Tarihte ‘Milletlerin Baharı’ olarak da geçen 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde her ulusun kendi devletini kurmaya yönelmesi ve bu bağlamda da kendi tarihsel geçmişini araştırmaya, canlandırmaya kalkışması; ulusların bu süreçte hem kendini tanımlarken, hem de siyasal eylemlerini geçmişin tarihsel mirasına dayandırması tesadüfî değildir. Çünkü bu uğraş, bireyin, ulusal ‘bütüne’dahil olma sürecinin ulusun tarihiyle ve değerleriyle özdeşleşmesini ve böylece ulusal kimlik aidiyetinin de oluşmasını sağlar.
Bir hayalin ürünü olmayan, topraktaki altın madenini ayıklamaya benzeyen tarihin yazımı, geleceğe dair öngörülerde bulunmaktan çok daha zordur. Tarih, bize bıraktığı izleri doğru anlamamızı ve nesillere aktarmamızı gerektirir. Tarih yazımı bu nedenle aynı zamanda bir inşa sürecidir.
Yeni cumhuriyetin kimlik inşası için dört elle sarıldığı tarih yazımı Kürt halkının geçmişi açısından oldukça sorunludur. Nedeni ise son derece açıktır. Bu tarih, Kürdistan’da yaşananlar kadar, yaşananların çarpıtılmasının da tarihidir. Kürtlerin, yaşadıklarının nesilden nesile doğru aktarılması ve buna dayalı toplumsal hafızaya sahip olmaları gerekir. Bu durum bilimsel, objektif metotlarla kendi ulusal tarihi gerçeğimizi ortaya çıkarmayı, olumlu veya olumsuz yanlarıyla yüzleşmeyi de zorunlu kılar.
Bizim gibi sistematik olarak manipülasyona tabii tutulmuş, çarpıtılmış, devletin beka sorunu olarak formatlanmış bir halkın ve toplumun tarihini, yakın zamandaki sosyal sorunları yeni bir gerçek hikâye üzerinden yeniden kurgulayarak yazmaya çalışmak oldukça meşakkatli bir uğraştır. Bu bağlamda 1800’li yıllardan başlayarak 1. Dünya Paylaşım dönemi, Kürtler açısından en çok çarpıtılan, bir dizi olayın iç içe geçtiği (Ermeni Soykırımı, Kürdistan’ın parçalanması, Türk Devletinin inşası, Kürt direniş ve ayaklanmaları) çok çetrefilli bir sürü başlığı barındırır. Resmin bütünlüğü içinde, taşların yerli yerine oturtulması, bu bağlamda Şeyh Abdulselam Barzani’nin idam edilmesini barındıran tarihsel sürecin doğru yorumlanması oldukça önemlidir.
Osmanlı’nın Son Dönemine Kısa Bir Bakış
Batı dünyasından esen milliyetçilik rüzgârı, Kürtlerle Osmanlı devleti arasındaki ahengi bozar. Osmanlı yönetimi II. Mahmut’la başlayan merkezileşme çabasının bir sonucu da Kürt beyliklerinin ortadan kaldırılmasına karar verir. Kürt beyliklerinin şiddet kullanılarak ortadan kaldırılması Kürdistan’da siyasal bir boşluk yaratır. 1850’li yıllardan itibaren dini otoriteler(şeyhler), Kürdistan’daki siyasal boşluğu doldurmaya başlar. Kürtlerdeki dini otoritelerden Şeyh Ubeydullah’la başlayan siyasal çıkış, Şeyh Abdulselam Barzani ve Şeyh Mahmut Benzerci ile sürüp gidecektir. Artık şeyhler Kürt siyasal mücadelesinin aktörleri arasında ön planda yer alacaklardır. Şeyhlerin Kürdistan toplumunda giderek başat güç olmaya başlamaları, sadece otorite boşluğunun bir sonucu değil, giderek Sünni-İslam eksenine kayan İmparatorluğun genel politikasıyla da ilgilidir. Bu bağlamda, bir parantez açmak gerekirse, Nakşibendi tarikatının Kürdistan’a dinamik bir güce dönüştürülmesi sürecinde, daha önceleri Kadiri tarikatına mensup Kürt şeyh ailelerinin Nakşibendi tarikatına geçişlerine tanık olunur. Kürtlerin Nakşibendiliğe yönelmeleri Kürt-İslam anlayışının yeniden yorumlanması olarak da görülebilir. Aynı zamanda tarikatın etkili ismi Mevlana Xalid’in de Kürt olmasının büyük etkisi vardır. Halifeliği, Mevlana Xalid’ten alanların, başında Şemzinan Şeyhleri(Seyyid Taha), Barzan Şeyhleri (I. Şeyh Abdulselam) gelir.
