Geçen hafta, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Milli İstihbarat Başkanı İbrahim Kalın'ın Amerika seyahatlerini değerlendirmiştim.
Ve bölgede ciddi gelişmelerin olacağını; bunun pazarlıklarının, alışverişlerinin, hesaplarının yapıldığını anlatmaya çalışmıştım.
Üzerinden çok geçmeden, hemen ayaklarının tozuyla Amerika'dan dönen Hakan Fidan, İbrahim Kalın yanlarına Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler'i de alarak Bağdat'a gittiler.
Tabii bu işin birkaç boyutu var.
Birincisi, bölgesel boyut.
Burada Irak merkezi hükümeti; Bağdat var, bir de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKB) var; Barzani ailesi ve KDP.
Uluslararası konjonktürde ise, işte şu an dünyanın patronu olan ABD, fiilen, Suriye'nin kuzeyine de Kürdistan bölgesine, Rojava'ya da yerleşmiş olduğundan dolayı bu işlerde söz sahibi.
Peki şimdi neler oluyor?
Tabii herkes gibi biz de neler olduğunu merak ediyor.
Ama merak etmeyen ve bunları hiç de ciddiye almayan bir Kürt siyasal eliti var.
"Yahu nasıl olur, nasıl siyaset yapan adamlar bu kadar önemli gelişmeleri dikkate almaz?" derseniz, işte halimize bakın, anlarsınız.
Kürtçede çok güzel bir atasözü var:
Rêberê me Alo'ye
Xwarına me çeloye!
Yani, "Eğer rehberimiz Alo olursa, yemeğimiz de çelo olur."
(Alo, köyün vurdumduymaz, beceriksiz bir kişisi; çelo da kurumuş meşe yaprağıdır, hiçbir şeye yaramaz.)
Maalesef şu anki durumumuz da bu.
Mevcut Kürt siyasal elitlerinden, sözde kendini aydın entelektüel zanneden insanların aklıyla varacağımız nokta bu.
Peki neler oluyor?
Doğrusu işin çok detayını şu saat itibarıyla bilmiyoruz.
Yani en azından ben bilmiyorum.
Ama şunlar oluyor:
Türkiye yeni bir konsepte geçiyor.
Güvenlik konseptinden bir adım daha ileriye giderek, bunu Suriye (Rojava) ve Irak özellikle de Kürdistan bölgesine yerleşerek daha da pekiştiriyor, daha ileri adımlar atıyor ve bu noktada da kırıp dökmeden kendince ittifaklar kurarak bu işi büyütmeye çalışıyor.
Burada sorulması gereken bir soru var:
Peki, ne yapmak lazım?
Yani eğer bu güvenlik konsepti daha da ileri bir noktaya gelecekse, güvenlikten sonrası ne olacak?
Türkiye neler planlıyor; devlet olarak neler planlıyor?
AK Parti hükümeti neler planlıyor?
Bu planlara karşı Kürtlerin ne yapmaları lazım?
Yıllardır şunu söylüyorum:
İşin teferruatına detayına girmeden;
Arkadaşlar, silahın, şiddetin, kavganın, terörün vakti çoktan geldi de geçti.
Keşke o vakitler hiç gelmeseydi.
Şu an yapılacak olan, demokratik mücadeleyi, hak ve özgürlükleri legal yollarla, demokratik yollarla savunmanın bu bayrağı yükseltmenin zamanı.
Onun için PKK ısrarla eski siyasetinde devam ettiği müddetçe, HDP, DEM, şu ana kadar takip ettiği yolu aynen takip ettiği müddetçe, inan edin Türkiye demokrasisi açısından da Kürtler açısından da ileri bir noktaya varmak mümkün değil.
Devlet ne yaparsa yapsın, AK Parti hükümeti ne planlıyorsa planlasın; Rojava'ya, Kürdistan'a karakollar kursun, ama Kürtlerin bitmesi mümkün değil.
Peki, bu aşamadan sonra Türkiye içinde nelerin yapılması lazım?
Kürtlerin nasıl bir siyasal tavırla, nasıl bir siyasal bütünlükle haklarını savunmaları lazım?
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti de Ortadoğu'da sadece güvenlik konseptiyle ve Kürtlerle çatışarak, savaşarak bir yere varmaz, varamaz, bugüne kadar da varmadı.
Mutlaka bir Kürt-Türk ittifakının olması lazım.
Türkiye Cumhuriyeti'nin her türlü kimlik, mezhep, din, etnisite, ne olursa olsun bunları olduğu gibi kabul eden demokratik bir cumhuriyete evrilmesi ve Kürt-Türk ittifakının da bir daha sarsılmayacak bir şekilde tekrar kurulması lazım.
Bunun bir tarafında Türkiye Cumhuriyeti'ni yöneten siyasal elitler; AK Partisiyle, CHP'siyle, MHP'siyle kim varsa, Türkiye Cumhuriyeti siyasetçileri var, bir tarafında da Kürt halkı ve Kürt siyasetçileri var.
Kürt siyasetçileri eğer hem Türkiye içinde hem de dünya kamuoyunda meşru, makul, insani, vicdani, İslami haklarını müdafaa edemezlerse, bir çizgi ortaya koyamazlarsa, bunun kaybedeni hem Kürtler olacak hem de Türkiye Cumhuriyeti olacak.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti de eğer bölgesel bir güç olmak, halkına daha ileri bir refah seviyesi sağlamak, barışı tesis etmek istiyorsa, onun da bu yeni demokratik cumhuriyetten başka gideceği bir yol yok.
Bunun ötesindeki marjinal kesimlerin, özellikle Avrupa merkezli odakların, Kürtlerle Türkleri çatıştıran, ayrıştıran, Kürtleri bir koçbaşı olarak kullanmak isteyen siyasetlerinin bitmesi lazım.
Bu bitti artık.
Gidebilecek daha ileri bir yol yok.
Umarız ki en kısa zamanda demokratik Türkiye siyaseti güçlenir ve demokratik Kürt siyaseti güçlenir.
Türkiye Devleti ile çatışarak değil, tartışarak, mücadele ederek; ama sonunda mutlaka anlaşarak bir yeni yol gerekir.