Cumhuriyet kurulduğundan beri ister sağda, ister solda hangi parti olursa olsun Kürdlerin oylarını almak için yaptıkları vaatleri, verdikleri sözleri iktidar olunca yerine getirmediler. Bunun yerine Kürdlere karşı iktidar ve ana muhalefet partisi "İyi polis-Kötü polis" rolünü oynadılar. Bu nedenle Türkiye'de iktidarlar değişse bile Kürdlere uygulanan politika değişmez. Çünkü Kürdilerle ilgili karar alırken her iktidarın uymak zorunda olduğu devlet politikasıdır.
Çatışmaların yoğunlaştığı dönemde SHP Genel Başkanı Erdal İnönü’nün OHAL, Genel Af, Koruculuk Sistemi, Kürdçe Eğitimin yanında Kürdçe radyo ve televizyon gibi konularda radikal söylemler ile ilerici ve yurtsever Kürd aydınlarını legal siyasette yer almaları için aday gösterdi. Demokrat Parti'nin başlattığı süreci SHP devam ettirdi.
SHP söylemlerine rağmen kendi listesinden millet vekili olan Kürdlerin Paris'te düzenlenen "Kürdler-İnsan Hakları ve Kültürel Kimlik" adlı konferansa katılmalarına izin vermeyerek yasakladı. Bu yasağa uymayan millet vekillerini Parti Disiplin Kurulu ihraç etti. İhraç edilen millet vekiller de sol anlayış ile Halkın Emek Partisi'ni kurdular.
HEP Partisi 1993'te kapatıldıktan sonra yerine DEP,ÖZDEP,HADEP,DTP ve Barış ve Demokrasi Partisi gibi çok sayıda parti kuruldu. İmralı ile birlikte toplum mühendisleri yüz yıllık asimilasyon politikasını ikinci yüzyılda da sürdürebilmek için kurulan her partinin yönetimine konunun uzmanı yönetici atadılar. Geçmişten bu güne hem PKK'nin hemde legal siyasetinin getirildiği siyasi çizgiye bakınca başarılı olduklarına görülür.
Ulusal mücadelenin sağında ve solunda yer yurtsever Kürd'ler geçmişte olduğu gibi aynı çatı altında birlik olmasınlar diye "Böl ve yönet" süreci başlatıldı. Ulusal hareketi bölmek için "Ümmet kardeşliği" ve "Bütün Halklar kardeştir" savunuldu.
Doğru önderlik ile birlik olması gereken güçler yetersiz, ya da atanmış yöneticilerle geçmişte olduğu gibi birbirlerine karşı (silahlı eylem dahil) kullandılar.
Böylece birlik olması gereken yurtseverler böldü ve ulusal mücadelede birliğe engel olundu.
"Böl ve yönet" politikasına karsı karşı izlenecek tek yol var, o da birlik olmak. Birlik olmadan ulusal mücadele olmuyor. Güney Kürdistan'da biri sağcı diğeri solcu olan iki genç kurtuluşun hangi ideoloji ile olması gerektiğini tartışıyorlar. Aralarında anlaşamayınca da danışmak için M. Mustafa Barzani'ye gidiyorlar. M.Mustafa Barzani gençleri dinledikten sonra "Önce Kürd olun, sonra ne isterseniz o olun" diyor.
Günümüzde de benzeri tartışmalar (demokrasi ve inanç) ulusal mücadelenin önüne sürekli getiriliyor. Ezilen bir ulus için, özgürlük kazanılmadan inanç ve demokrasi tali sorundur. İnanç ya da demokrasi mücadelesini ulusal mücadelenin önüne koymak, öncelikli değerlendirmek arasında fark yoktur. İkisinin de varacağı yer kurucu iradenin asimilasyon politikasına hizmet etmektir. Bu nedenle ulusal mücadeleye karşı öne çıkarılan şeriat veya Demokratik konfederalizm masum değildir. Kürd ulusu da bünyesinde çeşitli sınıf ve tabakaları ile birlikte farklı inançları da barındırıyor. Belirtmekte yarar var, ezilen bir ulusun hakları savunmak enternasyonalist dünya görüşü ve inançla çelişmez ve birlikte mücadeleye engel olmayıp her ikisi de ezilen bir ulusun haklarından yanadır.
Tartışılan bir diğer konuda ulusal birlik. Herkes birlik diyor,UKKTH'nı savunanlar ile karşı olanlar birlik olamaz. Ulusal birlik, birlikte mücadele UKKTH'nı savunan örgütlerin sorunudur. Ulusal birlik inanç ve Demokratik Konfederalizmi savunmak ile değil, kayıtsız-şartsız UKKTH'nı savunan örgütler arasında olur.
Birkaç gün önce HUDA-PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu "Biz saltanata karşıyız ,Cumhuriyete, İstiklal Marşı'na, Türk Bayrağına, başkentin Ankara olmasına, karşı değiliz." demişti. Buraya kadar dediklerini sorun yapmayan CHP anayasanın 4. Maddesi ile ilgili "Ahmağa anlatır gibi tek tek söyledik. Buna rağmen anlamamakta ısrar ediyorlar. Onların anlayacağı şekilde bir daha söyleyeyim. Biz anayasanın 4.maddesi olmasın diyoruz" demişti.
Bu açıklama üzerine CHP Genel Başkanı Özgür Özel "Hizbullah artığı bir kaç zibidiye pabuç bırakmayız" diyerek Yapıcıoğlu'nu AKP'ye değil MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeliye şikayet ederek destek bekliyor.
Diğer yandan CHP grup başkan vekili Mahir Başarır "Özerklik ve federasyon gibi modeller serbestçe tartışılsın" diyen Yazıcıoğlu’na "Gaffar Okkan'ın kemiklerini sızlatıyorsunuz" diyor. Özerklik ve federasyon talebinin tartışılmasını istemek ile Gaffar Okkan cinayetinin ilgisi ve ne alakası var?
Doğruları söylemekten kaçan CHP'nin başkan vekiline hatırlamak lazım, Kürdler eski Kürdler değil. Çaldıran ve Kurtuluş Savaşında Türklerle birlikte savaşarak ölen Kürdlerin tek parti döneminden günümüze kadar kemiklerini kimler sızlattı?
Ayrıca soruyorum, değiştirilemez denilen maddelerle başlayan bir anayasa demokratik olabilir mi? Sırf Yapıcıoğlu dedi diye karşımıza çıkalım?
"Bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir” derler.
HUDA-PAR ve DEM Partiyi yönetenlerin arada bir radikal söylemlerle yaptıkları çıkışlar tabanları ile olan bağları sıkı tutmak için yapıldığını unutmamak gerekiyor. Yapıcıoğlu’nun anayasa ile ilgili çıkışını böyle yorumlanmalıyız.
Başkanlık sistemini getiren AKP ile parlamenter sistemi geri getirmek isteyen CHP birbirini DEM Parti ve HUDA-Par üzerinden eleştirmelerinin nedeni "Böl ve Yönet" politikası ve sonuçta Kürd karşılığıdır.
50 yıllık mücadelenin, harcanan emeğin, ödenen bedellerin sonunda legal siyasette DEM Partinin getirildiği çizgi ile yaşanan travma şimdi Kürd sağına da yaşatılmak isteniyor.
Adnan Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.