HDP: Muhalefet Kürt halkını nerede görüyor?

HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Selahattin Demirtaş’ın “kahvaltı” çıkışının ardından muhalefet partilerinden randevu isteyeceklerini açıkladı. Bu programa Demirtaş’ın önerisine “kan davası” örneği ile yanıt veren Meral Akşener’in İYİ Partisi de dahil. Oluç, “Dışişleri Bakanı Doğu Akdeniz konusunda önkoşulsuz olarak müzakere etmeye hazırız, dedi. Meclis içindeki ve dışındaki siyasi partiler de önkoşulsuz olarak müzakere edemez mi?” diye soruyor, görüşme yapmak için koşul öne sürmenin kabul edilemeyeceğini belirtiyor.

16.09.2020, Çar - 18:53

HDP: Muhalefet Kürt halkını nerede görüyor?
Haberi Paylaş

Gazetecilerin sorularını yanıtlayan HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, HDP’nin barış çalışmalarından muhalefet partileriyle görüşme programına dair bir dizi konuda açıklamalarda bulundu. Oluç’un gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

HDP'nin yeni barış projesi çalışmaları nasıl gidiyor? Eş Genel Başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar, Selahattin Demirtaş'ın da bu konuda önerileri olduğunu söylemişti. Demirtaş’ın önerileri neler?

Bizim üç aylık bir programımız vardı. 1 Haziran’da başlamıştı, Ağustos sonunda tamamladık. Üç etaptan oluşuyordu. Sonuncu etabı barış meselesi ile ilgiliydi. Son olarak 31 Ağustos’ta 4 maddelik barış deklarasyonu açıkladık. O deklarasyon doğrultusunda önümüzdeki günlerde adım atacağız, ona ilişkin bir yol haritası çıkaracağız. Yarın Yürütme Kurulu’nda bunları konuşacağız.

Barış meselesinin iki açıdan çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’nin askeri hareket üzerine şekillenen bir dış politikası var. Diplomasi rafa kalkmış durumda. Dışişleri Bakanı bir diplomat gibi değil savaş tebligatı yapan pozisyonda neredeyse. En son Doğu Akdeniz meselesi… Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Ege’de elbette ki hakları var. Bu haklar eşit kullanılmalıdır. Bu tartışmasız. Ama sorunları çözmenin yolu da savaş naraları atmak değil, askeri güç gösterisinde bulunmak değil, masada oturup konuşmaktır. Beğeniriz ya da beğenmeyiz, iki NATO ülkesinin bir birine savaş açması söz konusu olabilir mi? Bunlar gerçekçi politikalar mı, anlamı olan dış politikalar mı? İktidar ciddi ölçüde irtifa kaybediyor. Bekasını sağlamak için bu adımları atıyor. İç politika ihtiyacı nedeniyle bir savaş ortamı yaşıyor Türkiye. Bu son derece yanlış bir durum.

Biz barış politikasının çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Sadece Doğu Akdeniz’de, Ege’de değil Kuzey Suriye’de, Irak Kürdistan Bölgesel yönetiminde, Libya’da barış anlayışı üzerinden bir dış politika sürdürülmelidir.

Elbette Kürt sorununun, çatışma savaş durumu olmadan diyalog yoluyla çözülmesi bizim için çok önemli. 31 Ağustos’ta açıkladığımız barış deklarasyonu bunların hepsini içeriyordu.

Eş genel başkanlarımız Edirne Cezaevi’nde Selahattin Demirtaş ile görüştüler. O da bu konudaki görüşlerini aktardı. Daha önce de hem iç politika hem dış politika bağlamında barışla ilgili görüşlerini bizimle ve kamuoyuyla paylaşmıştı. Bu konuda çok hassas olan bir eş genel başkanımızdır, geçmiş dönemde. Bir yol haritasının olması gerektiğini ifade etmiştir.

31 Ağustos'ta açıkladığımız 4 maddelik barış deklarasyonunun birinci maddesi iktidara yönelik bir çağrıdır. İkinci maddesi toplumsal ve siyasal muhalefete ilişkindir. Ne tür adımların Türkiye’de yaşayan herkes açısından önemli olacağını ifade ettik. Beklentilerimizi de söyledik. Türkiye'nin barışı meselesi hem iç hem dış politika açısından sadece HDP’nin meselesi değildir. HDP elbette üzerine düşeni yapacaktır, ama siyasal muhalefetin de atması gereken adımlar var. Kürt sorunu ile ilgili meclis içendeki ve dışındaki muhalefet partileri çeşitli görüşler ifade ettiler. Gelecek Partisi, DEVA Partisi ifade etti. CHP kongresinde bu konuda çeşitli ifadeler kullandı, bir rapor çalışması olduğunu da söyledi. Bu konuşmaların önemli olduğunu düşünüyoruz. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için meclisteki ve dışındaki muhalefet partilerinin adım atması gerektiğini düşünüyoruz.

