''Kürd milleti, artık kendisini eksik ve yarım hissetme psikolojisinden sıyrılmak zorundadır. Ulusal onur, yalnızca kimlik savunusuyla değil, devletleşme iradesiyle tamamlanır. Her kuş kendi sürüsüyle uçar; her millet kendi bayrağı altında safa girer. Kürdlerin bağımsızlık talebi, sadece politik bir tercih değil; aynı zamanda varoluşsal bir ihtiyaçtır. ''
Bağımsızlık, her milletin olduğu gibi Kürd ulusunun da en doğal, devredilemez ve tarihsel hakkıdır. Bu hak, ne bir lütufla verilir ne de zamana yayılmış bir imtiyazla şekillenir. Aksine, bastırılmış halkların tarihte ödediği bedeller, bu hakkın en güçlü meşruiyet kaynağıdır. Kürd halkı, bir asırdır sistematik inkâr, baskı, asimilasyon ve jenoside maruz bırakılmış bir ulus olarak, bağımsız bir devlete sahip olma hakkını hem tarihsel hem de ahlaki olarak fazlasıyla hak etmektedir.
Bugün Kürdler; Türk, Fars ve Arap devletlerinin sömürgeci rejimleri altında dört parçaya bölünmüş, kimliği, dili ve kültürü hedef alınmış bir halktır. Uluslararası sistemin 20. yüzyılda çizdiği sınırlar, bu halkın iradesini hesaba katmamış; Merkezi örgütsüzlük, diplomatik yetersizlikler ve ortak strateji eksiklikleri nedeniyle Kürdler, ulusal devletlerini kurma fırsatını kaybetmişlerdir.
Ancak bu tarihsel adaletsizlik, ne unutulmalı ne de normalleştirilmelidir.
Kürd milleti, artık kendisini eksik ve yarım hissetme psikolojisinden sıyrılmak zorundadır. Ulusal onur, yalnızca kimlik savunusuyla değil, devletleşme iradesiyle tamamlanır. Her kuş kendi sürüsüyle uçar; her millet kendi bayrağı altında safa girer. Kürdlerin bağımsızlık talebi, sadece politik bir tercih değil; aynı zamanda varoluşsal bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç, nesiller boyunca bastırılan milli hafızanın ve yitirilen kolektif geleceğin bir çığlığıdır.
Bugün Kürd siyaseti manipüle edilen kimi siyasi liderlere rağmen ortak aklı geçmişe kıyasla daha pozitif, esnek ve çok boyutludur. Kürdler artık yalnızca duygularıyla değil, uluslararası dengeleri gözeten akılcı bir çizgiyle hareket etmeye başlamıştır. Küresel güçlerin bölgedeki çıkarlarını doğru okumak ve bu çıkarlarla çakışan bir ulusal strateji geliştirmek, devletleşme yolunda atılacak adımların belirleyicisi olacaktır.
Ekonomik alanda da önemli bir değişim yaşanıyor. Uzun yıllar boyunca Türk ve Fars sermayesinin taşeronu olan Kürd iş insanları, artık Kürdistan’ın ulusal burjuvazisi olma yolunda ilerlemektedir. Bu, sadece ekonomik değil, aynı zamanda politik bir uyanıştır. Kendi sermayesini doğrudan küresel güçlerle buluşturan, aracısız bir ekonomik bilinç, bağımsızlık yolunun yapı taşlarını döşemektedir. Bölgesel Kürdistan devleti ve Rojava Kürdistan'ı iki emsaldir. Rojhilat ve Kuzey Kürdistan’da bu yolu izleyecektir.
Ancak tüm bu gelişmelerin anlam kazanabilmesi için Kürd halkının daha sorgulayıcı, aydın entelektüellerin karnında konuşmaması, siyasi yapı ve liderlerin vizyonsuzluk ve dar ideolojik reflekslerle yüzleşmesi gerekir. “Küçük olsun benim olsun” anlayışıyla hareket eden politik eğilimler, halkı büyük hayallerden uzaklaştırmakta; sömürgeciliğin dolaylı bir uzantısı haline gelmektedir.
Kürd ulusal davasının önündeki en büyük engel, çoğu zaman dış düşmandan ziyade narsist, ego santrik lider ve içteki dar bakışlardır.
Unutulmamalıdır ki bir milleti sadece işgal eden güç değil, o işgale sessiz kalan, işgali meşrulaştıran ve işgalcinin dilini, kimliğini içselleştirenler de felakete sürükler. Türk ve Fars rejimlerinin dil üzerinden yürüttüğü kültürel saldırı, Kürd halkını kendine yabancılaştırmakta ve kimlik erozyonuna yol açmaktadır. O nedenle işgalciye “yabancı” muamelesi göstermek, ulusal bilinç için vazgeçilmezdir. Kürd Milleti saygın ve büyük bir ulustur. Milli bağımsızlığından ısrar başarının teminatıdır.
Ulusal kurtuluş isyanı varlık dinamiklerine bağlı kolektif siyasi bir liderlikle vücut bulduğunda ve uluslararası güçlerle çıkarlar örtüştüğünde yeni “dost” devletlerin desteği kaçınılmaz olacaktır. Tarih, bunun sayısız örneğiyle doludur. Tüm sömürgelerde olduğu gibi, Kürdlerin bağımsızlığı da kaçınılmazdır. Özerklik, federasyon ve konfederasyon gibi idari modeller sadece birer geçiş aşamasıdır.
Nihai hedef, kendi kaderini tayin hakkı çerçevesinde tam bağımsız bir Kürdistan’dır. Uluslararası hukuk, bu hakkı tanımakta; zaman ise artık Kürdlerin lehine işlemektedir. Kürdlerin geç de olsa yaşayacağı bağımsızlık, yalnızca kendileri için değil, bölgesel barış ve istikrar için de kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Geç kalınmış bir adalet de olsa, adaletin kendisi hâlâ mümkündür. Ve şimdi, bu adaleti hayata geçirme zamanı gelmiştir.