II. Abdülhamit, Tanzimat’la başlayan “batılılaşma” çabalarını rafa kaldırınca, Osmanlılıktan ümmetçiliğe kayan yeni bir rota izleyecektir artık. Abdülhamit, Tanzimat süreci ile kırgın duran kesimlere yönelir ve merkezileşme çabalarını elden bırakmadan yeni ilişki ağları yaratmaya çalışır. Osmanlılık kavramının artık İmparatorluğu yönetmede öneminin kalmadığını farkındadır. Balkanların yakında kopacak olması, Gayri-Müslim halklardaki güçlü ulusal direniş; hesapların İmparatorluk bünyesindeki Müslüman halklar üzerinden yapılmasına neden olur. Bunların başında Kürtler vardır.
19 yy. ikinci yarısında, İspanya halkının mutlak monarşiye karşı 1820’lerde başlayan mücadelesi, 1821 Yunan bağımsızlık savaşı izledi. 1831 yılında başlayan İtalyan bağımsızlık hareketi ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun oluşturan ulusların kendi ulusal devletlerini oluşturma peşine düşmeleri, Osmanlının genel gidişatını değiştirecektir. Ayrıca Osmanlı’da reform hareketinin başladığı 1808 yılında II. Mahmut’tan II. Abdülhamid’in iktidara gelişine kadar geçen fırtınalı dönemde; Sırbistan(1815), Yunanistan(1829), Karadağ(1852), Romanya(1862) bağımsızlıklarını kazandılar. Ermeni Ulusal Anayasası(1862) yılında Sultan tarafından tasdik edilir. Kelimenin tam anlamıyla “reform” sürecinde ezilerek bir tarafa atılan ulusların başında Kürtler gelir. Kürt beylikleri Osmanlı için çıbanbaşıdır; kimi darağacına veya kimi kökleriyle sökülerek Kürdistan’ın dışına gönderilmişlerdir.
II.Abdülhamit’le başlayan dönemde Aşiret Mektebi ve Hamidiye Alayları projeleriyle yeni ilişki ağları kurulmaya istenmiştir. Kürdistan’daki dini otoritelerin Osmanlı devleti ile sıcak ilişkileri uzun ömürlü olmayacaktır. Bu ilişkilerdeki aktörlerin başında Şeyh Ubeydullah gelir. Şeyh Ubeydullah topladığı kuvvetlerle 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşına dahil olmuşsa da sonrası çok da hayırlı değildir. Osmanlı ordusunun yanında savaşa dahil olan Şeyh Ubeydullah ve Şeyh Celalettin komutasında Kürtler yenilgiye uğradılar ve geri dönmek zorunda kaldılar. Geri döndüklerinde Şeyh Celalettin, şaibeli şekilde ölür; Şeyh Ubeydullah ise Sultanın emriyle Hacca gönderilir. Şeyh Ubeydullah ile Sultan arasındaki yakınlaşma başlamadan bitmiştir. Şeyh Ubeydullah gittiği Mekke’den geri döndüğünde Osmanlı’ya karşı 1882 yılında ayaklanır ve başarılı olamaz. Bunun üzerine Şeyh Ubeydullah tekrar sürgüne gönderildiği Mekke’de 1883 yılında vefat eder.
Barzanilerin Dini ve Siyasi Otorite Oluşları
Amediye emirlerinin soyundan gelen Barzaniler, Barzan mıntıkasına dedeleri Mesud zamanında yerleşirler. Ailenin bölgede dini bir otorite olarak varlık göstermesi Şeyh Teceddin dönemine rastlar. Barzan Tekkesi, Şeyh Taceddin zamanında kurulmuştur. Şeyh Teceddin’i Şeyh Abdurrahman ve oğlu Şeyh Abdullah izler. Bölgede etkin ve öne çıkan dini otorite oluşları ise Şeyh I. Abdulselam zamanında olmuştur. Şeyh I.Abdulselam, babası tarafından Seyyid Taha(büyük)’nın yanına dini eğitim için gönderilir. Şeyh I.Abdulselam, dini eğitimini tamamladıktan sonra Barzan’a döner ve Barzan Medresesini kurar. Mevlana Xalid, Barzan Medresesine uğradığında Şeyh I.Abdulselam’ı halifesi olarak atar. Şeyh I.Abdulselam 1872 yılında vefat ettiğinde bölgede ünü yayılmış bir din adamıdır artık. Yerine Şeyh Muhammed geçer. Şeyh Muhammed babasının dini misyonunu devam ettirir. Bi süre sonra çevredeki aşiretlerin şikâyetleri sonucu Osmanlı yönetimi tarafından Bitlis’e sürgüne gönderilir. Sürgün dönüşü 1903 yılında vefat eder. Şeyh Muhammed’in beş oğlu vardır. Şeyh II. Abdulselam, Şeyh Muhammed Sadık, Şeyh Ahmet, Şeyh Babo ve şeyhlik unvanını kullanmayan Mela Mustafa Barzani. Bunlardan Şeyh II. Abdulselam Barzani, Kürt milli mücadelesi uğruna idam edilecek, abisinin misyonunu ısrarla sürdüren Mela Mustafa Barzani, Kürt milli mücadelesinin efsane ismi haline gelecektir.