Selahattin Demirtaş’ın önerilerini biraz açar mısınız?

Bunu yarın MYK'da değerlendireceğiz, burada anlatmam doğru olmaz. Ama şunu söyleyeyim, Demirtaş'ın iki yazısı çıktı. Bir tanesi güçlendirilmiş parlamenter sistem üzerine. Bir de ittifaklarla ilgili bir yazısı oldu. Her ikisinde de toplumsal ve siyasal muhalefetin hangi zeminde, hangi fikirler etrafında yan yana gelmesinin önemli olduğunu anlatmıştı. Biz de bu öneriler barış perspektifiyle nasıl ele alınabilir, onu konuştuk.

Meral Akşener’in, Demirtaş’ın kahvaltı açıklamasına yanıtını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'de hiçbir sorunumuz yoktur ve olmamalıdır ki konuşarak çözemeyelim. Diyalog, müzakere esas olandır, demokratik siyasetin yapması gerekendir. Silahla vs değil, müzakereyle çözülmelidir. Siyasal muhalefet partileri arasında diyalog, müzakere doğal olandır. Dışişleri Bakanı Doğu Akdeniz konusunda önkoşulsuz olarak müzakere etmeye hazırız, dedi. Türkiye'de meclis içindeki ve dışındaki siyasi partiler de önkoşulsuz olarak müzakere edemez mi? Anlaşamayabiliriz, sert tartışmalar olabilir ama görüşmek için koşul öne sürmek kabul edilebilir değildir. Demirtaş’ın insani bir şekilde ifade ettiği konudur, kahvaltı meselesi. Çok doğal bir şey olması gerekiyor. CHP ile Gelecek Partisi görüştüler, çok doğal. Koşul öne sürenler, diyalog müzakere ortamının sağlanması için adım atılmasını engelleyenler çatışmadan yanadır.

Bu söylediklerinizden görüşmelerin, ittifaka kapı aralama ya da herhangi bir konuda ortaklaşma olarak algılanmaması gerektiğini mi anlamalıyız?

Hayır, bir kere kahvaltı meselesinden yola çıkararak bunu konuştuk. Şu çok açık, siyasal muhalefet ve toplumsal muhalefetin bir iddiası var. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adı altındaki tek adam yönetimi otokratik bir sistem. Böyle devam edemez. Kimileri güçlendirilmiş, kimileri iyileştirilmiş parlamenter sistem diyor, biz yerel demokrasisi güçlü bir parlamenter sistem diyoruz, bunların gerçekleşmesi ve yeni Türkiye'nin yaşama geçirilmesi için bir iddiası var muhalefetin. Muhalefet bunun pratiğini ortaya koymalı. Yeni Türkiye derken, hukukun üstünlüğünün sağlandığı, demokratik hak ve özgürlüklerin kullanıldığı, güçlü yerel demokrasinin inşa edildiği bir Türkiye’den söz ediyorum. Toplumsal ve siyasal muhalefet şunu gösterebilmeli: HDP’yi ve seçmenlerini, Kürt halkını, Türkiye'deki demokrasi güçlerini nerede görüyorsunuz? Yani iktidarın davrandığı gibi davranmaya devam edeceğiz mi diyorsunuz, yoksa yeni bir Türkiye’nin oluşmasında HDP'nin yeri son derece önemlidir mi diyorsunuz? Bunun cevabını biz toplumsal ve siyasal muhalefetten duymak istiyoruz. Muhalefet HDP'nin bütün tezlerini kabul etsin gibi bir beklentimiz yok. Ama HDP’yi yeni Türkiye’nin oluşumunda eşit bir partner olarak görüyor musunuz, görmüyor musunuz?

