AKP iktidarı döneminde kapatılan Demokratik Toplum Partisi’nden Diyarbakır Sur Belediyesi Başkanlığı yaptığı sırada görevden alınarak yerine kayyum atanan Abdullah Demirbaş, HDP’nin yeterli muhalefet yapamadığını, Kürtlerde de ciddi bir kırılmanını olduğunu söyledi.
Demirbaş’a göre, AKP iktidarı Kürtlere yönelik siyasi, düşünsel, dilsel bir soykırım uyguluyor. O’na göre, muhalefet demokrasi bloğu adı altında birleşmeli yoksa CHP’li belediyeler de kayyumlar atanabilir, CHP’li vekiller tutuklanabilir.
Türkiye’de ilk kez, tüm farklı kültürleri, dilleri kapsayan “çokdilli belediyeciliği” hayata geçirdiği için Diyarbakır Sur Belediyesi Başkanı Abdullah Demirbaş, AKP iktidarı döneminde ilk görevden alınan Kürt siyasetçi.
Demirbaş, çok dilli belediyecilik programını hayata geçirdiği için 1 Temmuz 2007’de görevden alınmış, belediye meclisi feshedilmiş, o dönem Vali Yardımcılığı yapan Ahmet Aydın da kayyum olarak atanmıştı. Bu AKP’nin aynı zamanda Kürt belediyelerine yönelik ilk kayyum atamasıydı.
HDP’nin de yeterli muhalefet yapmadığını söyleyen Demirbaş, şöyle devam etti:
“Yeterince halka inmediğini düşünüyorum. Bu sistemin görevi HDP gibi muhaliflere siyaset hakkı vermemektir. HDP’nin de görevi ve misyonu bunları bertaraf etmelidir. Muazzam bir halk var. Bu halka doğru gidilirse, elitizmden vazgeçilip halka doğru inerse kendi içinde daha iyi tartışma zemini oluşturup, ortak kararlar verip, iyi koordine edip planlarla bedeli ne olursa olsun bu tünelde iyi bir ışık açar.
"HDP’de bir elitizm sorunu mu yaşanıyor" sorusuna Demirbaş “Genel anlamıyla yeterince muhalefet edememe noktasından görüyorum” yanıtı verdi.
HDP’nin ciddi bir demokrasi bloğunu oluşturmanın çabası içinde olması gerektiğini belirten Abdullah Demirbaş, Kürtlerin demokratik siyasete olan inancının azaldığına dikkat çekti ve “Kürtlerde, bu temelde demokratik siyasetin işlevsiz ve anlamsız olduğunu düşünmeye başlıyor. Kürtlerde ciddi bir kırılma var” dedi.
Londra’da yayın yapan Telgraf Aktüel’e konuşan Kürt siyasetçi Osman Baydemir Bu devlet maalesef bizim devletimiz değil, bu Meclis maalesef bizim meclisimiz değildir. Bunu hepimiz haykırmalıyız. Bu devlet Diyarbakır’da meşruiyetini yitirmiştir, çünkü sandığı ortadan kaldırmıştır.
Osman bey kitlenin bir çoğunun düşüncelerini dışavuruyor. Aslında ciddi bir uyarı yapıyor, ‘eğer böyle giderse ciddi anlamda dah ada sıkıntı olacak’, ben böyle anlıyorum. Giderek Kürtlerin kopuş yaşadığını, demokratik siyasete ve kurumlara olan inancını yitirdiğini görüyor. Osman bey, sessiz çoğunluğun sesini ifade etti. Türkiye’deki bütün siyasetçiler, Kürt siyasetçileri bunu yeniden değerlendirmelidir, çok anlamlıdır söyledikleri” ifadelerini kullandı.
AKP’nin içinde bulunduğu sıkışmadan Kürtleri siyaset dışında bırakarak bir yanıyla bir iç savaş zemini hazırladığını savunan Demirbaş devam etti:
“Kürtlerin uzun süreden beridir demokratik siyaset dışına itip aslında kriminalize etme çalışmaları da var. Bu konuda da çok uyanık olmak lazım. Eğer AKP mantıklı düşünüyorsa, kendi geleceğini de düşünüyorsa bence yapması gereken onurlu bir U dönüşü yapıp, bir an önce demokratik değerlere dönmektir…
AKP’nin bunu yapacağına ben inanmıyorum. AKP, rotası şaşmış bir arabaya benziyor. Bir yandan Avrasyacıları, bir yandan Gladyocu güçleri, bir yandan NATOcuları kontrol ediyor, bir yannda da hiç kimseyi kontrol edemiyor.”
Demirbaş’a göre, Ahmet Davutoğlu’nun ciddi bir özelleştirmesi gerektiğini söyledi ve “Ali Babacan, muhafazakar kesime daha çok güven veriyor ama ben bir Kürt siyasetçi olarak hiçbir zaman umudumuzu bunlara bağlamadık. Ama bunların çıkışlarını da tepeden reddetmedik, reddetmiyoruz, etmemeliyiz de. Demokratik sürecin gelişmesine, gerçekten kim hizmet ediyorsa destek olunur, köstek olunmaz. Bunların bizim sorunumuz çözme konusunda hala utangaç olduklarını görüyorum, hala cesur olduklarını göremiyorum. 21. yüzyıla yakışır bir demokratik programla ortaya çıkmalılar” ifadelerini kullandı.
Yeniden bir çözüm süreci başlatılması durumunda Erdoğan’a güvenip güvenemeyeceğini sorusuna Demirbaş şunları söyledi:
“Ben değil, dünyanın hiçbir yeri artık güvenmez. Bunun için bir garantör veya üçüncü tarafın olması gerekiyor. Kürtlerin ağzına bal çalıp, başka bir şey yapmanın adıdır, bence Kürtler artık buna inanmıyor, Türkiye’de artık kimse inanmıyor. Söylemden çok, pratik olur. Ama siyasette her şey mümkündür. Erdoğan da aynı zamanda pragmatisttir. Yani Erdoğan ciddi kalıcı adımlar atarsa olabilir de. Ama bu eskisi gibi olmaz. Bence Türkiye bir an önce bu sorunu çözmek istiyorsa, sayın Öcalan üzerindeki tecridi kaldırmalı, onun rolünü oynamasını sağlamalı. Ciddi adımlar atar, güven verdikten veya güven sağlayıcı üçüncü bir ülkenin veya Anayasal zemin oluşursa niye olmasın? Ama hemen hemen reddetmek ya da kabul etmek olmaz. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.”
Haberin tamamına burdan ulaşabilirsiniz