HDP’nin cezaevinde olan eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın seçimlere az bir süre kala sosyal medya hesabından açıklama yayınlayacağı ya da demeç vererek devreye girebileceği iddiası kulisleri hareketlendirdi. Medyascope yazarı Ruşen Çakır, seçim öncesi Selahattin Demirtaş’ın önünde iki seçenek olduğuna dikkat çekti. Birinin seçimlere birkaç gün kala tabanına çağrı yapmak olduğunu belirten Çakır, “İkinci seçenek İstanbul’un ve buradaki adayların -belki başka iller ve adaylarla birlikte- zikredilmesi olur ve böyle bir açıkla İmamoğlu’nun mutsuzluğunu, Kurum’un ise mutluluğunu katlar” dedi.
Leyla Zana faktörüne de dikkat çeken Çakır, “Olay hiç kuşkusuz bu kadar basit değil, seçenekler de bu ikisinden ibaret değil. Çünkü Demirtaş’ın “ara verme” kararına rağmen konuşmaya yeniden başlamasının Leyla Zana’nın sekiz yıl sonra tekrar aktif siyasete dönmesiyle eşzamanlı olduğunun altını çizmekte yarar var. Her ne kadar Erdoğan’ı “muhatap alma” konusunda benzer şeyler söylüyor gözükseler de aralarında ciddi farklılıklar olduğunu biliyoruz” ifadelerini kullandı.
Ruşen Çakır’ın yazısından öne çıkanlar şöyle:
“Şimdi önünde iki seçenek var: Ya beklendiği gibi birkaç gün kala 31 Mart hakkında görüşlerini kamuoyuna duyuracak ve hareketin tabanına bir çağrı yapacak ya da ara verdiğini hatırlatarak konuşmayacak.
Demirtaş’ı çok yakından tanıyan bir siyasetçiye sorduğumda “Benim bildiğim Demirtaş böylesine zor bir durumda konuşmamayı tercih eder” dedi ama konuşursa çok da şaşırmayacağını ekledi: “İçerideyken genellikle doğru adımlar attı ama yanlışları da oldu. Bu yanlışlara bir yenisini ekleyebilir.”
Konuşursa ne söyler?
Bana konuşacakmış gibi geliyor. Zira 31 Mart sürecine eşi Başak Demirtaş’ın İstanbul’da aday adayı olmasıyla çok erken aktif bir şekilde dahil olmuştu. Kaldı ki yaşanan son hezimetten sonra bu seçimler Kürt hareketi açısından çok hayati bir öneme sahip. Bu hareketin, en azından yasal alandaki liderliğini talep eden (aslında fiilen bunu elinde tutan) Demirtaş sessiz kalma seçeceğini herhalde tercih etmeyecektir.
Peki ne söyler?
İlk akla gelen, hareketin tabanına DEM Parti’ye ve onun adaylarına sahip çıkma çağrısı yapmasıdır. İstanbul’un ve buradaki adayların zikredilmemesi kuşkusuz daha orta yolcu bir tutum gibi gözükür fakat 31 Mart ve DEM Parti deyince akla ilk ve son olarak İstanbul geldiği için böyle bir açıklama İmamoğlu cephesinde mutsuzluk, Kurum cephesindeyse mutluluk yaratır.
İkinci seçenek İstanbul’un ve buradaki adayların -belki başka iller ve adaylarla birlikte- zikredilmesi olur ve böyle bir açıkla İmamoğlu’nun mutsuzluğunu, Kurum’un ise mutluluğunu katlar.
Olay hiç kuşkusuz bu kadar basit değil, seçenekler de bu ikisinden ibaret değil. Çünkü Demirtaş’ın “ara verme” kararına rağmen konuşmaya yeniden başlamasının Leyla Zana’nın sekiz yıl sonra tekrar aktif siyasete dönmesiyle eşzamanlı olduğunun altını çizmekte yarar var. Her ne kadar Erdoğan’ı “muhatap alma” konusunda benzer şeyler söylüyor gözükseler de aralarında ciddi farklılıklar olduğunu biliyoruz.
Bu nedenle Demirtaş’ın “çözse çözse Erdoğan çözer” çizgisine dahil olduğunu düşündürecek pozisyonlardan uzak durmaya çalışacağını düşünüyorum. Zira olay sizin Erdoğan’ı muhatap almanızla bitmiyor, onun da sizi muhatap alması gerekir. “Hele biz bir İmamoğlu’na kaybettirelim, sonra Erdoğan belki bizi muhatap alır” şeklinde basitçe özetlenebilecek bir tutum özel olarak Demirtaş’a, genel olarak Kürt siyasi hareketine pek yakışmıyor.
Bir de şu var: Diyelim ki Demirtaş ve diğer bütün ağır toplar alenen İmamoğlu’nun kaybetmesine yatırım yaptı ve İmamoğlu buna rağmen kazandı…”