Suriye ve Rojava'daki insan hakları ihlallerinin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşınması için Fransa’nın verdiği önerge geçtiğimiz günlerde Rusya tarafından veto edildi. Ancak ihlaller için yeni bir kapı aralandı; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi.
Justsecurityorg adlı internet sitesinde Roger Phillips imzasıyla yayınlanan bir makalede Türkiye’nin Rojava'ya yönelik harekat gerçekleştirmesiyle birlikte kurbanlar için haklarını arayacakları yeni bir kapının açıldığı belirtiliyor.
Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlükler Sözleşmesi'nin (AİHS) bir tarafı olduğu, bundan dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yetki alanına girdiği ifade ediliyor. Makaleye göre AİHM sadece Türkiye içindeki hukuksuzlukları değil, Kıbrıs gibi askeri ve idari kontrolü altında bulunan çevresindeki alanlarda gerçekleştirdiği eylemlerden de sorumlu bulunuyor.
Türkiye 2016’dan itibaren Rojava ve Suriye'ye dört büyük operasyon düzenleyerek İdlib’den Serekaniye kasabasına kadar olan bölgenin büyük bir kısmını kontrol altında tutuyor. Bu bölgelerdeki idari yapıyı kontrol eden Türkiye, aynı zamanda eğitim sisteminden su ve elektriğe bu bölgelerin tüm ihtiyaçlarını gideriyor. Bu durum da özellikle Türkiye ve Türkiye destekli milis güçlerin insan hakları ihlallerine maruz kalan Suriyelilerin AİHM’in kapısını çalmasının yolunu açıyor.
Yazıda Türkiye ve desteklediği milislerin bölgeye saldırı düzenlemeye başladığı 2016’dan itibaren çok sayıda insan hakları ihlali ve savaş suçu işlediği ifade ediliyor.
Türkiye’nin ifade özürlüğünü kısıtlama, mallara el koyma ve zorla demografik değişim de dahil olmak üzere işlediği hak ihlalleri 2016’daki Fırat Kalkanı ile başladığı ve 2018’deki Afrin Operasyonu ile devam ettiği vurgulanan yazıda, 2019’daki Barış Kalkanı Operasyonu sırasında beyaz fosfor kullanıldığı yönünde savaş suçlarının da gündeme geldiğinin altı çiziliyor.
Türkiye ve Türk askerlerinin Kuzey Kıbrıs’ta gerçekleştirdiği hak ihlallerinin AİHM’in alanine girdiği de vurgulanan yazıda şu ifadeler kullanılıyor:
“Suriye’nin kuzeyindeki duruma dönecek olursak gerekçelerin aynı olduğunu görüyoruz. Türkiye, kuzey Suriye'nin bazı bölgelerini işgal etti, idari ofisler kurdu, ordu ve vekillerin yerleştirdi. Bu bölgelerin idaresi ancak Türk hükümetine karşı sorumlu ve varlığını da Türk hükümeti ile ordusuna borçlu. Türkiye Kuzey Suriye'deki varlığı, bu alanlar üzerinde etkin kontrolüyle işgalin tüm özelliklerine sahiptir.
Sonuç olarak, Türkiye AİHS'nin görevlerine saygı göstermeli ve Suriyeliler Türkiye tarafından insan haklarının ihlali iddialarını AİHM’in önüne getirme hakkına sahiptir. Bu tür iddialar AİHM’e getirilirse Türk hükümeti tarafından Suriyeli mağdurlara tazminat ödenmesine karar verebilir. Tazminat miktarı, her davanın özel koşullarına bağlı olarak değişecektir. AİHM'nin kararı, Türk hükümeti için bir utanç kaynağı ve barış müzakerelerinde potansiyel bir çözüm kaynağı olacaktır.”
Bir davanın AİHM’e gelmeden önce yerel hukuk yollarının tüketilmesi gerektiği yönündeki kararın kuzey Suriye’de uygulanamayacağı da belirtilen yazıda, “Suriyeli mağdurların, önce işgal altındaki bir askeri veya sivil mahkemeye şikayetlerini getirmeleri istenebilir mi? AİHM, yerel hukuk yollarının tüketilmesi kararının bu durumda boşuna veya etkisiz olacağını düşüneceğinden bu kuralı uygulamayacaktır” deniyor.
Dokuz yıl boyunca her türlü insan hakları ihlaline maruz kalan Suriyeli mağdurların adaleti hak ettiği vurgulanan yazıda, “Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kapıları Rus vetosu nedeniyle kapalı kalıyor. Ancak Türkiye’nin Kuzey Suriye'yi işgali Suriyeli mağdurlara adalet için başka bir fırsat sağladı. Ancak mağdurlar Türkiye’nin (ve aynı şekilde Rusya’nın) gerçekleştirdiği hak ihlallerini AİHM’e getirebilirlerse bundan sonuç alabilirler.
Suriye Adalet ve Hesap Verebilirlik Merkezi, Türkiye’nin işgali altındaki bölgelerde yaşayan Suriyeli mağdurları, insani haklarını güvence altına almak ve gelecekteki ihlalleri önlemek için AİHM'e şikayette bulunmaya teşvik etmektedir” şeklinde ifadeler kullanılıyor.