Prof. Mehmet Bekaroğlu Kürt sorununun çözümü için yasal düzenleme yapılması gerekliliğine işaret etti. Bekaroğlu, "Yasal değişiklikler bundan ibaret değil, Öcalan ve örgüt yöneticileri için af çıkarılacak" diye konuştu.
Eski CHP Milletvekili Prof. Mehmet Bekaroğlu Siyasi çevrelerin Kürt sorununun çözümü noktasında "dar ve dönemsel hesaplar" yapmaması gerektiğini vurguladı.
Kürt sorununun çözümüne dair tartışmalar gündemdeki yerini koruyor. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder ile Van Milletvekili Pervin Buldan, 28 Aralık'ta İmralı Adası'nda PKK lideri Abdullah Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirdi. Abdullah Öcalan’ın görüşmedeki yaklaşımlarına dair 7 madde açıklandı. "Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirilmesi", "Tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması" ve "Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir" vurguladı öne çıkan başlıklar oldu. DEM Parti heyeti, görüşme sonrası Meclis’te temsiliyeti bulunan siyasi partilerle görüşme kararı aldı. Bu kapsamda Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Meclis’te görüşmeler gerçekleştirildi.
Kürt sorununun barışçıl yollarla çözülmesi için 27 Aralık'ta yayımlanan "Barış ve Demokrasi Hepimiz İçin" başlıklı bildirinin imzacıları arasında yer alan CHP eski Milletvekili Prof. Mehmet Bekaroğlu, son yaşanan gelişmelere dair Mezopotamya Ajansı'nın sorularını yanıtladı.
2013-2015 sürecinden sonra ilk kez siyasetçilerden oluşan bir heyet İmralı'da Abdullah Öcalan ile görüşme gerçekleştirebildi. Uzun yıllar yapılan başvurulara bir dönüş yapılmamasını da göz önünde bulundurduğunuzda bu süreci nasıl değerlendirdiniz?
Ben kişisel olarak şiddeti ve insanların ölümünü durduracak, adı henüz konulmayan sürecin, siyasi mülahazalarla ele alınması ve bunlardan hareketle tavır belirlenmesini asla doğru bulmam. Konuştuğumuz konu son derece hassastır ve dar ve dönemsel hesaplar dahil her şeyden etkilenebilir. O nedenle çok yönlü bir şekilde ve dikkatle ele alınıp konuşulması gerekir.
Bahçeli, çok açık bir şey söylemiştir: ‘Öcalan DEM Parti grubunda konuşsun, terörün bittiğini, örgütün lağvedildiğini haykırsın. Öcalan’a umut hakkı verilsin, yani cezaevinden çıksın.’ Bu ifadeler çok açık ama biz yine de bunu biraz daha açık hale getirelim. Bahçeli’nin dediği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın desteklediği, birkaç radikal sağcı/milliyetçi partinin dışında hiçbir siyasi partinin karşı çıkmadığı şudur: Bundan böyle Kürt meselesi şiddet/terör eylemleri yerine siyaset yoluyla ele alınacak. Bu cümlenin gereği de serbest siyaset yolunun tümüyle açılmasıdır. Serbest siyaset yolunun tümüyle açılması, buna yönelik anayasal ve yasal düzenlemelerin yapılmasıyla olur. Yasal değişiklikler bundan ibaret değil, Öcalan ve örgüt yöneticileri için af çıkarılacak. Bunun yanında çoğu yöntemle ilgili çok sayıda ayrıntı var, olacak ve bunların her biri de çok önemlidir.
Böylesi bir sürece nasıl gelindi?
Hiç kuşku yok ki bölgede ve dünyada olup bitenler, sürecin bu noktaya gelmesinde etkili olmuştur. Bence önümüzdeki yıllarda dünya ticaretinin yanı sıra siyaset ve güvenlikle ilgili gelişmelerin merkezi de pasifiğe doğru kayacak. Muhtemeldir ki petrolün yerini Nadir Toprak Elementleri (NTE) alacaktır. Yani 19. ve 20. yüzyılda petrol üzerinden yürüyen kavga, bundan böyle NTE üzerinden yürüyecektir. ABD (Avrupa, tüm NATO ve diğer stratejik ortaklar) ve başta Çin olmak üzere Asya-Pasifik ülkeleri (Rusya ve ilintili diğer ülkeler dâhil) arasındaki rekabet belirleyici olacak. Yani yeni bir iki kutuplu dünyaya doğru gidiliyor. Böyle bir süreçte ABD, Ortadoğu’daki çıkarlarını vekâlet ülkelere havale etmek, daha da önemlisi, İsrail’in güvenliğini garanti altına almak zorundaydı.
İşte Gazze ve Lübnan’da onbinlerce insan bunun için katledildi. HAMAS, Hizbullah bunun için ortadan kaldırılıyor, İran bunun için kuşatılıp zayıflatılıyor. Suriye’de ne olduysa bunun için oldu, bundan sonra olacaklar da bunun için olacak. Bence yaşananların esas siyasal zemini bu gelişmeler oluşturdu. Türkiye’nin, Türkler ve Kürtlerin iradeleri ve siyasal dinamizmi yok saymak doğru olmaz elbette. Herkes yoruldu; devlet, halk, örgütlü diğer güçler... herkes yoruldu. Türkiye -Türkler, Kürtler ve herkes-, Ortadoğu’daki bu hızlı gidişe kavgayla, savaşla ve çatışmayla girilirse kaybedeceğini gördü. Aslında bu ikincisi hep vardı. Bölgedeki gelişmeler, yeni siyasal zemin, taraflardaki bu dinamiği harekete geçirdi dersek daha doğru olur.