İttifak denince herkes seçim ittifakını düşünüyor. Seçim olunca ittifakların nasıl şekilleneceğini herkesle konuşacağız. Ama şu anda seçim gündemi olmadığı için ittifakla ilgili konuştuğumuz zaman biz demokrasi ittifakından söz ediyoruz. Adı illa bu olmayabilir ama bir demokrasi mücadelesinden bahsediyoruz. Meclis içi ve dışındaki muhalefete baktığımızda sevindirici bir şekilde şunu görüyoruz, hem siyasi partilerin hem sivil toplum örgütlerinin birbirleriyle oturup konuştukları da oluyor, nasıl bir demokrasi özgürlükler perspektifiyle hareket edilmesi gerektiği konusunda ortaklıklar var. Toplumsal adalet nasıl sağlanır, hukukun üstünlüğü nasıl sağlanır gibi konularda, hatta yerel yönetimlerin demokratikleştirilmesi konusunda ortak laflar ediliyor, bu çok sevindirici. Türkiye'de demokrasiyi sadece HDP ya da tek başına bir parti gerçekleştiremez, bunun geniş ortaklıklarla yapılması son derece önemlidir.

Meral Akşener ve Kemal Kılıçdaroğlu yeni partilere hayırlı olsun ziyaretleri yaptı. Bu görüşmeler siyaseti normalleştirme çabası olarak ifade ediliyor. Sizin de böyle adımlarınız olabilir mi?

Elbette bu tür adımları atmaktan geri durmayacağız önümüzdeki dönemde. Meclis içindeki ve dışındaki partilerle görüşmeler yapmayı, Türkiye’nin çeşitli konularında görüş alışverişinde bulunmayı mutlaka yapılması gereken şeyler olarak görüyoruz. Bu konuda adımlarımız olacaktır. Planlamasını önümüzdeki dönemde yapacağız. İnisiyatif almaktan, adım atmaktan çekinmeyiz. Kimseyle görüşmeyiz, diye bir tutumumuz yok. Tam tersine herkesle konuşup görüşmek, Türkiye’nin sorunlarını çözmek konusunda adım atmak istiyoruz. Bu görüşmelerin hangi şekilde, hangi düzeyde yapılacağı partilerle konuşarak yapılacaktır.

Yani muhalefet partileriyle bir görüşme trafiği mi başlatacaksınız? İYİ Parti’den de randevu isteyecek misiniz?

Evet, önümüzdeki dönemde parlamento içi ve dışı siyasal muhalefetle doğrudan görüşmeler yapacağız. Türkiye’nin geleceği hakkındaki görüşlerimizi birinci ağızdan aktaracağız ve onların önerilerini alacağız. Biz bütün muhalefet partileriyle görüşeceğiz. İYİ Parti bizimle görüşmek istemezse canları sağolsun, ne yapalım. Biz uygun zeminlerde karşılıklı belirleyeceğimiz bir çerçevede parlamento içi ve dışındaki muhalefetle görüşmek için adım atacağız.

Barış deklarasyonu açıkladıktan sonra barış cephesinin kurulması gerektiğini söylediniz. Barış cephesi nasıl olacak, nasıl somutlaştıracaksınız?

Türkiye'nin dış ve iş politikada barışa aykırı adımların temizlenmesi için herkes tutumunu açıklamalıdır. İç ve dış politikada güçlü bir barış sesi, barış politikası inşa edilmelidir. Bunu yapmanın yolu da iktidarın yanlış politikaları karşısında tutum almaktan geçiyor. Siyasal muhalefetten bu konuda henüz güçlü işaretler görmediğimizi maalesef söylemeliyiz. Ama öyle sanıyorum ki, önümüzdeki dönemde daha güçlü sesler yükselmek zorunda kalacaktır. Çünkü atılan adımlar Türkiye toplumunun yararına değildir.

AKP Genel Başkanı ekonomi pik yaptı, diyor. Nerede ekonomi pik yapıyor? İşsizlikte, yoksullukta, hayat pahalılığında, toplumsal adaletsizlikte pik yapıyor. Türkiye zaten ekonomik ve sosyal alanda kriz yaşıyor. Bunun yolu yeni silahlanma harcamaları değildir. İşte bir merminin fiyatını biliyor musunuz diye başladığında ekmeğin fiyatını konuşmamız gerekiyor. İstihdam yaratmanın, esnafın, köylünün sorunlarını konuşmamız gerekiyor.

Biz güçlü bir barış politikasının aynı zamanda ekonomi ve sosyal politikalarla doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyoruz. Barış politikalarını egemen hale getirmek, ekonomik ve sosyal krizi aşmak için de kolaylık sağlayacaktır.

