MSD Eşbaşkanı İlham Ahmed, Beşar Esad’ın “ademi merkeziyet” açıklamalarına ilişkin, “Şam müzakere istiyorsa, buyursun biz kapıları açıyoruz” dedi.
ABD’nin Afganistan’ı Taliban’a teslim etmesiyle birlikte Orta Asya’daki dengeler değişmeye başladı. Söz konusu değişimin özellikle Taliban zihniyetine parelel örgütlerin bulunduğu Ortadoğu ülkelerini etkilemesi bekleniyor. Savaşın 10 yılını doldurduğu Suriye ile iç karışıklıkların hiç sona ermediği Irak bu ülkelerin başında geliyor. Irak’ta Fransa’nın öncülüğünde gerçekleştirilen Bağdat İş Birliği ve Ortaklık Konferansı’yla bölge yeni bir sürece girerken, Suriye ise Türkiye’nin yeniden başlayan hava saldırılarıyla hareketlendi. Afganistan’daki gelişmeleri fırsat bilen Türkiye, son günlerde Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik hava saldırılarını arttırdı. Bunun yanı sıra ABD’den üst düzey bir heyet bölgede kimi temaslarda bulundu. Yine Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın son kabine toplantısında “ademi merkeziyet” ile ilgili açıklamaları dikkat çekti.
Suriye sahasının önemli aktörlerinden olan Demokratik Suriye Meclisi’nin (MSD) Yürütme Kurulu Eş Başkanı İlham Ahmed, Türkiye’nin son saldırılarını, ABD ve Rusya’nın rollerini, Beşar Esad’ın açıklamaları ve bölgedeki yaşanan diğer gelişmelere ilişkin Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuştu.
TÜRKİYE’NİN SALDIRILARI
Türkiye’nin saldırılarla birçok tarafa mesaj verdiğini, “Genişleme siyaseti” yürüttüğünü ve bunun önünde engel olan tüm hedeflere saldırdığını belirten Ahmed, Rojava’ya da bu çerçevede yaklaştığını kaydetti. Saldırılarla çelişkiler yaratılmak istendiğini ve bölgedeki istikrarın hedeflendiğini ifade etti. Ehmed, önümüzdeki süreçte daha geniş saldırıların olabileceğine işaret etti. Ehmed, savaşın bitmediğini ve buna karşı “bilinçli siyaset ve halk iradesiyle” hareket edilmesi gerektiğini vurguladı.
ABD VE RUSYA’NIN ROLÜ
ABD ve Rusya’nın Serêkaniyê ve Girê Spî saldırılarından sonra Türkiye’yle ateşkes anlaşması yaparak saldırılarda rol aldıklarına belirten Ehmed, “Ancak Türkiye ‘her ne kadar sizinle anlaşma yaptıysam da ben saldıracağım’ diyor. Aynı zamanda saldırılarla bu güçleri de tehdit etmeye çalışıyor. Türkiye, ABD ve Rusya’ya rağmen burada saldırılar gerçekleştirme cesaretinde değil. Fakat kendilerine gerekçeler uydurarak saldırılar yapacaklarını söylüyorlar. ABD ve Rusya gibi güçler, Özerk Yönetim ve SDG güçlerine istediklerini yaptırabilmek için Türkiye’nin saldırgan tutumunu kimi zaman da kullanabiliyor. Onun için bu ülkeleri bu saldırılardan uzak görmüyoruz. Özellikle Rusya bu konuda sorumludur, ancak diğerlerinin de tutumları net olmalıdır” değerlendirmesinde bulundu.
YENİ BİR SAVAŞ BAŞLAR MI?
