DW Türkçe\'nin haberine göre, Ankara, Demirtaş hakkında 22 Aralık 2020 tarihinde kesinleşen AİHM Büyük Daire kararının sadece tutukluluk sürecini kapsadığını, Demirtaş\'ın bugün ise \"hükümlü olduğunu\" belirtti. Ankara, Demirtaş\'ın hükümlü olarak 3 Kasım 2021 tarihinde mahkeme kararıyla \"şartlı tahliye\" edilebileceğini, bu gerçekleşmez ise \"cezasını 3 Ocak 2023 tarihine kadar çekeceğini\" bildirdi.
AİHM kararlarının uygulanışını denetleyen Bakanlar Komitesi, 14-16 Eylül günleri Strasbourg\'da düzenlediği toplantıda AİHM\'nin Demirtaş kararının nasıl uygulanacağına dair Ankara\'dan 30 Eylül\'e kadar eylem planı göndermesini istemişti. Planı bu hafta Strasbourg\'a ulaştıran AKP iktidarı, AİHM\'nin 22 Aralık 2020 tarihli kararının sadece 4 Kasım 2016-7 Aralık 2018 dönemindeki tutukluluk sürecini kapsadığını, şu anki tutukluluk sürecinin ise başka bir davaya bağlı olarak 20 Eylül 2019\'da başladığını belirtti. Bakanlar Komitesi\'nin denetim süreci yetkilerinin sadece AİHM tarafından verilen kararla sınırlı olduğunu savunan Ankara, Demirtaş\'ın şu anki tutukluluk sürecinin bu yetki alanı dışında kaldığı görüşünü iletti.
Demirtaş\'ın 20 Eylül 2019\'da başlayan tutukluluk süreci hakkında Anayasa Mahkemesi (AYM) ve AİHM önünde ayrı bireysel davalar bulunduğunu belirten hükümet, AYM ve AİHM\'nin bu süreçle ilgili olarak henüz karar vermediklerini, dolayısıyla Demirtaş\'ın \"derhal tahliye edilmesi\" için Bakanlar Komitesi tarafından dile getirilen talebin \"hukuksal temelden yoksun olduğunu\" savundu.
Bakanlar Komitesi ne diyor?
Bakanlar Komitesi ise Demirtaş\'ın tutukluluk halinin devamını AİHM kararında tespit edilen hak ihlallerinin uzantısı olarak görüyor. Komite, AKP iktidarının tezlerinin aksine, Demirtaş\'ın \"terörle mücadele kanunu\" temelinde yargılanıp mahkum olması ve cezasını 3 Mayıs 2021 tarihinden itibaren çekmeye başlamasını AİHM kararı kapsamında ele alıyor. AİHM bu konuyu henüz ele almamış olsa da mahkumiyet kararının iptalini ve Demirtaş\'ın derhal tahliye edilmesini istiyor. Komite bu tutumunu AİHM kararının parlamenter dokunulmazlığı ve buna bağlı olarak ifade özgürlüğüyle ilgili yorumlarına dayandırıyor.