anlamına gelir.
Burada görev üç Avrupa ülkesine (Fransa, Almanya ve İngiltere) düşecek. Çünkü ABD, Trump yönetiminin Mayıs 2018'de anlaşmadan çekilmesinin ardından snapback mekanizmasını harekete geçirme hakkını resmen kaybetti.
Son günlerde İran'ın Avrupalılara yönelik uyarıları arttı. Arakçi pazar günü UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi ile yaptığı telefon görüşmesinde, İran'ın ‘Avrupalı tarafların her türlü uygunsuz eylemine karşılık vereceğini’ söyledi ve Grossi'den raporun İran'a karşı ‘siyasi hedeflere hizmet etmek için’ istismar edilmesini engellemesini istedi.
Öte yandan Avrupa siyasi literatürü, Rusya'ya askeri destek vermek ve İsrail'i hedef almakla suçlanan Tahran'a karşı daha da sertleşme yönünde ilerliyor.
Bu bağlamda Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, İran'ın karar vermesi halinde 10 nükleer bomba yapmaya yetecek yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş uranyuma sahip olduğunu belirten son UAEA raporu doğrultusunda, ülkesinin ‘İran'ın nükleer tehdidi’ olarak tanımladığı duruma karşılık olarak snapbackin devreye sokulmasını talep etmekte ‘bir an bile tereddüt etmeyeceğini’ bildirdi.
En kötü senaryo şüphesiz İsrail ve/veya ABD'nin İran'ın nükleer tesislerini hedef alan askeri operasyonlarıdır ki, bu da Ortadoğu'da kapsamlı bir savaşın patlak vermesi anlamına gelecektir. Bu, bölgenin güvenlik ve istikrarı üzerindeki yıkıcı etkileri nedeniyle bölge ülkelerinin istemediği bir durumdur.
Şu ana kadar Başkan Trump, Tahran'ın en önemli kozu olabilecek İran'la doğrudan bir askeri çatışmaya girmekten kaçınmaya özen gösterdi. Öte yandan İsrail Başbakanı, İran'ın nükleer programından tamamen kurtulmak ya da en azından bunu birkaç yıl ertelemek için bir fırsat görüyor.
Askeri gerilimin artması durumunda İran'ın vereceği en olası yanıt Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'ndan çıkmak olacaktır ki, bu da bölgedeki diğer ülkeleri nükleer bir yarışa girmeye teşvik edebilir.