Demirtaş’ta ‘Anam Türk’tür, fırsat verilirse hizmete hazırım, büyük hizmet ederim ‘diyen Öcalan’ın çizgisinden hiç çıkmadı ki. Bu gün de aynı çizgide devam ediyor olması niye bazı Kürtleri hayal kırıklığına uğratıyor ki? Anlamak zor.
Selahattin Demirtaş’ın son zamanlarda kamuoyu ile paylaştığı mektupları dolayısıyla pek çok Kürt hayal kırıklığı yaşıyor.
Sosyal medyadaki paylaşımların büyük çoğunluğu Demirtaş’ın söylemlerindeki ‘ani’ değişikliği, Türk derin devletinin kuruluşundan bu yana oluşturduğu, şark ıslahat planlarıyla adım adım gerçekleştirdiği Kürtleri Türk devletine entegre etme hedefli geleneksel tezlerini, kendi meşrebince topluma sunmasını yadırgıyor.
‘Korkma barış’ başlıklı mektubunda yer alan ‘Türkiye Cumhuriyeti devleti hepimizin devletidir, nokta. Bu anlamda Cumhuriyeti demokratikleştirme görevi de hepimizindir, nokta.’
‘Artık hiçbir Kürt, bulunduğu devletin de Türkiye’nin de karşıtı, düşmanı, tehdidi olmayacak. Türkiye gibi büyük ve güçlü bir devlet de esasında bütün Kürtlerin devleti olacak.’
‘Belki “tek millet” değil ama “bir millet” olacağız.’
‘Türkiye Cumhuriyeti devletini demokrasiyle taçlandırıp ikinci yüz yılında daha da büyütmek hepimizin görevidir.’ Gibi mesajları kimi Kürtler tarafından hazmedilmeden bu kez ‘Hamaset değil cesaret zamanıdır’ başlıklı yeni bir mektup yayınladı.
Bu mektubunda da ‘antiemperyalizm’ adına İsrail’e karşı İran’ın sömürgeci, Kürt düşmanı, barbar Molla rejimine arka çıkılmasını öneriyor.
İran molla rejiminin Kürdistan’da sürdürdüğü katliamları, Kürt liderlere karşı gerçekleştirdiği suikastları, her gün onlarca gencin idam edilişini, sırf saçını yanlış örttü diye Kürt kızı Jina Amini’yi işkenceyle öldürülüşünü, İran’da kendi sınırları içinde, Güney Kürdistan başta olmak üzere tüm Ortadoğu’da sayısız insanlık suçunu işlemeye devam edişini ‘İran rejimi uzun yıllardır demokrasi ve insan haklarına tümden kapalı kalmakla, öncelikle kendi yurttaşlarına büyük haksızlık yapıyor’ sözleriyle hafife almak, ‘Ancak hiçbir gerekçe, emperyal müdahaleye haklılık kazandırmaz’ diyerek Kürt düşmanı, İran Molla rejimine siper olmak bir Kürt siyasetçinin işi midir?
Ama Demirtaş’ta ‘Anam Türk’tür, fırsat verilirse hizmete hazırım, büyük hizmet ederim ‘diyen Öcalan’ın çizgisinden hiç çıkmadı ki. Bu gün de aynı çizgide devam ediyor olması niye bazı Kürtleri hayal kırıklığına uğratıyor ki? Anlamak zor.
Bu kadarla da kalsa iyi, Demirtaş ‘Hamaset değil cesaret zamanıdır’ başlıklı mektubunda tıpkı Devlet Bahçeli gibi Ortadoğu’yu saran bugün İran’ı yakan ateşin Türkiye’ye de sıçrayabileceğinden endişe duyarak bir an önce ‘Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısı ve PKK’nin fesih kararıyla birlikte silahsızlanma sürecinin herhangi bir tıkanmaya ya da provokasyona yer vermeden olabilecek en hızlı şekilde tamamlanması için’ seferber olunmasını öneriyor ve ‘iç birliğimizi güçlendirelim’ çağrısı yapıyor.
Ortadoğu’daki gelişmelerin Türkiye’ye sirayet etmesi halinde ne yapacaklarını da tıpkı bir Türk milliyetçisi gibi ilan ediyor. Şöyle diyor Demirtaş; ‘Bizler Türkiye toplumu olarak bu dönemde bir ve beraber olacağız; olası risklere, saldırılara, provokasyonlara karşı gerektiğinde Edirne’den Hakkari’ye kadar 86 milyonluk bir halk ordusuna dönüşeceğiz; ortak vatanımızı canımız pahasına savunacağız.’
Hay maşallah!
Öcalan ‘Anam Türk’tür’ diyerek devlete büyük hizmet ediyordu, Demirtaş ta ‘Madem soyadımız Türkiye’dir, o halde herkesi soyadımız etrafında birleşmeye ve bunun için sorumluluk almaya davet ediyorum.’ Diyerek aynı hizmet aşkıyla yanıp tutuştuğunu ilan ediyor.
Ne diyelim; Xêrlisi!
Hayal kırıklığına gerek yok.
İşin özü şu;
Türk derin devleti içinde iki önemli kanat, kuruluştan bu yana iktidar kavgası içindedirler.
Bu iç iktidar kavgasında uzun zaman militarist, Avrasyacı Kemalist kesim egemen oldu ve Öcalan’ı onlar yarattı ve kullandı. Aynı tedrisat tan geçen Demirtaş da daha çok bu kesimin ihtiyaçlarına göre pozisyon aldı. AK Partiye karşı CHP çizgisi ile paralel hareket etmesi bundandı.
Bir röportajında ‘Anayasa da özerk Kürdistan deseler, Kürtçe anadilde eğitim serbesttir diye açıkça yazsalar ve bunun karşılığında da anayasanın bir maddesinde baskıcı-otoriter bir başkanlık sistemi yazsalar, biz o anayasaya evet demeyiz.’ demesi bundandı.
Ancak artık bu Militarist, Avrasyacı, Kemalist kesim zayıfladı, egemenlik daha çok ‘Yeşil Kemalistlere‘ geçti.
Öcalan gibi Demirtaş da, AKP ve MHP çizgisindeki derin devlete biat etmiş, onların söylemlerine paralel mesajlar vermekte.
Öcalan yaşlandı, ondan sonra, devletin gelecekte Kürtlere lider olarak hazırladığı Demirtaş’ın söylemleri karşısında öfkelenmek, hayal kırıklığına kapılmak yerine bu oyunları bozmaya kafa yorulmalıdır.
Bunun yolu ‘birlik ha birlik’ diyerek, ayrışmayı, küçük guruplar olarak var olmayı teşvik eden anlayışlarla zamanı boşa harcamadan, enerjimizi tüketmeden gerçekten, yurtseverler arasında güçlü bir birlik sağlayarak sürece müdahale etmektir.
Bugüne dek savrulmadan, kararlıca Kürt halkına doğru politikalar öneren, legal demokratik mücadeleyi esas alan, diğerlerine göre daha çok avantaja sahip olan HAK-PAR’ı güçlendirerek, samimi yurtseverlerin birlikte mücadele etme zemini haline getirerek bu türden oyunları boşa çıkarmak ve kitleleri ulusal demokratik hedefler içeren, doğru politikalar etrafında buluşturmak, mümkün olacaktır.