Suriye’nin Rojava bölgesinde YPG ile giriştiği savaşla adını duyuran Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) Musul’u işgal ederek bir kez daha dünyanın gündemine oturdu. IŞİD ele geçirdiği yerlerde kurduğu düzenle de adını duyuruyor elbette.
Şimdi ise aynı senaryo Irak’ın Musul kentinde hayata geçiyor. Musul’a gittiğimizde Irak ordusunun kenti terketmesinin hemen ardından kontrolü ele alan IŞİD’in, getirdiği şeriat kurallarının etkilerine çarpıyor yüzümüz. Yasakların ilki elbette kadınlara geliyor. 1.4 milyon kişinin yaşadığı kentte kadınların zorunlu olmadıkça dışarı çıkması yasaklandı, çıkarlarsa da ancak eşleriyle birlikte çıkacaklardı. Bu kuralları çiğneyenlere ise ağır cezalar veriliyordu. Musul’da bir kadın tüm vücudunu ve yüzünü kaplayan çarşafı giymediği sadece başörtüsü taktığı için, herkesin önünde eşiyle birlikte kırbaçlandı.
IŞİD’den kaçarak mülteci kampına yerleşen bir kişinin sözleri durumu özetliyordu, “Biz IŞİD’den değil korkusundan kaçtık’. Kaçacak yeri olmayanlar ve özellikle kadınlar bu korkuyu iliklerine kadar hisediyor. Çünkü örgütün kadınlara karşı tutumu bununla da bitmiyor. Kentten gelen haberlere göre IŞİD militanları, kapı kapı dolaşıp her evde kaç evli, kaç bekar kadın olduğunu soruyor. Bekar militanlar kendilerine eş arıyor. Bulunan bekar kızlarla zorla evleniyorlar. Yani tecavüze kendilerince bir kılıf uyduruyorlar.
Daha önce IŞİD müftüsü, Şii hükümete bağlı güvenlik güçlerinin kadınlarının militanlar için “helal” olduğuna dair bir fetva da yayımlamıştı. Örgütün denetimini ele geçirdiği bölgelerde, kadınlar bu fetva yüzünden çok sayıda saldırıya uğradı. Hatta bu fetvayı onaylamayan birçok Sünni imamın kurşuna dizilerek idam edildiği de söyleniyor. Bilimsel olarak tespit edilmese de, belki de göçlerin arkasındaki nedenlerden biri de budur. Aileler, kadınlarının zarar göreceği endişesiyle, bilinmeze doğru yola koyuluyorlar.
KADINLAR ÖZNEYSE SAVAŞ YÜZÜNÜ DEVRİME DÖNÜYOR
Kısa süre önce İnternet’te dolaşan bir haber IŞİD’in kadınlara bakışını özetler nitelikteydi adeta. Şöyle diyordu; “Biz PKK ile savaşmayız çünkü onlarda kadın militanlar var, kadın militanlar bizi öldürürse şehit sayılmayız”
Bu cümleden de anlaşıldığı gibi kadınlar bölgede süren değişim ve dönüşümün en temel dinamiğini oluşturuyor. Bölgede mezhepsel, etnik ayrılıklardan çıkarılmak istenen bölünmüşlük ve savaşa karşı en başından beri en büyük direnci kadınlar gösteriyor. Rojava’da ve diğer kürt illerinde faaliyet gösteren YJA (Özgür Kadınlar Birliği), IŞİD zulmüne karşı bir yandan demokratik cephe çağrısı yaparken, diğer yandan da mücadelenin ancak kadınların direnciyle kazanılabileceğini söylüyor. Hiçbir direnişle karşılaşmadan Musul’a giren IŞİD’in Rojava gibi deneyimlerden korktuğunu belirten kadınlar, geleceklerinin ellerinden alınmaması için, Taliban’ın Afganistan’da yaptıklarını Musul’da, Kerkük’te, Erbil’de yaşamamak için mücadelenin şart olduğunu her fırsatta vurguluyor. Kadınlar gerek silahlı birliklerde yer alıyor, gerekse savaş dönemlerinin en temel gereksinimi olan sağlık ekiplerinde görev alıyor. Eğitim durmuyor, akademiler devam ediyor. Bütün bu olanaksızlıklar içerisinde Rojava’da ‘Astoya Jin’ adında ve daha pek çok dergi, gazete çıkarıyorlar. Rojava’da başlayan kadın devriminin bütün bir Ortadoğu’ya yayılması için bölgede mücadele eden Kürt kadınlar, kadınlar demokratik cephe çağrısını yükseltiyor. Bunun ise gösterdiği bir şey var; savaş süreçlerinde kadınların özneliği işin rengini o kadar değiştiriyor.
Sidar KARATAŞ