Ahmed, Suriye’de mevcut durumun ateşkes üzerine kurulu olduğunu ifade ederek, bunun çatışmaların yeniden çıkmayacağı anlamına gelmediğini söyledi. Ehmed, “Dera’da yeniden çatışmalar başladı. İdlib’de böylesi çatışmalar yaşanabilir. Yine Suriye rejiminin kontrolünde bulunan bölgelerde ekonomik sorunlardan kaynaklı büyük çaplı protestolar olabilir. Bizim bölgemizde de Türkiye’nin yaptığı türden saldırılar olabilir. Ancak bu Suriye’de yeniden büyük çaplı bir savaş yaşanacak anlamına da gelmiyor. Belli ki bir konsept var ve Suriye’yi soğuk savaşta bırakacaklar. Bu tarzla da Suriye devleti yavaş yavaş zayıf düşüyor. İçerden yıkılıyor, ancak iskeleti kalıyor. Var olan kurumlar rollerini oynamıyor. Bu şekilde pek bir fonksiyonları da kalmıyor. Belli bir süreden sonra Suriye’de yeni bir yönetim oluşturulması kanaati güçlenebilir. Bu konuda Şam’da genel bir anlaşmayla olabilir. Bu ihtimal öne çıkıyor. Bu kadar savaştan sonra tekrar büyük bir savaş olmasına şimdi kimse sıcak bakmıyor” diye konuştu.
DERA’DA YAŞANANLAR
Suriye’nin 3 bölge şeklinde örgütlendirilmesi konusunda daha önce bir tartışmanın olduğunu hatırlatan Ahmed, bunların İdlib ve çevresi, Fırat’ın doğusu ve Şam’ın kontrolü altındaki bölgeler olduğunu kaydetti. Dera’daki grupların tekrar otobüslerle İdlib’e taşındığını aktaran Ahmed, şunları söyledi: “O kadar grubun İdlib’de toplanması bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor. Şimdi orada olan gruplar tamamıyla Türkiye’nin siyaseti çerçevesinde hareket ediyor. Bu grupların varlığı da Suriye halklarına ait mal ve mülklerin gasp edilmesiyle sağlanıyor. Savaş içerisinde yapılan ticaretlerle oluşturuluyor. Hepsi de çete gruplarıdır. Dera’dakiler ise bu savaşta Suriye rejimine ilk başkaldıran kişilerdir. Strateji ve amaçlarının birazını da korumuşlardı. Kirli savaş ve pazarlıklara çok alet olmamışlardı. Özellikle Türkiye’ye hizmet eden politikaların kurbanı olmamaya çalıştılar. Suriye rejimi ve Türkiye bunların da çete grupları haline gelebilmesi için mecbur kılıyor. Uzak değil yani, şimdi Dera’dakileri İdlib’e ve diğer bölgelere taşıyıp yeni bir saldırı yapabilirler.”
‘GARANTÖRLERE’ EFRÎN ÇAĞRISI
Ahmed, ülke gündeminde olan konulardan birisinin ise Türkiye ve bağlı paramiliter gruplarının himayesindeki Efrin olduğunu belirtti. Ahmed, bu noktada özellikle Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin (ENKS) yaptığı açıklamaları eleştirerek, ‘Efrîn’de güvenlik sorunu yok, herkes dönebilir’ açıklaması yapan kişilerin Türkiye’ye muhtaç olan kişiler olduğuna belirtti. Ahmed, “Özerk yönetime karşı bir tutumları var. Son 2 gündür duyuyoruz; Bu açıklamayı yapanların yakınları bile tutuklandılar. Efrîn halkının geri dönüşüne karşı değiliz. Aksine tüm çalışmalarımız ve mücadelemiz halkın evine dönmesi ve Efrîn’nin demografik yapısının değiştirilmesinin önüne geçmektir. İşgali durdurmak istiyoruz. Nasıl bir dönüş olmalı, ona iyi bakılmalı. Mülkleri ve evleri ellerinden alınarak, zorla imza attırılarak Efrîn’den çıkarılıyorlar. Kaçırılanların akıbeti bilinmiyor. ‘Garantörüz’ diyen kişiler çıkıp halkın karşısında hesap versinler. Bu çağrılar Türkiye’nin çağrılarıdır. Türkiye bundan kurtulmak için Efrîn’de inşa ettikleri köylere bazı kişiler yerleştirmek istiyor. Halkımız buna kanmasın. Türk devleti suç işliyor. Bu suçlardan dolayı Lahey Uluslararası Savaş Suçu Mahkemesi’nde yargılanmalı” çağrısı yaptı.