Şeyh II.Abdulselam ile Barzani Ailesinin Yeni Misyonu
Şeyh II.Abdulselam’in topluma bakış açısındaki farklılığı, etkisini çevrede kısa sürede gösterecek bölgedeki saygınlığını artıracaktır. O günün şartlarına göre son derece radikal denebilecek yeni bir toplum projesini uygulamaya koyar. Özel mülkiyetin sınırlandırılması, topraksız köylülere toprak dağıtılması, zorla evlendirmenin, başlık parasının kaldırılması, her köye mescit açılması, ortak yönetim için konseyler oluşturulması, bölgelerini savunmaya dayalı silahlı bir gücün oluşturulması, gayrimüslimlere karşı hoşgörülü davranılması bu uygulamalarının bazılarıdır. Adalet ve eşitlik temelinde bir toplumsal örgütlenme modeli hayata geçirilir. İştişare/ müşavere ile alınan kararlar, köylüyü ilgilendiren sorunların çözümü için ortak akıl ile hareket etme mekanizmalarının oluşturulması demokratik yönetim anlayışının o civardaki ilk nüvelerini barındırır. Şeyh II.Abdulselam’ın bölgesinde uygulamaya koyduğu yönetim tarzı, dini liderliğin yanında siyasal liderliğe doğru evrilecek süreci de beraberinde getirir. 1907 yılında içlerinde Şeyh II.Abdulselam’ın da bulunduğu çevrenin ileri gelenleri, Şeyh Nur Muhammed Brifkani’nin evinde DUHOK VESİKASI’nı hazırlarlar ve bu vesika Kürt milli taleplerini içermektedir. Özetle Kürtçenin bölgede resmi dil olması, Kürtçenin eğitim dili olarak kabul edilmesi, bölgeye Kürt ya da Kürtçe bilen memurların görevlendirilmesi ve toplanan vergilerin bölgenin alt yapısı için harcaması gibi talepler içerir söz konusu vesika. Talepler olayın muhatabı olan Osmanlı yönetimine sunulur.
Son derece haklı ve meşru olan talepler Osmanlı yönetiminde öfke yaratır. Seferberlik ilan edilerek, Dağıstanlı Fazıl Mehmet Paşa komutasındaki ordu kuvvetleri Barzan bölgesine sevk edilir. Şeyh II.Abdulselam, bölgenin yakılıp yıkılmasını engellemek maksadıyla Hakkâri bölgesine, Mar Şemun’un yanına çekilir. Bölge, Osmanlı ordusunun yıkımından nasibini alır ve Barzani ailesinin geride kalan fertleri tutuklanarak Musul hapishanesine gönderilir. Bunların arasında halen üç yaşında olan Mela Mustafa Barzani’de bulunmaktadır. Annesi ile beraber hapishane hayatı ile bebeklik çağında tanışacaktır. Şeyh II. Abdulselam topladığı kuvvetlerle 1909 yılında Barzan bölgesine döner ve Osmanlı kuvvetlerine ağır zayiatlar verdirir. Bölgede çatışmalar devam ederken, İttihat-ı Terakki, Sultan II. Abdulhamit devirerek yönetimi ele geçirir. Geçiş döneminin de etkisiyle yeni Osmanlı yönetimi, Şeyh II. Abdulselam ile uzlaşma yolunu seçer. Bölgede nispeten şartlar normale dönmeye başlar. Fazıl Mehmet Paşa geri çekilir ve yerine Mirliva Esat Bey gönderilir. Babıali’ye gönderilen Kürt talepleri, aynı zamanda İstanbul’da mukim Kürt entelijansına da (Şerif Paşa, Emir Ali Bedirxan, Seyyid Abdulkadir) sunulur. O günün şartlarında çok azı hariç ziyadesiyle İttihat-ı Terakki ile sıcak ilişkiler içerisindedir. Bu sürece Taşnak dahildir. “Abdulhamit gidecek, hürriyet gelecek” formatı ile fazlasıyla meşguller. İttihat-ı Terakki’nin 1908 yılında iktidara gelişi, hürriyete vesile olmayacak yeni felaketlerin kapısını aralayacaktır.