İktidar Seçim Yasası’nda değişiklik hazırlığında. Sizin tutumunuz ne olur?

İktidarda olanlar ne zaman seçim kanununu değiştirmeyi düşünürlerse, biz biliriz ki iktidarı kaybetmemek için seçim kanununu daha da adaletsiz hale getirmeye çalışıyorlardır. Şimdi yine aynı durumla karşı karşıyayız. Seçim Kanunu zaten adaletsizdir, eşitsizlikler içeriyor. İktidar bu kadar yıpranmış, bu kadar irtifa kaybetmişken, Seçim Yasası ile oynayarak yeniden iktidarı elde etme çabasına girerse daha büyük kaybeder. İşte 31 Mart ve 23 Haziran İstanbul seçimleri… Yeniden seçim yaptı ve kaybı çok daha büyük oldu. Şimdi aynı şey genel seçim için de geçerli. Eğer iktidar muhalefetin temsil gücünü azaltacak, kendi gücünü artıracak, Seçim Yasasını daha adaletsiz hale getirecek bir yasal değişiklik yaparsa, toplumun cevabı 23 Haziran’daki gibi olacaktır. Daha büyük kaybedecektir. Çünkü ne kadar seçim sistemiyle oynarsanız oynayın, insanların vicdanı ve rıza duygularıyla oynayamazsınız. Olması gereken Seçim Yasası’ndaki demokratik olmayan hükümlerin temizlenmesi, toplumsal ve siyasal muhalefetin gücü oranında parlamentoya yansımasının sağlanmasıdır.

Demirtaş'ın yeni parti kuracağı iddialarına ne diyorsunuz?

Ben yıllarca Demirtaş'la çalışmış bir kişi olarak söylüyorum; böyle düşünenler ne Demirtaş’ı anlamış ne de HDP'yi. HDP Demirtaş’ın partisidir, HDP için son derece önemli bir siyasi kimliktir. Yıllarca eş genel başkanlığımızı yaptı, cumhurbaşkanı adayımız oldu. Bizim için tartışmasızdır. Ne parti yöneticileri ne milletvekili düzeyinde Demirtaş'ın böyle bir adım atacağına asla inanmadık. Güldük geçtik böyle bir iddiaya. HDP'nin içini karıştırabilir miyiz, diye düşünenler olabilir. Gülüp geçiyoruz.

Pandemi sürecinin gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabip odaları, çeşitli ilgili kurumlar bu konuda kaygılarını açıkça belirtiyorlar. İktidarın kısıtlamaları gevşetmesi çok yanlıştı. Acilen önlemler alınmazsa toplumda çok ciddi sıkıntılar yaşanır. İktidara bu konudaki sorumluluğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. Hep söyledik, yine söylüyoruz. Bilim Kurulu’ndakiler kendi sırtlarındaki vebalden kurtulmak için daha açık ve net konuşmalılar. Geçen gün bir bilim kurulu üyesi, “Kararları biz almıyoruz” demiş. Doğru kararları siz almıyorsunuz, fakat sizin önerilerinizi de toplum bilmiyor. Çıkıp önerilerinizi açıklayın. Kararları siyasi irade alıyor, sizin önerileriniz ile siyasi iradenin aldığı kararlar arasındaki açının ne kadar büyük olduğunu toplum görmelidir. Bunun sonuçları hepimiz açısından çok ağır oluyor. İktidar son derece sorumsuz davranıyor.

Sakarya ve Afyon’da Kürt işçilere yönelik saldırılar yaşandı. Afyon’da bir kişi yaşamını yitirdi. Bu olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sakarya’da bir linç girişimi oldu. Afyon’da cinayetle sonuçlandı. Maalesef Kürt düşmanı bir ortamdan kaynaklandığını düşünüyoruz. İktidar bunlar münferit olaylarmış gibi bakıyor ama biz bunun münferit olaylar olmadığını biliyoruz. Bu politik ve toplumsal iklimin mutlaka değişmesi gerekir. Toplumsal barışın zedelenmemesi için, toplumsal barışın sağlanabilmesi için Kürde düşmanlık yapan politik ve toplumsal ortamın, nefret dilinin değişmesi gerekiyor. Bu da sadece HDP’nin meselesi değildir. Toplumsal ve siyasal muhalefetin ama aynı zamanda iktidar partilerinin de meselesidir.

Nerina Azad
Bu haber toplam: 5039 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:17:08:46
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x