ESAD’IN AÇIKLAMALARI
Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın “ademi merkeziyet” açıklamasını değerlendiren Ahmed, yerellerin güçlendirilmesi ve merkezi olmayan sisteme geçiş kararının 2012’de alındığını ancak yürürlüğe girmediğini hatırlattı. Ahmed, Esad’ın Suriye’nin 2011 öncesine dönemeyeceğini ve ardından Anayasa’daki 107’inci maddeden bahsettiğine işaret ederek, “107’inci sayılı yasa hizmet açısından bakıldığında iyi görünüyor. Sonra üzerinde yeniden oynayarak temel isteminden uzaklaştırdılar. Öncekinde seçimler, kentlere bağlı güvenlik güçleri gibi bir yere kadar merkezi olmayan bir durum söz konusuydu. Üzerinde oynadıktan sonra valilerden muhtarlara kadar her şey Şam tarafından atanıyor. Beşar Esad’ın Suriye 2011’in öncesine dönemez açıklaması iyidir. Biz de bunu her zaman dile getiriyoruz. Ancak bizim söz ettiğimiz merkezi olmayan devlet ile onların anlattığı birbirinden ayrı. Aslında Şam 107’inci madde ile ülkenin bu gün içerisinde olduğu krizin sorumluluğunu bölge yönetimleri üzerine atıyor. Yani valilere yönlendirerek, ‘bu belediye neden halkın hizmetini yapmıyor’ demeye getiriyor. Toplum ekmek, su ve elektriğini Şam’dan istemesin diyorlar. Maksadı biraz da bu şekilde okunuyor. Biz merkezi olmayan görüşe bağlıyız, ancak bunun genişletilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Toplumsal, siyasi, kültürel, ekonomik ve idari haklar çerçevesinde ele alabiliriz” şeklinde konuştu.
MÜZAKERE KAPISI
Esad’ın açıklamasının çok yönlü ele alınabileceğini ifade eden Ahmed, “Merkezi olmayan açıklama ‘hem müzakere olabilir hem de olmayabilir’ şeklinde ele alabiliriz. Eğer Şam müzakere istiyorsa buyursun biz MSD olarak müzakerelerin kapısını açıyoruz. Bu bizim çağrımızdır. Suriye genel bir kriz içindedir. Buna biz de dahiliz, ancak en derinini Suriye rejimi yaşıyor. Rejimin bu bölgeye ihtiyacı var. Şimdiki yaptıkları gibi toplumu yanlarına çekerek, kimi çevreleri bazı şeylere razı edip, özerk yönetim ve toplum arasına nifak sokmaya çalışmak rejimi sonuca götürmez. En doğru yol Suriye rejiminin bu gerçekliği kabul etmesidir. Kürtlerin varlığı artık inkar edilemez. Süryani, Türkmen, Ermeni ve diğer halkların varlığı inkar edilemez. Eğer dışarıdaki müdahalelerden kurtulmak istiyorlarsa bu ancak Suriye halkı ile oturarak olur” çağrısı yaptı.
STATÜ: BM DAHİL OLMALI
Ahmed, Rojava statüsüne dair yürütülen tartışmalarına da değindi. Statü konusunun anayasal bir mesele olduğunu vurgulayan Ahmed, sözlerini şöyle sürdürdü: “Herkes biliyor ki bu bir devletin ya da gücün çıkıp tanıyabileceği bir olay değil. Statü durumu da Suriye Anayasası’nın bir konusudur. Suriye ile çözülmesi gerekiyor. BM’nin direk olaya müdahil olması gerekiyor. Onlar çıkıp Suriye krizinin çözülmesi noktasında buranın da rol alması gerektiğini belirtirse önündeki engeller kalkar. Her devlet kendi açısından çıkıp tanısa bile bunun yasalarda yeri yok. Dolayısıyla kapsamlı bir yaklaşımla olur. Sahada pratik olarak alışverişler var. Birlikte ekonomiyi kalkındırabilecek, istikrarı sağlayabilecek ve bölgenin kendi ayakları üzerinde durması noktasında tartışmalar var. Bu kanımca daha da ilerler. Bu çalışmalar da ileride yeni Suriye, yeni bir anayasa kurulursa bu bölgenin de özerk olarak anayasada yer alması içindir.”