İttihat-ı Terakki’nin iktidarı süresince Osmanlı’nın toprak kayıpları artmaya devam eder. 1912 yılına gelindiğinde Balkanlar ve Trablusgarp elden gitmiştir. İttihat-ı Terakki, topladığı Selanik kongresinde yeni bir rota belirler. Bu defa ümmet fikri kullanılmaya devam edilse de Türkçülüğün hizmetinde olacaktır. Bu amaçla 1913 yılında Teşkilat-ı Mahsusa kurulur. Dünyanın hızla bir dünya savaşına doğru gittiğini tahmin etmek zor değildir. Yeni bir paylaşım savaşına gidildiğinde Kürtlerin lidersiz ve sahipsiz olmaları Osmanlı yönetimi için hayati önem taşır. Şeyh II. Abdulselam Barzani sahadadır ve lider olma potansiyeli taşımaktadır. Şeyh II. Abdulselam’ın tasfiyesi gerekmektedir. 1913’e gelindiğinde Şeyh II. Abdulselam Barzani, önce Sultan Reşat tarafından nişana laik görülür, akabinde ittihatçıların kadrolarından Süleyman Nazif Musul valiliğine atanır. Bu atama, çıkacak fırtınanın habercisidir. Ve Barzan’a yeni bir saldırı başlar. Şeyh II. Abdulselam bölgeyi terk eder ve İran Kürdistan’nına gider. Seyyid Taha(küçük)’nın misafiri olur ve Sımko’yu ziyaret eder. Şeyh II.Abdulselam, Tiflis’e giderek Çar’ın temsilcisi ile görüşür. Rusların yardımını talep etse de bu yardım hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir. Dönüş yolunda Genqeçin köyünde Sofi Abdullah’ın misafiri iken ihanete uğrar ve Osmanlı kuvvetlerine teslim edilir. Teslim alan birliğin başında o zamanlar genç bir subay olan Fevzi Çakmak vardır. Musul’a getirilen Şeyh II.Abdulselam Barzani, 16.Kolordu Askeri Mahkemesinde yargılanır ve 15 Kasım 1914 tarihinde idama mahkum edilir. Mahkeme kararı 24 Kasım 1914 tarihinde tasdik edilmek üzere Sultan Reşat’ta gönderilir. İdam kararı 26 Kasım 1914 tarihinde Sultan Reşat tarafından onaylanır. Akabinde Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın imzasıyla; olaylara iştirak eden ve listede adları bulunmayanların da idam edilmesi talimatı verilir. Şeyh II. Abdulselam Barzani’nin 14 Aralık 1914 idam edildiği doğru ise bu tarihten 18 gün önce idam fermanı onaylanmıştır. Bundan çıkaracağımız sonuç; Şeyh II. Abdulselam Barzani’nin idamı Musul Valisi Süleyman Nazif’in bireysel tasarrufu değildir.
Osmanlı yönetimi “Kürtlerde baş olabilecek” şahsiyetleri ortadan kaldırmayı bir strateji olarak benimsediler ve hemen uygulamaya koydular. Bu şahsiyetlerin başında Şeyh II. Abdulselam Barzani gelir. Bedirxaniler ve Şemzinan şeyhlerinin geride kalan çocukları sahada değiller ve diasporaya dağılmışlardır. Mela Selim’in 1914’te Bitlis’te giriştiği hareket dar bir alana sıkıştırılarak imha edilir. Geride Kürtlerde liderlik potansiyeli taşıyan, dünyanın yeniden paylaşıldığı I. Dünya Savaşı’nda Kürtlere önderlik edebilecek Şeyh II.Abdulselam Barzani ise ihanet sonucu ortadan kaldırılır. Kürtler I. Dünya Savaşı arifesinde büyük bir kayıp yaşadılar; ancak aile Şeyh II. Abdulselam Barzani’nin misyonuna sahip çıkacak; bu misyonu ısrarla, inançla, cesaretle ve geçmişten dersler çıkararak sürdüren Mela Mustafa Barzani, Kürt milli çizgisinin lider ismi olmayı başarır. Saygılarımla. 14. 12.2021 Diyarbekir
Not: Bu yazı 14.12.2021 tarihinde Diyarbakır’da PAK tarafından organize edilen “Şeyh II.Abdulselam Barzani’yi” anma programındaki konuşma metnidir.
TAHSİN SEVER