Abdullah Öcalan, son görüşmede "Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir" dedi. Çözüm noktasında siyasi çevrelere nasıl bir sorumluluk düşüyor?
Bu işin tabiatında tüm siyasal çevrelerin sürece dahil edilmesi zorunluluğu var. Onlarca yıl devam eden bir çatışma ve binlerce şehit var. Bir kurban vermeyen mahalle, köy, hatta ev kalmadı. Bu insanlara geleceğe bakmaları gerektiğini, bundan sonra kurban verilmemesi için bu barışın yapılmasının şart olduğu anlatılmalı. Ben hiçbir siyasi çevrenin “dar ve dönemsel hesaplara” takılacağını düşünmüyorum. Yeter ki başta hükümet olmak üzere taraflar, bunu insanlara anlatabilsin.
Öcalan’ın sürece katkı noktasında muhalefete de bir çağrısı var; CHP nasıl bir rol üstlenmeli?
CHP tutumunu belli etti ve açıkladı. Meclis zemininde olması ve şeffaflık talebi var. Zaten kimse bundan farklı bir şey söylemiyor. Gerisi kendiliğinden yürüyecektir. Yeni bir keşif yapmaya gerek yok. Elbette bölge ve ülkeye özgü olanlar da önemli olacak ama bu işin nasıl olacağı bellidir. Bölge ve ülkeye özgü koşullar, bence zorlaştırıcı olmaktan çok, kolaylaştırıcıdır. TBMM’nin işi, serbest siyasetin -buna demokratikleşme de diyebiliriz- yolunu açacak anayasal ve yasal düzenlemeler yapmaktır. Diğer teknik işleri zaten ilgili bürokrasi yapacaktır.
Bu aşamadan sonra Erdoğan ve Bahçeli nasıl bir yol izleyecek? Bu konuya dair bir öngörünüz var mı?
Elbette ayrıntılardan haberdar değilim. Ancak yapılacak işler bellidir. Öncelikle serbest siyaset zemininin bütünüyle tesis edilmesi gerekiyor. Öcalan’ın çağrısıyla beraber bu süreç başlar diye düşünüyorum.
Son yaşanan gelişmeleri, yeni anayasa tartışmalarına bağlayan çevreler de var. Siz nasıl yorumluyorsunuz?
Evet, bununla birlikte ağır ekonomik gündem, Erdoğan’ın Suriye’deki rolünü ve 'İsrail ile bir türlü bitmeyen ticareti örtmek için gündem değiştiriyorlar' gibi laflar da var. Ama ben bunları önemsemiyorum. Bu girilen yolun şakası yok. Şakası yok ama korkmuyor da değilim. Daha önceki sürecin nasıl bittiğini, iki seçim arasında insanların ve ülkenin ne büyük bedeller ödediğini hatırladıkça tüylerim diken diken olmuyor değil.
Gelişmelerin Suriye'de yaşananlarla bağlı olduğunu düşünüyormusunuz?
Tüm bu yaşananların Suriye’deki gelişmelerle birebir ilişkisi var. Ve korkarım ki bu ilişki süreci zehirleyebilecek en kritik sorundur. Hükümet çevreleri bayram havasında ve bu işin çok kolay olduğunun ve sonuca ulaşıldığının propagandasını yapıyor. Ancak öyle değil elbette. Bugüne kadar en az yarım milyon insanın öldüğü büyük bir kaosun yaşandığını unutmayalım. Bundan sonra da her şey olabilir. Ben hükümet çevrelerinin “Dün Ayasofya, bugün Emevi Camisi, yarın Mescid-i Aksa” sloganından korkuyorum.
Türkiye ile İsrail arasında yaşanabilecek olası bir savaşı mı kastediyorsunuz?
Hayır. İsrail ile savaş olur endişesi değil benimki. HTŞ liderinin (Colani), "İsrail, Türkiye ve İran arasındaki bir savaşı önledik", Türkiye Dışişleri Bakanı Fidan’ın “HTŞ ile on yıldır çalışıyoruz” demesi, sonrasında İsrail’in Suriye’de tüm alt yapıyı yok edecek şekilde bombalamasına her ikisinin de ses çıkarmaması... Buradan da anlıyoruz ki burada İsrail ile birlikteler. Öte yandan hükümet çevreleri ve ‘Suriye Devrim’ çevreleri, İran’a savaş ilan etmiş durumları da endişe verici. Evet, bilgi kirliliği var ama Suriye’de Alevilere karşı ciddi hak ihlalleri olduğu artık saklanamayacak noktada. Colani’nin anayasa için en az 3 yıl, seçim için en az 4 yıl gerektiğini söylemesi çok problemli. Demem o ki Suriye her an karışabilir. Yanlış anlaşılmaz umarım, bu temenni değil, endişedir.
Türkiye'nin iç barışını sağlaması ne denli hayati?
İç barış son derece önemli elbette. Ülkemiz, geleceğe barış içinde ve birlikte yaşamanın yolunu bularak girebilirse hepimiz için en iyisi olur. Hani beka deyip duruyorlar ya işte Türkiye’nin en başta gelen beka sorunu bunu yapamamaktır. Bazı cümlelerim ümitsizlik ve karamsarlık nedeni olabilir. Öyle değil, karamsar değilim. Aksine birçok aktörün söylediklerine katılıyorum, bu sorun artık bitmeli, bitmek zorunda, bunun için taraflar her zamankinden çok daha fazla hazırlar. Evet, riskler de var ama bölge ve dünyadaki gelişmeler de bu sorunun çözümünü kolaylaştırabilir. Söylenen bu 'dar ve dönemsel hesaplar” sözü muhalefet için söylenmiş gibi duruyor. Yanlış. Esas iktidardakilerin 'dar ve dönemsel hesapları' bu sorunu çıkmaza sokabilir.